Murat Sevinç
Onlarca gencecik insan, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı Suriye toprağında can verdi. Kişisel olarak, ‘şehit’ sıfatının kullanılmasına karşı olanlardan değilim. İnanan insanlara ve hele ki ellerinde evladının sıfatı ve mezarı dışında bir şey bırakılmamışlara biraz olsun iyi gelecekse, tarihsel-ideolojik bağlamını görmezden gelmekten yanayım. Buna mukabil şehitlik kavramı öylesine ‘istismar’ ediliyor ki memlekette, kullanmayı tercih etmiyorum.
Yüzbinlerce gencin ‘bedelli askerlik’ kuyruğuna girdiği ve artık belli miktar parası olanların askerlikten tümüyle muaf tutulduğu bir toprakta, herhalde türlü riyakârlıklara katlanmanın da bir sınırı var, olmalı. Adı üzerinde, ‘istismar.’
Kuşkusuz bu sözcüğün en yakıştığı ideolojilerden biri, siyasal İslam. Bir insanın aklına gelen ya da gelmeyecek her şeyi ve herkesi, ama öncelikle Müslümanları istismar eden bir ideoloji. Çok sevip saydığım, hayli zaman söz konusu ideolojiyi çalışmış bir yakınım, “Siyasal İslamcı olmak için Müslüman olmaya da gerek yok” dedi geçenlerde ki, haklı!
Şu ana dek 34 asker yitirildiği açıklandı. Her zaman olduğu gibi, sıvasız evlere, yoksulun evine acı, diğerlerinin payına slogan ve hamaset düştü.
Konunun uzmanları, yıllarını bu işleri okuyup çalışarak, görüp gezerek, anlatarak geçiren aklı başında sesler, beklendiği gibi duyulmadı, ciddiye alınmadı.
Artık yerle bir olmuş ‘köklü’ bürokrasi geleneği içinde, onun en prestijli parçası ‘monşerler’ de umursanmıyor zaten. Büyük ölçüde 1961 Anayasası dönemi Türkiye sağından miras aldıkları ‘bürokrasi düşmanlığını’ vardırdıkları yerde, bürokrasi yok artık. Yerinde yeller esiyor. Ne yapacağını bilmez, hangi politikanın uygulayıcısı olduğundan habersiz, başı kesik tavuk gibi çırpınan ve ‘yeni istihdam edilenlere’ okuma yazma öğretmeye çalışan bir ‘devlet memurları kalabalığı’ mevcut.
Dış politika bilmiyorum. Bilenlerin kitap ve gazete yazılarını okuyup öğrenmeye çalışıyorum yıllardır. Buna mukabil, eğer sizin toprağınıza ve özgürlüğünüze musallat olanlara karşı verilmiyorsa, bir savaşa karşı olmak için Türk Dış Politikası tarihini çok iyi bilmeye gerek yok sanırım.
Ayrıca, bırakın savaş karşıtlığını, bir devletin ordusu bir başka ülkenin sınırları dahilindeyse, insanınızı kaybediyorsanız; vergi veren bir yurttaş olarak “Neden?” sorusunu yöneltmek bir lüks ya da tercih değil, ‘yurttaşlık’ görevi ve ‘hakkıdır.’ Hele ki bir de Cuma hutbesinde ‘cihat’tan söz edildiyse; bu cihat kavramı Anayasası’nın ikinci maddesine göre ‘laik’ olan bir Cumhuriyet’in ibadethanelerinde geçtiyse…
Gevezeliğin alemi yok, her zamanki gibi, her şey herkesin gözünün önünde gerçekleşiyor; iktidar tüm bileşenleriyle, ‘olduğu’ gibi davranıyor. Muhalefet de bildiğimiz gibi. Aklımıza hakaret etme yarışında iktidarı yakalamak ister gibiler. Kendilerinin desteklediği tezkerenin sonuçlarına tepki gösterip hemen ardından, Allah korusun ya üç beş oy kaybedersek endişesiyle olsa gerek, ortak bildiri imzalıyorlar.
Böyle zor dönemde, bu denli ‘siyasetsiz’ bir ana muhalefetin olması da hakikaten ne büyük talihsizlik. Fakat kabul etmek gerek, konumlarının, aldıkları maaşların, imtiyazlarının hakkını veriyor ve çok iyi ‘başsağlığı mesajı’ yazıyorlar. Bizim vergimizle bize başsağlığı ve vefat edenlere rahmet diliyorlar, bıkıp usanmadan. Maaşlı rahmet dileyicileri! Yazık bu ülkenin yoksul insanına, sizin gibisine mecbur bırakıldıkları için.
