Akın ÖZÇER

Akın ÖZÇER
Akın ÖZÇER
Tüm Yazıları
Yüzyılların sorunu yeniden ısınıyor (2)
24.03.2012
2527

Birleşik Krallık’la Arjantin’i otuz yıl kadar önce bölgesel bir savaşa sürüklemiş olan Malvina ya daFalkland Adaları sorunu bir önceki yazımda anlattığım gibi yaklaşık beş yüzyıl öncesine dayanıyor. Arjantin İspanya’dan bağımsızlığıyla birlikte adalar üzerindeki egemenlik hakkını “uti possidetis juris” ilkesi uyarınca devralıyor. 1833 yılında adaları işgal eden ve Arjantinli sakinlerini sınırdışı ederek yerine kendi kolonisini yerleştiren Birleşik Krallık ise 1930’lı yıllardan itibaren sorunun adalar halkının kendi kaderini belirleme hakkı çerçevesinde çözümlenmesini savunmaya başlıyor.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Malvina Adaları dâhil tüm sömürgelerin siyasi durumuyla ilgili konular BM gündemine geliyor. Genel Kurul’un 14 Aralık 1960 gün ve 1514 sayılı tarihî kararının sömürgelerde yaşayan halkların kendi kaderlerini belirleme hakkını vurgulayan 2. maddesi, Londra’nın tezi bakımından büyük önem taşıyor. Buenos Aires ise adalar halkının özünde yerli değil “britanik” olduğu ve yerli halkın Büyük Britanya tarafından kovulduktan sonra İngiltere’den getirilip yerleştirildiği gerekçesiyle bu maddenin Malvina için geçerli olmadığını savunuyor. Bu görüşünü de kararın 6. maddesine dayandırıyor. Bu madde “bir ülkenin ulusal birliğini ve toprak bütünlüğünü tümüyle veya kısmen ortadan kaldıran her türlü girişimin BM Yasası ilkelerine aykırı olduğunu” hükmediyor. Arjantin böylece Büyük Britanya’yı topraklarının bir bölümünü işgal etmiş ve bu işgal durumunu sürdürmek için oraya kendi yerleştirdiği halkın kaderini belirleme hakkını savunan bir ülke konumuna düşürüyor.

Arjantin’in bu görüşü 1964 sonunda Washington’da yapılan Amerika Devletleri Konferansı’nda bölge ülkelerinden büyük destek görüyor. Konferanstan sorunun taraflar arasında BM Yasası’nda öngörülen barışçıl yollardan çözümlenmesine ilişkin bir karar çıkıyor. Böylece Malvina Adaları’na Büyük Britanya tarafından bağımsızlık verilmesi ve adaların Amerika Devletleri Örgütü’ne (OEA) üye olma olasılığı ortadan kalkıyor. BM Genel Kurulu 16 Aralık 1965’te Arjantin’in görüşlerini destekleyen veMalvina Adaları’nın mevcut statüsünü bir “sömürge” (Büyük Britanya sömürgesi) olarak onaylayan bir karar benimsiyor. Genel Kurul daha sonra 4 Ocak 1966 tarih ve 2065 sayılı kararı alıyor. Söz konusu karar İngiltere ile Arjantin’i Malvina Adaları’nın egemenlik sorununun çözümü için müzakerelere başlamaya çağırıyor. Böylece Londra’nın sorunu Arjantin’in adalar üzerindeki egemenlik talebi olarak göstermeye ve kendi sömürgesini Büyük Britanya kökenli halkının kaderini belirleme hakkı üzerinden muhafaza etmeye dayanan tezi uluslararası alanda darbe almış oluyor.

Ne var ki sorun Arjantin ve Büyük Britanya hükümetlerinin 1971’de Buenos Aires’te başlattığı müzakerelere karşın çözümlenemiyor. Gerçi taraflar, Malvina Adaları sorunu dâhil bölgeye ilişkin ikili sorunları ele almak ve Arjantin-İngiltere ekonomik işbirliğinin çerçevesini oluşturmak üzere ikili müzakereleri sürdüreceklerine ilişkin ortak bir bildiri yayınlıyor ama İngiltere sonraki yıllarda yapılan müzakerelerde adaların egemenlik sorununa girmeyi erteleyerek zaman kazanıyor. Arjantin ise uluslararası alandaki diplomatik baskılarını sürdürüyor. Nitekim 1973 aralığında BM Genel Kurulu müzakerelere ivme kazandırılması gereğini vurgulayan 3160 sayılı kararını alıyor. 1974’te İngiltere bu defa sorun çözümlenene kadar adalarda ortak bir yönetim (condominium) kurulmasını öneriyor.İsabel Peron hükümeti bu öneriye sıcak bakıyor ama ortak yönetim seçeneği de müzakere masasında öylece kalıyor. BM Genel Kurulu bunun üzerine 1976’da aldığı yeni bir kararla (31/9) İngiltere’yi müzakereleri hızlandırmaya davet ediyor. Ama aynı yıl 24 martta Arjantin’de sorunun barışçıl yollardan çözümünü zora sokan bir gelişme oluyor. Amiral Emilio Eduardo Massera liderliğinde bir askerî cunta Peron hükümetini devirerek yönetime el koyuyor.

Arjantin tarihinin en kanlı diktatörlüğünü oluşturan “Ulusal Yeniden Yapılandırma Süreci” ayrı bir tartışma konusu kuşkusuz. Askerî cunta, demokrasiyi askıya almak ve insan haklarını ihlâl etmek suretiyle Arjantin’in uluslararası imajına indirdiği darbe bir yana, diplomatik alanda başarı kazandığıMalvinas Adaları sorununu da sonu bozgun olan bir savaşa götürüyor. 2 Nisan 1982’de adalara asker çıkaran Arjantin Cuntası, diplomatik alanda BM Genel Kurulu’nun kararlarıyla iyiden iyiye sıkışan Thatcher hükümetine adeta can simidi atıyor. Önce Güvenlik Konseyi’nden Arjantin’i “saldırgan ülke” olarak niteleyen bir karar çıkarmasına, sonra arkasına ABD ve AB’nin de desteğini alarak adalara askerî müdahalede bulunmasına zemin hazırlıyor. Arjantin’in iki buçuk ay gibi kısa bir sürede bozguna uğraması askerî cuntanın düşmesine yol açıyor ki savaşın Arjantin açısından belki de en hayırlı sonucu bu oluyor.

Savaşı İngiltere’nin kazanması, Arjantin’in yitirmesi sorunun özünü değiştirmiyor doğal olarak. Nitekim BM Genel Kurulu savaştan sonra 1982 eylülünde aldığı 37/9 sayılı kararla konuyla ilgili eski kararlarına atıfta bulunuyor ve tarafları egemenlik sorununu barışçıl yollardan ve “adalar halkının çıkarlarını da gözönüne alarak” çözümlemek üzere müzakerelere başlamaya davet ediyor. O tarihten beri neler olduğunu, sorunun neden yeniden ısınmaya başladığını ve bundan sonra neler olabileceğini bir sonraki yazıma bırakıyorum.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar