Münir AKTOLGA
SİSTEM BİLİMİNİN ESASLARI...
MERKEZİYETÇİLİK, ADEM-İ MERKEZİYETÇİLİK TARTIŞMALARI ÜZERİNE-4-
Bu bölümde Devlet olayını ele alacağımızı söylemiştik ama, devlet konusuna girmeden önce sistem gerçekliğine ilişkin olarak açıklık getirmemiz gereken bir nokta daha var galiba. Bunun neden önemli olduğunu biraz sonra siz de anlayacaksınız!..
DOĞAL SİSTEMLER-MEKANİK SİSTEMLER...
Kendisini meydana getiren unsurların “gönüllü birliğine” dayanan sistemlere doğal sistemler (doğal bir denge içinde oluşan sistemler) diyoruz. Hangi türden olurlarsa olsunlar (ister bir atom, ister Güneş Sistemi gibi astronomik bir sistem, yada biyolojik sistemler, hatta toplumsal sistemler bile), bütün doğal sistemler bu kurala uyarlar. Bütün bu sistemlerde, belirli bir denge durumundayken sistemi birarada tutan “bağlayıcı kuvvetler” potansiyel kuvvetlerdir, yani, “kuvvet olmayan kuvvetlerdir”!
(Örnek mi istiyorsunuz: Güneş Sistemini ele alalım: Güneş dünyayı belirli bir kuvvetle çektiği için mi sistem birarada duruyor? Belirli bir kuantum seviyesinde bulunan bir atomu ele alalım. Örneğin bir hidrojen atomunu. Söylermisiniz bana, elektronu hangi gerçek kuvvet sistemin içinde tutuyor? Elektriksel ve magnetik kuvvetler mi? Ne Güneş Sisteminin içinde “çekim kuvveti” adı altında gerçek anlamda bir kuvvet vardır, ne de belirli bir kuantum seviyesinde iken atomun içinde gerçek bir kuvvet!.. Bu durumda, bizim “sistemi birarada tutan kuvvetler” diye bildiğimiz bütün o kuvvetlerin hepsi kuvvet olmayan potansiyel kuvvetlerdir. Elektron, proton kendisini gerçek bir kuvvetle çekip durduğu için, ya da Güneş Dünyayı gerçek bir kuvvetle çektiği için durmuyor belirli bir sistemin içinde-yörünge üzerinde!.. Yani, ipe bağlı dönmekte olan bir taş örneğine benzemiyor bir atom, ya da astronomik bir sistem! -Bu konuda daha geniş açıklamalar için http://www.aktolga.de/t3.pdf -
Bu nedenle, doğal bir sistemi kendi içinde her türlü zorlayıcı kuvvetten arınmış, kendi kendine işleyen-otonom- bir denge durumu olarak da tanımlayabiliriz...
Sistemi meydana getiren unsurların gerçek bir kuvvetle birbirlerine bağlı oldukları sistemlere ise mekanik-yapay-sistemler diyoruz.
Bunun en güzel örneği, elimizde tuttuğumuzbiripe bağlı olarak döndürmekte (döndürmek kavramının altını çiziyorum, çünkü örneğin bir elektron proton onu döndürdüğü için, ya da Güneş Dünyayı döndürdüğü için dönüp durmaz!) olduğumuz taş örneğidir!.. Fizikte “düzgün dairesel hareket” olarak da ifade edilen (belirli bir kuvvetin etkisi altında ivmeli bir hareket yapan) bu türden bütün sistemler aynı kurala uyarlar. Bu durumda, sistemin içinde daima merkezi bir kuvvet vardır. Buna “merkezçekim kuvveti” de denilir. Bir de, taşgibi, bu kuvvet tarafından özgürlüğü elinden alınan, ataleti engellenen bir “köle”!. Köle (taş), hep kaçmak, özgürce kendi hareketini yapmak isterken, merkezi elinde tutan köle sahibi de ayaklarından zincirle bağlayarak onu sistemin içinde tutmaya çalışır. Olay budur! (Burada “merkezkaç kuvveti” denilen “kuvvet olmayan kuvvet”, taşın, bulunduğu konumu muhafaza ederek atalet hareketini yapma çabasıdır; ya da, zavallı kölenin içindeki özgürlük duygusudur, kaçma isteğidir!..)
