Bayram ZİLAN

EY YİĞİT KADIN, RACHEL…
21.07.2014
2395

 "Gerçekten de bu dünyada böyle bir zulmün kıyamet koparmadan geçiştirilebilmesine inanamıyorum. Canımı yakıyor, geçmişte de yaktığı gibi, dünyanın böyle korkunç bir hale gelmesine göz yumuşumuza tanıklık etmek. Buradaki halkın büyük çoğunluğu, kaçabilecek ekonomik durumları olsa bile, topraklarında direnmekten vazgeçip buraları terk etmeye kalksalar bile gidemezler. Çünkü vize başvurusu yapmak için İsrail'e bile giremezler ve zaten hiçbir ülke de onları kabul etmez. Dolayısıyla bütün hayatta kalma yolları kesilmiş insanlar içinden çıkamayacakları bir hapishanede tutuluyorsa, bence buna Jenosit denir."

Yukarıdaki sözler, körfezin kandura giymiş Müslümanlarına ait değil. İslam İşbirliği Teşkilatı Üyesi herhangi bir ülkenin vatandaşına da...

Sözler Amerikalı kadın bir aktiviste ait.

Yiğit kadın Rachel Corrie’ye..

Gazze Şeridi’nin güneyinde olan Refah’ta, İsrail Savunma Kuvvetleri’ne bağlı zırhlı bir buldozer tarafından bedeni üzerinden iki kez geçilerek, kafatası kırılarak, kaburgaları ve akciğeri paramparça edilerek öldürüldüğünde henüz 23 yaşındadır.

Craig ve Cindy çiftinin en küçük çocuğu olan Rachel, 10 Nisan 1979’da, Washington’da, zalimlerin mazlumlara hiç durmadan zulmettiği bir dünyaya açar gözlerini. Vicdanının sesine ömrü boyunca kulak tıkayanlara inat, o,  henüz küçük yaşta dinlemeye başlamıştır dupduru vicdanını. 3 yıl boyunca hiç aksatmadan her hafta akıl hastalarını ziyarete gider. Onlarla yakından ilgilenir.

Henüz 10 yaşındadır. Dünya Açlık Konferansı’na katılır ve bugün bile koca adamların, İnsan Hakları Örgütleri’nin, AB’nin, BM’nin ve UNESCO’nun bile söyle(ye)mediği adaletsizliği çıktığı kürsüden haykırarak söyler:

"Başka çocuklar için buradayım. Buradayım çünkü umursuyorum. Buradayım çünkü her yerde çocuklar acı çekiyor ve çünkü her gün kırk bin kişi açlıktan ölüyor. Buradayım çünkü bu kişiler çoğunlukla çocuk. Biz, yoksul insanların her yanımızda olduğunu ve bizim onları umursamadığımızı anlamak zorundayız. Biz, bu ölümlerin önlenebilir olduğunu anlamak zorundayız. Biz, üçüncü dünya ülkelerindeki insanların da bizim gibi düşündüklerini, bizim gibi güldüklerini, bizim gibi ağladıklarını anlamak zorundayız. Biz, onların bizim rüyalarımızı gördüğünü, bizim de onların rüyalarını gördüğümüzü anlamak zorundayız. Biz, onların biz olduğunu anlamak zorundayız. Biz, onlarız

Biz, onların biz olduğunu anlamak zorundayız. Biz, onlarız.” Rachel’in henüz 10 yaşında sarf ettiği bu sözün anlamı, aslında Gazze’deki katliamlara seyirci kalan, rahatlık bataklığındaki bazı beyaz Müslümanların evlerine astıkları “komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir” hadis-i şerifindeki anlama ne kadar da benziyor oysa.

Hayatı, sivil toplum kuruluşlarında, bir insan hakları aktivisti olarak insanlara gönüllü yardımda bulunmakla geçer.