Herkesin her zamanki ‘görevlerini’ yerine getirdiği son bir haftada, az çok vicdan sahibi, insanlık mevhumunun kenarından bir biçimde geçmişleri kahreden bir şey daha oldu. Sığınmacılar Suriyeliler sınırlara yönlendirildi.
Altında yatan dış politika dehasını tahmin etmek benim açımdan kolay değil, fakat yapılmak isteneni anlamak için öyle pek akıllı olmaya da gerek yok sanki! Çoluk çocuk sınıra yürüyor. Sınırların açılmayacağı (hiç olmazsa şimdilik!) ve o insanların orada kış vakti rezil olacakları malum.
Bir kısmı da sahillere akın ediyor. İnsan kaçakçılarının plastik botlara doldurduğu ‘insanların’ karşı kıyıya geçip geçemeyecekleri, TV’lerdeki ‘insansılar’ tarafından tartışılabiliyor. Canlı yayınlanıyor olup biten. Canlı seyrediyoruz. Üç gün sonra “Bilmiyorduk” deme şansı yok, en alçağımızın bile. O kadar ‘canlı’ oluyor, gözümüzün önündeki.
Birkaç aylık bebekleri elden ele botlara bindirmeye çalışıyor Suriyeliler.
Dün öğle vakti başka bir vesileyle Vatan Caddesi’ndeydim. Yüzlerce insan, kadın, erkek, çocuk, battaniyelere sarılmış bebekler… Kendileri için tahsis edilen otobüsleri bekliyordu sınırlara ulaşmak için. Birbirini eziyordu insanlar.
Tüm bu çaba, biraz daha insan muamelesi görecekleri, daha iyi yaşayabilecekleri bir yere gitmek için ve kuşkusuz orada da hayal ettiklerini bulamayacaklar, ulaşabilenler. Muhtemelen gidemeyecekler de.
Türkiye’deki ‘Suriyeliler’ meselesinin, benzer diğer göçler açısından olduğu gibi duygusallıkla, romantik cümlelerle çözülemeyecek boyutları var. Konunun uzmanlarını okuyup dinleyince, henüz kullanılan terminolojinin dahi yanlış olduğunu fark ediyorsunuz.
Suriyeliler konusunu her açana ve her eleştirel yaklaşana aşırı tepki gösterilmesinin akıl alır bir yanı yok. Ayrıca önüne gelene “Irkçı” demeyi marifet sayanların, şu ana dek hangi yaralı parmağa işediği de bilinmiyor! Milyonlarca ‘yabancının’ gelişi elbette her ülke açısından sorun olur. Ayrıca trajedi yalnızca göçenler değil, geldikleri yer ahalisi bakımından da yaşanıyor farklı ölçülerde.
Örneğin savaşın daha ilk yıllarında, solcu ve Alevi, gayet aklı başında bir tanıdığım, ömrünü geçirdiği Gaziantep’teki nüfusun dönüşmesinden çok rahatsızdı ve gelenlerin ‘niteliğinden’ hayli kaygılıydı. Korkuyordu. Ya da, örneğin Yunanistan’da sığınmacıların ilk ayak bastıkları adalarda ‘yerlilerin’ neler yaşadıklarını bilemiyoruz. Bazı yerlerde sığınmacı nüfus, ahalinin çok üzerinde.
Hal böyleyken, her konuda olduğu gibi Suriyeliler konusu da sözüne güvenilir insanlardan, konu hakkında çalışanlardan, emek harcayanlardan ve tabii, Suriyelilerden dinlemek, öğrenmek, anlamak; devlet siyasetinin bunu gerçekleştirmeye yönelik olması gerekirdi. Türkiye’de hiç olmayacak bir şeyden söz ettiğimin farkındayım kuşkusuz. Eh, bu durumda o insani dediğimiz yaklaşım için gerekli siyasal zeminin yaratılmasını ummak dahi, hayli naif kalıyor.
