Osman CAN
Milliyetçiliği aynı zamanda bir hukuk kuralı olarak okuyan kurumlar ve özellikle yargının, Kürt sorununun çözümü yönünde atılan adımları, “vatana ihanet” benzeri suç kategorileri içinde değerlendirme ihtimali yok değil. En azından bu sorunun çözümü için atılacak adımları kapatma davası açmak suretiyle boşa çıkarabilir.
ÖYM’ler kalktı.
Siyasi partilerin iktidarcılık veya muhalefetçilik oyunun bir parçası olarak yürütülen polemikler ve eleştirilerin dışına çıkarak bir kaç nokta üzerinde yoğunlaşalım.
Bu mahkemeler yüz yıl boyunca bu ülkeyi siyaseten kasıp kavuran ittihatçı-kemalist zihniyetin ürettiği kurumsal gelenek üzerine inşa edilen kurumlardı. Toplumun büyük bir kısmının, etnik, kültürel veya dinsel farklılıkların düşman ilan edilmesiyle bugüne kadar var olan ve halen iktidar iddiasından vazgeçmemiş olan bu karanlık zihniyet, Anayasal düzenin ideolojik kurgusuyla birlikte kurumsal iktidar haritasını da buna göre üretti.
ÖYM’lerin 2007’lerden itibaren Kemalistlere karşı uygulanan bir siyasetin parçası olduğu eleştirilmekle birlikte, bu mahkemelerin demokratik ortak değerlerden çok “düşman ceza hukuku” enstrümanı olarak, birilerinin ötekiler üzerinde iktidar kurmasının aracı oldukları gerçeği değişmiş değil. Tam da böyle bir düzenin taşıyıcısı/savunucusu olan Kemalistlerin eleştirisi bu nedenle ibretlik.
Soruna yapısal olarak bakmak, sorununun belirli bir görüşe mensup olanların varlığından değil, devlet aygıtının bu iktidar ilişkisinin bir aracı olarak kurgulanmasından kaynaklandığını görmek gerekiyor. Yani anayasal düzende süreklilik varsa, ÖYM’lerin kaldırılması esasta bir değişiklik getirmiyor.
ÖYM’lerin kaldırılması demokratikleşmenin ve yeni anayasal düzen inşasının bir bileşeni olarak değerlendirilirse, anlamlı. Anayasal düzene sahip çıkıp, bir yandan da ÖYM’lerin kaldırılmasını savunmak, ya resmin bütününü görmemek ya da “kaybedilmiş” bir iktidarı yeniden elde etme mücadelesi verirken, “öteki”nin ele geçirdiği bir silahı etkisiz hale getirme amacıyla açıklanabilir.
Unutulmaması gereken diğer bir nokta da, bu mahkemelerin vesayetçi sistemin tasfiyesine olumlu katkı sunmuş olmaları. Ancak geçmişle hesaplaşma veya demokratikleşme son tahlilde sosyal dinamiklerce desteklenebilir bir politik bir ameliyedir. Yargı doğası gereği siyasal dönüşümün aktörü olamaz.
Bu yüzden bu mahkemelerin demokratikleşmedeki rolünü çok abartmamak gerekir.
İkinci ve can yakıcı nokta şu: Türk siyasetinde merkezi tutanlar arasında esaslı bir çatışma var olsa da, konu Gayrimüslim ve Kürtler olunca bu çatışma ortadan kayboluyor. Yüz yıllık anayasal düzenin yarattığı milliyetçilik zehirlenmesi, söz konusu muarızlar bakımından anayasal düzende sürekliliğe yol açan diğer bir etken.
ÖYM’lerin kaldırılmasıyla bu konuda herhangi bir ilerleme sağlanmış gözükmüyor. Onların yerine geçen mahkemeler Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. Maddesi kapsamına alınıyor.
Bu kanunun düzenleme konusu ise devletin anayasal düzeninin ve temel siyasal yapılanmasının korunmasıdır.
