Alper GÖRMÜŞ
Hükümetin yeni Kürt planının en kritik noktası hiç kuşkusuz bundan böyle Kandil’in ve Öcalan’ın muhatap alınmayacağına dair karardır. Bu kararın paralelinde dile getirilen, “muhatap, seçilmiş milletvekillerinin oluşturduğu Barış ve Demokrasi Partisi’dir” cümlesi ise mutlaka devamındaki “ama” ile birlikte mütalaa edilmelidir. “Ama” deniyor, “bunun için BDP de kendisini PKK’dan ayırmalıdır.”
Açık söyleyeyim, ben bu formülde iyi niyet görmüyorum. Bu formül, BDP ve PKK’nın toplumsal tabanının aynı olduğunu bilen, dolayısıyla onların arzulandığı ve ima edildiği ölçüde ayrışamayacaklarının farkında olan AK Parti’nin, samimiyetle muhatap arıyormuş gibi görünmesini mümkün kılan bir “sıfır muhatap” arayışıdır.
Bu yönüyle “yeni Kürt planı” bana hiç yeni görünmüyor ve kökenleri, Tayyip Erdoğan’ın, “PKK’ya terörist demedikleri sürece kendilerine randevu vermem” dayatmasını başlattığı 2007’ye kadar gidiyor.
“Takıyye yapmaya zorlamak”
AK Parti’nin, BDP ve PKK’nın toplumsal tabanının aynı olduğunu ve bu nedenle ayrıştırılamayacaklarını bildiğini söylemiştim... Zaten bu toplumsal hakikati en özlü ve cesur biçimde dile getirenlerden biri de eski AK Parti Milletvekili Resul Tosun olmuştu. Tosun, taa 8 Eylül 2007’deYeni Şafak’taki “DTP’yi takıyye yapmaya zorlamak” başlıklı yazısında şöyle demişti (yazıdaki DTP, şimdiki BDP’nin yerine kurulan Demokratik Toplum Partisi):
“Önce soralım. DTP böyle bir açıklama yapabilir mi? Ya da yapmasının ne faydası olur? DTP’liler, kalkıp bir basın toplantısı yapsalar ve PKK’yı terör örgütü olarak ilan etseler. Buna hangimiz inanacağız? Bence onlardan bu talepte bulunmak onları takıyye yapmaya zorlamakla eş anlamlıdır. DTP karşısında yapılacak iki şey var. Ya PKK yanlısı diye doksanlı yıllarda olduğu gibi partilerini kapatıp vekillerini kodese tıkmak. Ya da terörü bitirmede ve sorunu çözmede DTP’den istifade etmek. Aklın yolu ikinci şıktan yana. Birinci şık denendi ve bir sonuç alınamadı.”
Aradan neredeyse beş yıl geçmiş, geldiğimiz noktaya bakın...
“Kürtlerin gönlünü almadan, Türkleri ikna etmeden...”
AK Parti yetkilileri arasında sözlerine en fazla dikkat ettiğim birkaç isimden bir olan Hüseyin Çelik, geçenlerde bir televizyonun canlı yayınında Kürt sorununa ilişkin yeni hükümet planı hakkında konuşuyordu...
Söylediği bir şey çok önemliydi: “Kürt sorunu” dedi Çelik, “Kürtlerin gönlünü almadan ve Türkleri ikna etmeden çözülemez.”
Çok doğru... Ne var ki, Kürt sorununu ve onun çözümünü böyle veciz bir biçimde ifade eden, edebilen Hüseyin Çelik, bu ifadeyle hükümetin yeni Kürt planı arasındaki mesafeyi fark etmiyor, edemiyor gibi geldi bana...
Benim anladığım, Kürtlerin gönlünü almanın, onların bugüne kadar esirgenmiş en doğal haklarının şartsız şurtsuz tesliminden başka bir yolu yok.
Fakat bu da yetmez... Daha doğrusu PKK’nın inkâr edilemez bir toplumsal taban edinmeden öncesi dönem için yetebilecekken bugün yetmez. Bugün Kürtlerin gönlünü alabilmek için, ilave olarak, onların dağlarda savaşan kendi çocukları için “imha”dan başka şeyler telaffuz etmek gerekiyor.
Öte yandan Hüseyin Çelik, “Türkleri ikna etmek”ten söz ederken sanıyorum Kürtlere yapılmış haksızlıkları bugüne kadar yapıldığı gibi gizlemeyi değil ortaya dökmeyi; Türkler arasında bu yönde bir bilinç ve duygu yaratmayı kastediyor.
Oysa “yeni plan”ın temel varsayımlarına baktığımızda bunların tam tersini görüyoruz. Yani Kürtlere rest, Türklere (daha doğrusu Türk milliyetçiliğine) jest. (Bunu retorik olsun diye söylemiyorum,“yeni” politikanın, esasen sinirleri iyice gerilmiş Türkleri yatıştırmak için oluşturulduğunu bizzat yaratıcıları ve basındaki destekleyicileri ifade ediyor.)
En temel varsayımınız yanlışsa...
PKK’yı ve Öcalan’ı yok saymak (hatta kendisini onlardan ayrıştırmazsa BDP’yi de yok saymak), buna karşılık “Kürt halkı”nı muhatap almak ve buradan bir çözüme ulaşabilmeyi düşünebilmek tek bir varsayım altında işlevsel olabilir, o da şudur: Kürtlerin AK Parti’yi desteklemeyen kesimi, sırf algıladığı baskı ve korku nedeniyle PKK’yı desteklemektedir. PKK’nın gücü Kürtleri korkutamayacak bir seviyeye geriletilebilirse, şimdi “PKK’yı destekliyormuş gibi yapan” Kürtler bundan sadece mutluluk duyar ve hükümetin “çözüm”e yönelik adımlarını memnuniyetle izlemeye başlar.