Bu türden mekanik sistemleri ayakta tutabilmek için dışardan sisteme sürekli bir enerji akışına ihtiyaç vardır. Sistemin görünürdeki dengesi ve varlığı buna bağlıdır.
İnsanların yaptığı bütün makinelerin hepsi (“Yapay Zeka”lı robotlar da buna dahildir) son tahlilde mekanik sistemlerdir. İnsanın motor sisteminin uzantılarıdır bunlar. İnsanların sahip olduğu bilgiyle hazırlanan üretim modellerinin gene insan üretici gücüne bağlı-motor sistem aracılığıyla hayata geçirilmesi sürecinde geliştirilen tekniğin sonuçlarıdır..
DEVLET NEDİR?..
Geldik şimdi devlet olayına!.. Öyle tek bir devlet anlayışı yoktur!.. Yoktur, çünkü eski antik Doğu toplumlarındaki devlet anlayışıyla, bizim gibi konar-göçer bir toplum iken tarihsel devrim diyalektiğine uygun bir şekilde fetih yoluyla devletleşen toplumlardaki devlet anlayışı ve Batı toplumlarının tarihsel gelişim süreci içinde ortaya çıkan devlet ve devlet anlayışı aynı değildir. Değildir ama, biz gene de bütün bu devlet biçimlerinin-anlayışlarının hepsini içerecek şekilde şöyle bir devlet tanımı yapabiliriz: Devlet, sınıflı bir toplumda sistemin merkezi varoluş instanzı olarak doğan-gerçekleşen örgüttür.
Asya tipi antik üretim tarzı ve devlet:
Asya-doğu tipi olarak adlandırdığımız en eski devlet-ve sınıflı toplum- Hind-Çin-Mezepotamya gibi “bitkisel ırmaksal medeniyetlerin” geliştiği bölgelerde ortaya çıkar (bu konunun uzmanı biliyorsunuz Dr.Kıvılcımlıdır). Daha demir keşfedilmeden önce, alüvyonlu-yumuşak topraklarda, toprağa yerleşerek demir sabanla toprağı kazmaya gerek kalmadan tarımsal faaliyete başlayan insanlar, bu şekilde ihtiyaçlarından daha fazlasını üretmeye başlayınca büyük bir değişim sürecine yol açarlar.
Devleti de ortaya çıkaran bu süreç, insanı bir üretim aleti-aracı olarak kullanmanın ön koşullarını yaratacaktır. Köleci sistem işte böyle bir zeminden- doğar. İnsanı bir üretim aracı olarak kullanmayı keşfeden antika medeniyet köleciliğin de mucidi olur! Bu durumda, daha çok zenginlik eşittir daha çok köle demektir. Böyle bir toplumda devlet de bu türden köleci bir sistemi ayakta tutabilmek için merkezi bir otoriteye-örgüte olan ihtiyaçtan doğar (o, ipe bağlı olarak dönmekte olan taş örneğini getirin gözünüzün önüne!).
Ama tabi sistemin içinde böylesine merkezi bir güce-otoriteye olan ihtiyaç sadece köleci yapı nedeniyle değildir. Aynı zamanda, büyük sulama kanallarının yapımı, nehirlerin taşmasını engelleyebilmek için barajlar-bendler yapmak gibi ancak devlet gibi merkezi bir örgütün altından kalkabileceği büyük sorunlar da devlet adı verilen merkezi varoluş instanzının mutlak bir güç-otorite olarak toplumsal yaşama damga vurmasına neden olur.