Ölümünden 37 gün önce Filistin’den, eline geçtiğinde önce annesini, ölümünden sonra ise milyonları ağlatan mektubunda şunları yazmıştır:

Filistin'e geleli yalnızca iki hafta oldu. Buna rağmen gördüklerimi anlatmakta kelime bulamıyorum. (…)

Benim ailemden hiç kimse, memleketimde, bir ana caddenin sonundaki bir kuleden bir roketatar tarafından, arabamızla giderken vurulmadı. Bir evim var. Gidip okyanusu görme hakkım var. Eğer evinizin duvarlarının aniden içeriye yıkılmasıyla uyanma korkusu içinde bir gece geçirseniz, eğer hiç kimsesini kaybetmemiş insanlarla karşılaşamasanız, eğer ölüm saçan kuleler, tanklar, silahlı yerleşimler ve bu şimdiki dev metal duvar ile çevrelenmiş bir dünyanın gerçekliğini yaşasanız, dünyanın süper gücü tarafından desteklenen, dördüncü büyük ordusunun, sizi vatanınızdan silmek için yaptığı baskıya karşı direniş içinde, sağ kalma mücadelesiyle geçen tüm çocukluk yıllarınız için dünyayı affedebilir miydiniz? Merak ediyorum.

Müthiş bir empati, dev bir vicdan, koca bir yürek…

Rachel, Evergreen State College'da okuduğu sırada Batı Şeria ve Gazze'de İsrail ordusunun politikalarına karşı protestolarla karşı koymaya çalışan International Solidarity Movement (ISM)’a katılır.  Okulunun son senesinde Gazze'ye gidip ISM protestocularına katılmak ve Oympia ve Refah arasında “kardeş şehir” projesini başlatmak niyetiyle bağımsız bir öğrenim programı önerir. Olympia ve Refah çocukları arasında bir mektup arkadaşlığı projesi organize eder.

Öylesine cesurdur ki, Irak işgaline karşı düzenlenen savaş karşıtı protestoya katılıp kendi ülkesi olan ABD’nin el yapımı bayrağını hiç düşünmeden yakmayı bile göze alır.

İsrail’in, sadece Filistin Refah’ta günde ortalama 2 evi buldozerle yıkıp yok ettiği,  günde ortalama 15 insanı evsiz bıraktığı yıllardır. Rachel, bu zulme daha fazla seyirci kalamaz. 22 Ocak 2003’te bir uçağa atlayıp Filistin’e gider. Kendisi gibi yıkımlara karşı canlı kalkan olmak için gelmiş 8 kişilik gruba dâhil olur. Uçak zorunlu olarak İsrail’e inmiştir. Orada 5 gece geçirdikten sonra, aktivist arkadaşlarıyla beraber Gazze Şeridi’ne geçerler. Önce Block J denilen bir bölgede çadır kurarlar. Ancak İsrailli keskin nişancılar çadırın bulunduğu yerin birkaç metre ilerisine kurşun yağdırınca, orada bulunmalarının İsrail’in yıkımını durdurmak bir yana onları daha da tahrik ettiği düşüncesiyle yer değiştirmeye karar verirler.

Ve O sabah.. 16 Mart 2003’ün kara sabahı.

Rachel, erken saatte uyanmıştır. Bir ara, İsrail canavarı buldozerlerin bir eve doğru ilerlediğini fark eder. O ev, Filistinli bir doktora aittir. Rachel, doktorun ailesinin ve evinin yok edilmesini engellemek için buldozerin önüne atlar. Buldozer durmaz, her ne kadar İsrailli makamlar şoför görmedi dese de Rachel’in bedeni üzerinden iki defa geçerek ezer.

Rachel, o an bir melek gibi, gökyüzüne uçup gider..,

Ancak o gün kaybedilen sadece Rachel değildir. O gün aynı zamanda, vicdan da kaybedilmiştir. Buldozerin altında sadece Rachel’in bedeni değil, bugüne kadar bir daha asla geri getiremediğimiz vicdanlarımız da ezilmiştir.

Son söz Rachel’in:

“Bu durmalı. Hepimizin her şeyi bırakıp hayatlarımızı bunu durdurmaya adamamızın iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum. Dünyaya geldiğimde istediğim şey bu değildi asla. Capital Gölü’ne bakıp ‘işte büyük dünya bu ve ben onun bir parçası olacağım’ dediğimde bunu kastetmemiştim. Ben içinde hiçbir çaba göstermeksizin müreffeh bir hayat yaşayıp bir soykırımın parçası olduğumun farkına bile varmadan çıkıp gideceğim bir hayata gelmedim...”

Peki siz?

Hangi hayata geldiniz ey Beyaz Müslümanlar?

Kardeşlerinizin her gün katledilmesine seyirci kalarak gideceğiniz bir hayata mı?

Twitter: @bayramzilan

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar