Ümit KIVANÇ
Hepimizin hayatını Engizisyon zindanına, Kürtlerinkini cehenneme çeviren şu korkunç ortama dair temel birkaç soruyu döne döne sormaya çabalıyorum. Başka insanların da sorduğunu biliyorum. Çünkü karşılaşınca birbirimize soruyoruz.
Bizim yerimize, uçuruma gidişi önlemek için birşeyler yapabilecek birileri -meselâ ülke seçmeninin dörtte birinin oyunu alan CHP’nin yöneticileri, meselâ devlet, hattâ belki AKP içinde halen kafayı yememiş birileri- bu soruları sorsa acaba durum hiç mi değişmez?
Sorulacakların başında, basitliği ve ilkelliğiyle korkutucu şu soru geliyor: Amaç nedir? Cenazeleri sürüklemek, günlerce -hattâ artık haftalarca- sokak ortalarında bırakmak, insanları yakmak, kömür etmek, kimliği tespit edilemeyen ölüler diyarı yaratmak, evleri yakmak, hayatları yıkmakla ulaşılacak hedef nedir? Yarın ne olacak? Kürtler Kürt olmaktan vaz mı geçecek? HDP milletvekillerini Meclis’ten atmaya kalkmak nasıl bir çılgınlıktır? Yarın ne olacak? Kiminle konuşulacak, görüşülecek? Kimseyle mi konuşulmayacak? Kürtlere küsülecek mi? “Küstüm, öldünüz” mü denecek? Suriye Kürtlerine bu düşmanlık nereye varacak? Tepelerine top mermisi yağdırdıkça Cumhuriyet mi yücelecek? Yarın ne olacak?
PYD (Demokratik Birlik Partisi) Eş Başkanı Salih Müslim, Hürriyet’ten Tolga Tanış’ın kendisiyle yaptığı görüşmede (şurada: http://goo.gl/fw7C9G), Ankara’nın hareketlerinin anlaşılmazlığını şöyle dile getiriyor:
“…orada DAEŞ oturuyor. DAEŞ de halen insanları öldürüyor. Sen DAEŞ’in kalmasını mı istiyorsun? Yoksa rejimin girmesini mi istiyorsun? Orada insanlar bizim halkımız. Bizim kurtarmamızı mı istiyorsun? Hangisi? Türkiye o bölgelerden ne istiyor?”
Sahi, ne istiyor? İçgüdüsel nefretle mi saldırıyor? Var mı bilen?
Duymuş, okumuşsunuzdur belki: HDP milletvekillerinin ısrarlı çabaları sonucunda Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş, Ankara’nın Suriye sınırında kendi vatandaşlarının akrabaları yerine “İslâm Devleti” örgütünü tercih ettiğini doğrulamak zorunda kaldı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, Karkamış ve Akçakale sınır kapıları İD’in elindeyken buralardan 2014’te 6 milyon, 2015’te 981 bin dolar, yani iki yılda toplam yaklaşık yedi milyon dolarlık ihracat yapılmış. Tel Ebyad harekâtıyla kapılar YPG’nin eline geçtikten sonra ise ihracat bıçakla kesilir gibi durmuş. İD katillerinin gırtlak kestikleri bıçaklar akla geliyor bunu der demez.
Salih Müslim de soruyor: İD’i mi istiyorsunuz, rejimi mi istiyorsunuz, biz mi olalım, hangimiz?
Cizreliler de soruyor: Evlerimizin içindeki değerli eşyaları kim çaldı? Televizyonlarımızı kim söküp götürdü? Çekmecelerdeki iç çamaşırlarını alıp ortalığa saçmak gibi acayiplikleri kim yaptı? (T24’te Nurcan Baysal’ın “‘Kızlar biz geldik siz yoktunuz’ yazıları” ve “yerlerde sergilenen kadın çamaşırları” üzerine yazısını okuyun ve oradaki fotoğraflara bakın lütfen: http://goo.gl/NIzB20.)
“Niye yaktılar onca insanı?” türü soruları kenara ayırdım şimdilik. Önce “niye yaktılar”la “onca insanı”yı ayırdım. Sonra “niye”yle “yaktılar”ı. “Niye”yi aldım bir tek.