Dikkat edin, daha önce, toplumu üretim ilişkileri zemininde örgütlü bir sistem (A-B sistemi) olarak ele alırken, bunun, neyin nasıl üretileceğini belirleyen bir (A) ile (A)’nın belirlediği-hazırladığı üretim planını hayata geçiren sistemin motor gücü (B) den meydana geldiğini söylemiştik. Burada belirleyici olan, hammaddenin (madde, enerji, informasyonun) üretim ilişkilerince kayıt altında tutulan sistemin bilgi temelince değerlendirilerek işlenilmesi idi. Bu durumda (A) ve (B)’ nin herbiri kendi içinde otonom olarak işleyen, birbirlerine bağlı fakat özgür unsurlardır. Bu durumda, sistemin merkezi varoluş instanzı olan devlet de, sistemin iç ilişkileri açısından üretim ilişkilerince kayıt altında tutulan bilginin dışında ayrıca bir bağlayıcı kuvveti temsil etmez. Ortada belirli kurallar vardır (bunlar sistemin bilgi temelinden kaynaklanırlar) hekes bu kurallara uyarak sistemi (bu arada da kendi varlığını) üretir. Sistemin işleyişi esnasında devlet ve devletin temsil ettiği güç-bağlayıcı kuvvet-sadece daha önceden herkesin bildiği kurallara uyulmadığı zaman ortaya çıkar...
Sistemin kendi diyalektik inkarını üretmesi olayı bile gene bu şekilde olur. Eski-yani mevcut sistem- gene kendisi için, kendi varoluş çabasının gereği olarak yeninin ortaya çıkış koşullarını hazırlar-yani kendi diyalektik inkarının koşullarını kendi eliyle yaratır. Yeni de onun açtığı bu yoldan giderek bu inkarı gerçekleştirir!
Fakat dikkat edin antika köleci bir Doğu toplumunda işler hiçte böyle yürümez. Bir kere, böyle bir toplum herşeyden önce bizim anladığımız gibi kendi kendini üreten doğal bir (A-B) sistemi değildir!.. Basit mekanik bir sistemdir bu. Madde-enerji-informasyon tepeden aşağıya doğru tek yönlü olarak bir “emir” şeklinde akmaktadır. Sistemin kendi içinde üretim ilişkilerince kayıt altında tutulan bir bilgi temeli de yoktur. Bilgi, bilgi temeli, sadece köle sahiplerini temsil eden baştaki Sultan-ya da Firavun-tarafından temsil olunur o kadar! (Köle sahipleri sınıfını kendi içinde bir (A-B) sistemi olarak düşünürseniz, bilgi burada kayıt altında tutulur). Köle, bir üretim aracı olduğu için tıpkı bir makina gibi çalışarak görür işini...
Bu durumda, ortada doğal bir (A-B) sistemi bulunmadığı için, meydana gelen ürün de kayıtsız şartsız tepedeki yönetici sınıfa aittir. Sistemin merkezi varoluş instanzı olan örgüt, yani devlet de tamamen yönetici sınıfın bir örgütü- baskı aracıdır o kadar. Ortada (A) ve (B)’ den oluşan kollektif bir yapı yoktur ki (A) ve (B) nin dışında bir sistem merkezinden bahsedilsin!.. İşte bu yüzdendir ki, yani sistem merkezini-sıfır noktasını- tek başına (A) temsil ettiği içindir ki, Asya tipi antika Doğu toplumlarında yönetimin başındaki insan da merkezdeki sıfır noktasında bulunan Tanrıyla bir ve aynı şey olarak-ya da bizdeki Sultanlar gibi onun “yeryüzündeki gölgesi” olarak-görülür. Diğer insanlar ise sistemin otonom unsurları-elementleri olmayıp “köleler” ya da “Tanrının kulları” olarak birer üretim aracı statüsündedir.
Dikkat ederseniz burada sistemin merkezi varoluş instanzı olan örgüt-yani devlet-sadece toplumu dışarıya karşı temsil eden bir yapı-instanz değildir artık. O, sahip olduğu gücü-kuvveti kullanarak bir yandan savaşlar yoluyla sisteme yeni işgücü -yeni köleler- kazandırmaya çalışırken, diğer yandan da, sistemin iç işleyişini de denetimi altında tutan (çünkü köleler hiçbir zaman kendi işgüçlerini gönüllü olarak satmazlar) kelimenin tam anlamıyla bir baskı aracıdır. Bu durumda sistemin mutlak merkeziyetçi bir yapıya sahip olduğunu, onun kendi içinde hiçbir otonom faaliyete yer kalmadığını söyleriz.