Gayrimüslim ve Kürtler bakımından devletin anayasal düzeninin göstergelerinin ne olduğu çok açık: Tek parti diktatörlüğünün etnisist “kazanımları”, inkarlar veya asimilasyonlar; etnik temelli bir ulus devlet ile tüm ekonomik, siyasi ve idari yetkilerin bir azınlığın kontrolündeki merkezde toplandığı ve onun tarafından kontrol edildiği bir siyasal düzen...
Darbe Anayasalarının (1961 ve 1982) nitelikleri, ideolojik tercihleri ve başlangıç metinleri, yukarıdaki anayasal düzenle bir şekilde çatışma içinde olabilecek toplumsal veya bireysel muhalefetin yaşam şansının olmadığını gösteriyor.
Bu gerçeği Terörle Mücadele Kanunu da hatırlatıyor.
Terörle Mücadele Kanununun 1. Maddesinde terör kavramı “Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirme” amaçlı eylemlerini içeriyor. Kanunun 3. Maddesi de anayasal düzene karşı çıkanların, otomatik terörist muamelesine tabi tutulmasını sağlayabiliyor. Demokrasilerde “terörist etiketi” amaca ulaşırken kullanılan yöntem (şiddet) ile ilgiliyken, Türkiye’de kişinin politik amacı onun terörist olarak etiketlenmesi için yeterli olabiliyor. Kuşkusuz ki, bu etiket Kemalistlerden çok Kürtler hakkında kullanılabiliyor. Bu konuda devletin merkezi, bürokrasisi, siyaseti, yani yasama, yürütme ve yargı organları arasında çok keskin ayrılıklardan söz etmek de mümkün görünmüyor.
Siyasete tuzak
Burada özellikle yargı sisteminin yarattığı önemli bir riske dikkat çekmek gerekir. Yargı ancak demokratik bir sistem varsa, demokrasiyi koruyucu etki yaratabilir.
Geçiş dönemlerinde ise demokratikleşmeyi engelleyebilir. Zira çoğulculaştırılmamış yargısal kurumlar, eski düzenin normlarını ve hukuk düzenini referans almaya devam ederler. Bu ise demokratikleşme yönünde atılacak adımların yargı eliyle kriminalize edilmesine yol açabilir.
Kabul etmek gerekir ki, milliyetçilik zehirlenmesinden tüm toplum ve siyasetçiler etkilenmiş olsa da, ülkenin ve toplumun reel koşullarından etkilenme ve ona göre politika üretme zorunluluğu siyaseti diğer kurumlara göre daha esnek ve pragmatik davranmaya zorlayabiliyor. AK Parti döneminde TRT Şeş, Kürtçe seçmeli dersler, basın ve yayın konusunda sağlanan ilerlemeler bunun kanıtı. Milliyetçiliği aynı zamanda bir hukuk kuralı olarak okuyan kurumlar ve özellikle yargının, Kürt sorununun çözümü yönünde atılan adımları, “vatana ihanet” benzeri suç kategorileri içinde değerlendirme ihtimali yok değil. En azından bu sorunun çözümü için atılacak adımları kapatma davası açmak suretiyle boşa çıkarabilir.
Basına yansıdığı kadarıyla, KCK davasında iddianamenin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verildi. Öte yandan bu doğrultuda pek çok bilgi ve belgenin uzun zamandır YCB’na iletildiği de bilinmekte.
Yeni bir kapatma davasının açılması, siyasetin elindeki imkanları yok edebilir. Milliyetçi ve şoven duyguların harekete geçtiği bir noktada, siyasal aktörler geri çekilmek zorunda kalabilir.
Siyasetin hareket alanının daraltılması yalnız Kürt sorununun çözümünü engelleyip şiddete davetiye çıkarmak suretiyle, eski düzenin devamını sağlamakla kalmaz. Yeni Anayasa çalışmalarını da bloke ederek bunu garantileyebilir.
Bu tuzağa dikkat.
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2021
9.01.2021
20.07.2020
12.07.2020
23.06.2020
20.06.2020
20.06.2020
24.04.2019
18.01.2017
1.02.2015