Bana kalırsa Türkiye’de asıl rahatsız edici olan, baştan beri toplum ortalamasına ve kimi sersem ‘kanaat’ önderlerine hâkim olan dil ve bu dilin tek müsebbibi, iktidar değil. Kendisini muhalif olarak tanımlayan, çeşitli ideolojilere mensup yurttaş kesimlerinin belli konularda takındıkları tutum ve tercih ettikleri terminoloji, utanç verici olduğu gibi, iktidarın da çok işine geliyor.
Daha önce de yazmıştım, Erdoğan yalnızca kendi seçmenini değil, karşı tarafı da az çok tanıyan, muhalifin kumaş hakkında fikir sahibi olan biri. Muhalefeti, çoğu yaşamsal konuda kedinin fareyle oynadığı gibi kolaylıkla yönlendirebilmesinin nedenlerinden biri de bu. Türk-İslam sentezinin yaygınlığının, gördüğü iltifatın farkında.
Dinin yetmediği yerde milliyetçi duyguları; kendi siyasetinden hoşnutsuzluğun yükseldiği yerde, bunun karşısına muhalif yurttaşın ‘diğer’ hoşnutsuzluklarını çıkarıveriyor. Halihazırda, milyonlarca muhalif yurttaş Suriyelilerin sınırlara koşmasından memnun mu, memnun. Bu hamlesi nedeniyle iktidarı takdir ediyor mu, ediyor. İktidar bunun farkında mı, farkında. Melese bu!
Yıllardır ama özellikle son birkaç gündür, canını ortaya koyup o botlara binen insanlar için söylenenlere bakınca, konunun can yakıcılığının, sığınmacı krizlerinin yarattığı doğal/beklenebilir tepkisel davranışların çok ötesinde olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Koyu milliyetçilik, bilinçli ya da bilinçsiz ırkçılık.
Bir Batı ülkesine gezmeye ya da çalışmaya gittiğinde oraların aşırı milliyetçileri/ırkçıları tarafından ‘kara kafalı’ olarak adlandırılan insanların, burada Suriyeliler için tercih ettikleri terminolojinin ırkçı olmadığını düşünmeleri, onların sorunu ve cehaletlerinden kaynaklanıyor. Çoğu ırkçı gibi, cahil ve aptallar.
İşin daha da vahimi, Türkiye’de kendilerinin solcu olduğunu düşünen kimi aklı evvellerin zihniyeti de, biraz daha medeni dünyada ‘aşırı milliyetçi/ırkçı’ sıfatına layık görülüyor. Onlar da herkes gibi tuhaf ve yalnızca kendilerinin ciddiye aldığı bir hayal dünyasında yaşıyor.
Yeryüzündeki tüm birincilik madalyalarını hak ettiğini düşündüğüm ‘milli eğitim’ tornamız ve başta ‘aile’ olmak üzere toplumsal-siyasal kültürün müsebbibi diğer kurumlarımız, Türkiye ahalisine yalnızca kendilerini tatmin edecek ve dünyanın geri kalanının haberdar olmadığı bir düş dünyası sunuyor. Kendimiz çalıp kendimiz oynuyor, aynadaki suretimize duyduğumuz hayranlıkla ömür tüketiyoruz.
Tabii bu durumda, bizler hiçbir kötülüğün müsebbibi olmadığımız, olamayacağımız için; Almanların, Fransızların, İsveçlinin ırkçısı çok canımızı sıkıyor. ‘Kara kafalıları’ çekemeyen, kıskanan Almanların!
Muhterem okur;
Durum çok vahim ve halimize bakıp bundan ‘yalnızca’ AKP’yi sorumlu tutmak, tarihimiz boyunca yapıldığı gibi kendimizi bir kez daha kandırmaktan başka anlam ifade etmiyor.
Devam ettirmeye çalıştığım ‘anayasa’ tartışmaları bakımından da çok gerekli olduğunu savunduğum bir soruyla bitirmek istiyorum yazıyı:
“Böyle bir iktidar, hangi niteliklere sahip bir toplumu on sekiz yıl yönetebilir?”
Bu soru üzerinde dürüstçe ve çuvaldızı herkese batırarak kafa yormadığımız sürece, herhangi bir şey değişmeyecek. Her ay yeni bir anayasa yapılsa dahi.
İşe, bota bindirilemeye çalışılan insanların, bebeklerin milliyetini ve burada bulunma nedenlerini hiç düşünmeden, utançtan ve üzüntüden yerin dibine geçmeyi deneyerek başlayabiliriz.
Yazarlar
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
24.07.2025
7.07.2025
4.06.2025
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025