Tamam, Spartaküs isyanı da dahil olmak üzere tarihte birçok köle isyanı da vardır, ama neden bunların hiçbiri başarılı olamazlar; neden, insan yerine bile konmayan o köleler tutupta hemen ayaklanarak böyle bir sistemi alaşağı edivermezler; tarihte köleler neden hiçbir zaman devrimci bir güç olarak ortaya çıkamazlar? Bu konuda daha geniş açıklamalar için gene http://www.aktolga.de/t5.pdf ‘ye bakmanız gerekecek; ama burada şu kadarının altını çizelim ki, toplumsal üretim faaliyeti demek, öyle sadece bir üretim aracının hammaddeye şekil vermesi demek değildir. İşte bir köle ile bir serfi, ya da bir işçiyi birbirinden ayıran en önemli fark buradadır. Köle, insan sayılmadığı için-ve onun kendisi de özünde bunu böyle kabul ettiği için, hiçbir zaman sistemin doğal otonom-motor gücü olarak onun daha ileri bir topluma hamile kalmasında ana rahmi fonksiyonunu üstlenemez. Bir makina doğurur mu!! Onun-kölenin- kafasında tek bir şey vardır: Aynen ipe bağlı o taş gibi ipi kırabilirse-kırdığı an kendi özgürlüğüne kavuşmak! Olay budur...
Fetih yoluyla eski aşiret yönetiminin devletleşmesi...
Hani, “tam üstüne bastın” derler ya, çünkü bu aynen bizdeki devletleşme sürecidir!..
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan önceki dönemi düşünelim: Ortada olan göçebe- çoban bir aşirettir. Sonra, içinde Batı’daki anlamda otonom elementlerin-bireylerin oluşmadığı bu sistem (aşiret toplumu) fütuhata girişiyor, ve fethettiği yerleri yönetebilme endişesiyle de zorunlu olarak merkezi bir örgüt-“Devlet” haline geliyor!..
Bu durumda, toplum ve onun merkezi varoluş instanzı olan devlet, Batı’daki gibi, elementlerini özel mülk sahibi otonom bireylerin oluşturduğu bir sistem değildir. Sistemin mantığına-ruhuna- göre halâbirey yoktur ortada, çünkü özel mülkiyet yoktur. “Mülk Allah’ındır”. Allah adına mülke tasarruf yetkisi ise aşiretin-devletin başına aittir.
Göçebe-barbar bir aşiret toplumunun fütühat yoluyla devletleşerek sınıflı toplum-devlet haline gelişiyle, kentten çıkma toplumların sınıflı toplum ve devlet haline gelişleri tamamen farklı şeylerdir. Birinci durumda aşiret toplumu bireylere ayrışmadan sınıflaştığı için, buradaki “sınıflılık” aşiret yapısının adeta donarak farklılaşmasıyla ortaya çıkar. Fütuhatı yöneten ve ondan aslan payını alan “yönetici sınıf” (toplumun çobanları), Tanrı adına mülkün de sahibi olduklarından devletin gelirlerine de onlar el koyarlar. “Yönetilen” sınıf ise “Reaya’dır” (yani sürüdür)!