Bu en temel varsayım, a) Kürtlerin AK Partili olmayan kesiminin (de) onurlarının olduğunu ve b) Kürtlerin devlete hâlâ güvenmediğini hesaba katmadığı için yanlıştır ve dolayısıyla ona dayanarak üretilen bütün siyasetler de yanlış olacaktır.
Söylediklerimi açayım...
Onur meselesi: Daha önce defalarca yazdım, Kürtler, “siz PKK’dan, Öcalan’dan vazgeçin ben de size haklarınızı vereyim” şeklindeki pazarlık hamlelerini reddediyorlar. Çünkü, beğenin beğenmeyin Kürtlerin algısı, PKK’nın zoru oyunu bozmasaydı devletin asimilasyoncu politikalardan vazgeçmeyeceği şeklinde konsolide olmuştur. Dolayısıyla Kürtler, bu teklifi “onurlarından vazgeçme pahasına hak iadesi” olarak algılıyorlar ve reddediyorlar. (Kaldı ki “hak” derken devletin anladığı ile onların anladığı arasında dağlar kadar fark var.)
Güven meselesi: Aslına bakarsanız, kitlelerin maddi güdüleri ve iyi bir hayat yönündeki arzuları manevi güdülerinden daha kuvvetlidir (sevseniz de sevmeseniz de “modernlik” bunu başardı). Kürtler de pekâlâ “huzur ve iyi bir hayat” uğruna PKK’dan uzaklaşabilirler. Fakat bunun için her şeyden önce devlete güvenmeleri gerekir.
2004’te, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne en yakın olduğu bir momentte PKK, halkın kendisinden uzaklaşmakta olduğu tesbitini yapmıştı mesela. Bu süreç, Türkiye’nin AB’den uzaklaşmasıyla birlikte değişti. Kürtler AB üyesi bir Türkiye’ye güvenmişlerdi, fakat “bağımsız Türkiye”ye güvenmemişlerdi. (Bir şey daha var: O momentte savaş da durmuştu. Yani Kürtlerin PKK’dan uzaklaşması, PKK’lıların “imhası” anlamına gelmeyecekti.)
Bugün de Kürtler, devletin 1990’lardan ders çıkarmış ve “halka karşı şiddet”te çok daha dikkatli olan haline rağmen bunun değişebileceğini düşünüyorlar.
Leyla Zana bu ihtimali hatırlatarak Kürtlerin PKK’yı hâlâ bir teminat olarak gördüğünü söylediğinde herkes ona çok kızdı; oysa o bir toplumsal olguyu tesbit etmekten başka bir şey yapmamıştı.
Özetlersem: Kürtlerin onurlarını ve güvenlerini-güvensizliklerini hesaba katmayan hiçbir “yeni”çözüm yolu yaratılamaz.
Bunların hepsi eski(miş) çözümlerdir.
***
Ahmet Şık’a telefonda ne dedim
Ruşen Çakır’a Nedim Şener’le birlikte verdikleri söyleşide Ahmet Şık benimle ilgili olarak şöyle demiş:
“Biz tutuklanmamdan iki gün önce konuşmuştuk. Ulusal Medya 2010 belgesinde yazan bir sözün benzerini söylemişti bana. ‘O kitabı senin yazmanla ulusalcı cepheden birinin yazması arasındaki farkı anlayabiliyorsun değil mi?’ diye sormuştu. Ben de ‘Haklı olabilirsin’ demiştim. Sonra bir bakıyorum Ulusal Medya 2010 belgesinde buna çok benzer bir ifade var. Şu anda çok komplocu bir şey söylüyorum ama bakışı gösteriyor esasında. Kendi kendini reddetmemek için beni satmayı tercih etti.”
Evet, Ahmet gözaltına alınmasından birkaç gün önce bana telefon etti. Doğru, o cümleyi ya da benzerini o telefon görüşmesinde kullandım, fakat bambaşka bir bağlamda kullandım. Onu yazayım da ondan sonra isteyen istediği sonucu çıkarsın...
Ahmet beni telefonla aradığında, onun birkaç gün önce yazdığı ve habervesaire.com adlı internet sitesinde yayınlanan “Bitmemiş kitabımın OdaTV bilgisayarında işi ne?” başlıklı yazısını, problemli bulduğum iki noktadan eleştirdim.
Bunlardan biri, Ahmet’in sözünü ettiği cümleyle bağlantılıydı. Doğal olarak ben o konuşmadan, şimdiye kadar konuyla ilgili olarak kaleme aldığım yazıların hiçbirinde söz etmedim. Fakat şimdi Ahmet bu bahsi kendi açtığına ve beni töhmet altında bıraktığına göre bana da hak doğdu.
Ahmet, yazısında, başlıkta sorduğu soruya cevap verirken “(...) kitabımın konusunu oluşturan yapının mensuplarıdırlar, çalışmamı bir şekilde ele geçirip o bilgi notuyla OdaTV’nin bilgisayarlarına da yüklemiştir. Zaten ben de buna inanıyorum” diyordu.
Ben de ona bunu hatırlatarak, “Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun” diye sordum: “Teknik olarak böyle bir şey mümkünse, bunu Ergenekoncular da yapabilir. Düşünsene, sol-sosyalist kimlikli bir gazeteci kendi örgütsel amaçlarına hizmet edebileceğini düşündükleri bir kitap yazıyor... Bunu istihbar ettikleri takdirde kitabı ‘ele geçirip’ içinde ne var ne yok diye bakmak istemezler mi?”
Beni dinledikten sonra Ahmet de bana, kendisinin de dediği gibi “haklı olabilirsin” cevabını verdi.
Mesele budur.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025