Burcun önündeki çimenliğe üç-beş kürsü atmış oturan, çay içen adamların kafalarında da bu sorular geziniyor, ama onlar böyle değilmiş gibi davranıyorlar. Sorulacak, şaşılacak, sarsılacak bir şey yokmuş gibi. Salıncakta sallanan çocuklar da öyle. Cep telefonlarını karıştırarak sağa sola çarpa çarpa yürüyen yeni yetme kızlar gülüşüyorlar bile. Duymuyormuş gibi yapıyorlar.
Oysa Diyarbakır’ın ortayerinde, birkaç kilometrekarelik bir alanda patlama ve silah seslerinin duyulmadığı köşe bucak yok. Cumartesi akşamüstüne doğru başlayıp akşama doğru biten, -üstelik görece epey düşük yoğunluklu- çatışma sırasında yakında ve uzakta dolaşıyorduk. Her yaştan her baştan insana baktım da baktım o sesler eşliğinde. Yaşamanın yolunu bulmuş, ne olursa olsun bulacak gibiydiler. Kudret gösterisinin mağdurları…
Düşüncesiz, şımarık sonradan görmeler arabalarına atlamış, önlerine çıkan herkese çarpa çarpa uçuruma doğru yol alıyorlardı, gördüklerim de kurbanlarıydı işte.
Bu ülkenin yakın tarihi başka türlü olsa, haydi böyle oldu, azıcık insanlık dersi çıkarıp akışını başka yöne çevirebilsek, içini başka şeyle doldurabilsek ne kadar farklı, ne kadar zengin bir hayatımız olabileceğini Diyarbakır’a geldiğinizde pek güzel, pek somut hissedersiniz. Neyin reddedildiğini, neye sırt çevrildiğini, nelerden yoksun kalındığını idrak etmeye başlarsınız. Başka bir imkân, başka bir ihtimal, bir “her şeye rağmen” ihtimali dokunur size.
“Gelmiyorlar işte,” dedim. Taksi şöförü, “Keşke gelseler görselerdi,” dedi. “Toledo’ya giderler,” demedim.
Kürtçe de türkü yakan Ermeni’nin, Aram Tigran’ın her şeye rağmen gömülmeyi vasiyet ettiği yurduydu Diyarbakır. Devlet bir cenazeye iki karış toprağı çok gördü. Şeyh Said’in asıldığı yerden az ileride Said Nursi ile Yılmaz Güney, halıya aynı renklerle işlenmiş, yanyanaydılar; şimdi yanlarına yanaşamıyorsunuz. “Sur’un İki Yakası”nda dengbej babayla rap’çi oğlunun kapışmasının filmini yaparlardı bir ara. Buradan bakınca Ankara kalpsizliğin adı olmayı nasıl da kendine yakıştırmış görünür. Sur’dan gelen “kudret” seslerinin, gelemeyen çığlıkların adı. Cizre’nin, üstelik hakaret görmüş yıkıntılarının adı…
Neden? Amaç ne? Yarın ne olacak?
Sahi, ırkçılık şu basit soruyu sormaya, “neden bütün bunlar?” demeye dahi engel mi?
En çok bizim sormamız gerekiyor; gazetecilerin. Irkçının tek sorusu şu galiba: Ben neden şahaneyim?
Çığırından çıkmış çatışma ortamında işlerini yapmaya çalışan meslektaşlarımıza yardımımızın dokunmasını umarak,“Haber Nöbeti”ne (@haber_nobeti, #HaberNöbeti, https://habernobetim.wordpress.com) katıldım. Bu yazıyı işe koyulmadan önce yazıyorum.
Hükümetin akla vicdana sığmaz gaddarlıklarla ve acayipliklerle dolu, hedefi meçhul savaş politikasının ülkeyi uçuruma sürüklüyor oluşunun yanısıra, zaten âhı gitmiş vâhı kalmış Türkiye gazeteciliği de ölüm döşeğine yattı yatacak. Çabalarımızın bu gidişi önlemeye de katkısı olsa keşke.
Keşke. Evet, keşke gelselerdi görselerdi.
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/umit-kivanc/niyeler-keskeler-haber-nobeti-1524110/
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları




































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024