Böyle bir toplumda devletin, adeta donup kalmış bir aşiret olduğunu, devlet anlayışının, belirli bir üretim ilişkisi zemininde kendi kendini üreterek yaşamı devam ettiren bir toplumdaki gibi olmadığını söylemiştik. Burada aşiret beyiyle diğer üyeler arasındaki ilişki henüz daha farklılaşmamıştır- doğal bir yapıya sahiptir. Aşiret meclisinde seçilen aşiret beyi aynı zamanda sistemin merkezi varoluş instanzı olarak onun dışa karşı kimliğini de temsil eder. Yani, beyin sistem içindeki fonksiyonundan kaynaklanan kimliğiyle onun bir bütün olarak sistemi temsil eden kimliği arasında bir mesafe oluşmamıştır henüz daha (teorik olarak böyle bir mesafe herzaman vardır tabi, ama pratikte toplum sınıflı bir toplum haline gelmediği için bu henüz daha kendini belli etmez). Ancak bir süre sonra toplum fetih yoluyla devletleşerek sınıflaşmaya başlayınca eski aşiret yönetimiyle-beyle- aşiret üyeleri arasındaki ilişki de “yöneten” “yönetilen” ilişkisi haline dönüşmeye başlar. Başlar ama bu, beyin daha önce olduğu gibi kendi kişiliğinde sistem merkezini ve burada-sıfır noktasında- oturduğu düşünülen Hak’kı temsil etme özelliğini değiştirmez! Çünkü, aşiret toplumu değişmiş sınıflı bir toplum haline gelmiştir ama, buradaki sınıflılık üretim ilişkilerinin değişmesinde karşılık bulan bir yapı değildir. Eski yapı taşlaşmıştır adeta.
Peki bütün bunlar ne anlama geliyor? Çok açık! Dikkat ederseniz bu durumda toplum-sistem otonom elementlerden-organlardan oluşan bir sistem değildir. Adeta merkezde oturan ve Hak’kı da temsil eden (“Tanrının yeryüzündeki gölgesi olan”) Sultandan oluşan tek kutuplu bir yapıdır!.. Çünkü, sistemin diğer kutbunu oluşturan insanlar özgür insan statüsünden çıkmış “Tanrının Sultana emaneti” olan kişiliksiz “kullar”-Reaya (sürü) haline dönüşmüştür. Bu durumda artık toplumsal irade tek başına Sultanın iradesidir. Bütün insanlar aslında “Tanrı’nın kulları” değil midir, e, o zaman Tanrı’yı da “onun yeryüzündeki gölgesi” olan Sultan temsil ettiğine göre, buradan, bütün insanların “Sultanın kulları” olduğu sonucu çıkıyordu!..
Peki böyle bir sistemin klasik anlamda köleci bir sistemden ne farkı var? Daha önce söylemiştik, köle insan değil bir üretim aracıdır. “Kul”, “Reaya” da gene kişiliği olmayan bir insan-robot-savaşçıdır! Aradaki tek fark biri sadece bir üretim aracıyken diğerinin bir savaş makinası-robot olmasında yatıyor galiba! Yani o da-kul da gene üretici bir güç değildir. Değildir, çünkü bu durumda da gene sistem kendi kendini üreterek varolmayı temel alan bir sistem değildir. Onun varoluş fonksiyonu fetih diyalektiğidir o kadar!..
Üretici bir güç olarak varolmak demek, neyin nasıl üretileceğine ilişkin belirli bir üretim planını sistemin insan-motor gücünün otonom bir unsur olarak hayata geçirebilme yeteneğine sahip olması demektir. Bir makineyle, üretim aracıyla üretici güç olan insanı birbirinden ayıran en önemli özellik budur. Tamam, bir robot da bir makina da üretim planını hayata geçirir, ama bu, işin özünü değiştirmez. Robot, son tahlilde insanın motor güç olarak uzantısıdır. “Kul” da köle gibi bir üretici güç olamıyor neden? Çünkü, Tanrının karşısında onun hiçbir varlığı-kişiliği yoktur. “Kişilik-varolmak”, herşeyden önce etkiye karşı bir tepki-reaksiyon verebilme olayı olduğundan, Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi Sultanın karşısında hiçbir reaksiyon kabiliyeti olmayan bir kulun Sultanın başında bulunduğu yönetici sınıfın hazırlayacağı üretim modelini hayata geçiren insani bir unsur olarak hiçbir fonksiyonu olamazdı. Çünkü, motor sistem olarak dahi bir fonksiyona sahip olmak demek yönetici sınıfın karşısında belirli bir kimliğe-kişiliğe sahip olmak demektir ki, sadece sistemin mantığı değil, varoluş gerekçesi de buna uygun değildir. Çünkü onu-sistemi vareden asıl faktör üretim faaliyeti değildir!.. Burada üretim faaliyeti sadece fetihçi devlete sağladığı lojistik destek açısından önemlidir. Reayanın tepesindeki yönetici instanz olan sipahi hiçbir zaman Batı’daki gibi otonom feodal bir yapıyı-sistemi yöneten feodal bir bey değildir, basit bir devlet memurudur o, o kadar!..
Hal böyle olunca, fetihçi yapı ve sistemin işleyişi gene bizim o ipe bağlı olarak dönmekte olan taş örneğini hatırlatır!.. Dikkat ederseniz burada da gene sistemi hareket ettiren gerçek bağlayıcı bir kuvvet vardır ortada. Devlet adı verilen merkezi varoluş instanzı burada da gene (tıpkı “Asya tipi Doğulu devlette olduğu gibi) sistemi en alt birimlere kadar yöneten gerçek bir kuvveti temsil etmektedir. Devlet, fetih savaşları aracılığıyla kendini üretirken bundan “ganimet” yoluyla toplumun diğer katmanları da nasibini almaktadır...
İşte size, fetih-tarihsel devrim diyalektiğine bağlı olan işleyen bir aşiret-devletinin-toplumunun neden kısır bir toplum olduğunun bilimsel açıklaması...
Üreterek varolma süreci ve devlet..
Germenler de (genel hatlarıyla) tıpkı Osmanlılar gibi barbarlığın orta aşamasındaydılar. Batı Roma ise, gene kardeşi Doğu Roma-Bizans gibi dejenere olmuş köleci bir toplumdu. Daha sonra, bir tarihsel devrim vuruşuyla Germenler Batı Roma’yı, Osmanlılar da Doğu Roma’yı altederler. Ama, Germenlerin Romayı altetmesiyle sentez olarak ortaya feodal üretim ilişkileri zemininde herbiri otonom-adem-i merkeziyetçi bir şekilde örgütlü bir toplum çıkarken, Osmanlı’nın Bizansı altetmesiyle fetihçi-merkeziyetçi bir cihan devleti ortaya çıkar! Ne Allah’ın hikmetidir bu!! (Cevap: http://www.aktolga.de/t5.pdf )
Dikkat ederseniz yukarda ele aldığımız her üç örnekte de devlet sistemin-toplumun merkezi varoluş instanzı olarak ortaya çıkıyor. Ama ilk iki örnekte devlet-devlet anlayışı-devletin toplumla ilişkisi-fonksiyonu aynen bizim o ipe bağlı olarak dönmekte olan taş örneğindeki gibidir. Her iki örnekte de devlet, aynen o ipi tutan ve kol kuvvetiyle taşı döndüren insan gibi merkezi bir güç-otorite-kuvvet olarak sistemin içini de kontrol eden fiili bir unsurdur.
Asya tipi köleci-Doğu toplumunu ele alalım. Evet, görünüşe bakarsanız burada esas olan, köleci de olsa üretim faaliyetidir. Ama dikkat edin bu sistem doğal-kendi kendine işleyerek kendini üreten bir sistem değildir. Mekanik bir sistemdir. Hazırlanan üretim planını hayata geçiren üretici güç sistemin motor gücü olarak insan değildir. Köle, insan olarak kabul edilmiyordu ki, onun bir üretim aracından, bir makinadan farkı yoktu. Bu nedenle sistem, kendi kendini üreterek değil, merkezi varoluş instanzı olan devletin sahip olduğu güçle-kuvvetle ayakta kalmakta-işlemektedir. Bu ise (aynen ipe bağlı taş örneğinde kolumuzla taşı döndürerek enerji harcamamız gibi) merkezin-devletin sürekli enerji harcamasına neden olur.
Peki devlet-merkezi otorite sistemi birarada tutabilmek için harcamak zorunda olduğu bu enerjiyi nereden buluyordu? Dışardan! Devlet, dışardan sağlanan enerjiyle sistemi işletecek, buradan elde edilen güç ve kuvvet kullanılarak da dışardan yeni kaynaklar sağlanacaktır!.. Mekanizma budur!..
Asya tipi devlet bu fonksiyonunu sağa sola saldırıp o fukara “barbarcıkları” savaş esiri köle yaparak yerine getirirken, Osmanlı tipi fetihçi devlet de aynı fonksiyonu tarihsel devrim çarkı döndüğü sürece fetihler yoluyla yerine getirir! O çarkın dönmesi aksamaya başladıktan sonra da zaten can çekişerek adım adım sönmeye başlar! http://www.aktolga.de/t7.pdf
Batılı devlet örneğinde ise, daha işin başından itibaren üretim esasına dayanan bir sistem ve bu sistemin merkezi varoluş instanzı olarak daha başka bir devleti görürüz ortada.
Tamam, daha sonra kapitalist sistemin gözüyle baktığımız zaman feodal sistem de insanları sömürmektedir, burada da insanlar özgür değildir, bunların hepsi doğru. Ama gelin bir de koordinat sistemini o zamana taşıyarak o zamanın insanının gözüyle bakalım topluma:
Feodal bir toplumun ortaya çıkışı serflerin gözünde bir devrimdir o zaman!..
Düşünün, daha önce insan yerine konmayan-basit bir üretim aracı statüsünde idi bu insanlar (serfler). Bu nedenle, feodal ilişkiler bile onlar için muazzam bir özgürlüğü temsil ediyordu!.. Gerçi, feodal beye bağımlıydılar gene; ama bu bağımlılık ipe bağlı taş örneğinde olduğu gibi kölenin köle sahibine olan bağımlılığıdan farklıydı; aynen bir elektronun atomun içinde protona bağımlılığına benziyordu!.. Ortada gönüllü birlik temelinde bir bağımlılık sözkonusu olduğu için de pratikte kimse bunun farkına varmıyordu bile. Yani, sistemin içinde öyle köleler için falan olduğu gibi her an merkezi-bağlayıcı bir kuvvet sözkonusu değildi. Feodal sistem, feodal üretim ilişkileriyle kayıt altında tutulan belirli bir bilgi temeline göre işleyen otonom-adem-i merkeziyetçi bir toplumdu. Düşünsenize, beğenmediğiniz o feodal beyin kendi beyliğinin sınırları içinde vergi toplamaktan adalet sistemini yönetmeye kadar yetkileri vardı. Nitekim daha sonra kapitalizme ana rahmi görevini yerine getirecek olan o kentlerin-kent toplumunun örgütlenmesi de gene onların insiyatifiyle yerine gelecektir. Yani, feodal toplum, üretim süreci içinde kendi diyalektik inkarını da gene kendisi örgütler ve yaratır.
Ama ötekiler, yani Asya tipi toplum-devlet veya fetihçi toplum-devlet bunlar ne yaparlar? Bunların toplumsal olarak varoluş diyalektikleri belirli bir üretim ilişkisi zemininde örgütlenerek kendilerini üretmeye dayanmadığı için bunlar kısır toplumlar olarak kalırlar. Antika devlet gidip barbarı esir alarak köle yapıp, köle emeğiyle “üreterek” bir medeniyet inşa ederken, barbar da fırsatını bulunca o medeniyete saldırarak adeta intikam alırcasına onu yakar yıkar; köleci devleti parçalayarak yerine kendi devletini kurrar! Peki kurar da ne olur sonra? Bu soruya cavabı İbni Haldun veriyor: 120 yıl!.. Yani barbar, tarihsel bir devrimle köleci devleti yıkarak kendi devletini kurunca bunun da ömrü bu kadar oluyor!.. Bu arada daha önce yıkılan yapı-devlet gene aynen ortaya çıkıyor, ta ki yeni bir barbar akını gelipte sil baştan herşeyi yeniden başlatana kadar!..İşte size antika tarihin çarkı!..Bu çark, tarihsel devrim yapacak barbar kalmayana kadar böyle dönüp duruyor. Bu arada da tabi üretimi temel alan üretim ilişkileri zemininde örgütlenerek varolmaya çalışan yeni tipten toplumlar-devletler ortaya çıkıyorlar...
(5. Bölüm son bölüm olacak, burada da Marksist devlet anlayışını ele alarak onu eleştirmeye çalışacağız)
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023