Murat Sevinç
Hırs da öfke de insan için. Bazen dizginleyebiliyoruz, bazen başaramıyoruz. Hırslı olanı muhteristen ayıran, sanırım, bir ölçü tutturmakla ve özsaygıyı yitirecek çizgiyi aşmamakla ilgili tutum.
Siyaset alanı ve o alanın baş aktörü siyasetçiler hırs sözcüğünün vücut bulmuş hali, yalnızca Türkiye’de değil kuşkusuz, her yerde. Konumuz Türkiye.
Atatürk’ün de hırsları vardı, İsmet Paşa’nın da, Celal Bayar’ın da… Demirel şu kadar yıl iktidar kaldı, diyoruz; nasıl kaldı; birkaç kez “Artık işi bitti” denmesine rağmen nasıl yeniden ve yeniden zirveye tırmandı. Ecevit, ayakta duracak hali kalmamışken iktidarda kalmaya çabalıyordu. Erbakan son zamanlarında oturarak konuşma yapabiliyordu, ama konuşuyordu. Hâlihazırdaki iktidar mensuplarından söz etmeye gerek var mı?
Hırs, ihtiras ve azim, onca ‘siyaset esnafı’ içinde yıldızı parlamış siyasetçilerin başat nitelikleri. Bizatihi ‘yönetme’ iddiasının kendisinde var o hırs ve hatta kibir. Bu satırları okuyan kaç kişi, “Ben 85 milyon nüfusu olan bir ülkeyi yönetmek istiyorum” der? Var mı böyle bir arzunuz? Nasıl bir insan, geriye kalan herkesi yönetmek ister?
Siyaset esnafı içinde bu arzusunu gerçekleştirenler ve başaramayanlar var. Bir de arafta kalanlar, çok yaklaşanlar, çizgiyi geçmek üzereyken çelme yiyenler, nefesi kesilenler… Amiyane tabirle, iktidar tutkusu ‘içinde kalanlar.’
Muhalefetin en büyük partisi CHP. Bu yüzden, bir seçimde, oy versin ya da vermesin muhalif seçmenin yüzünü döndüğü parti konumunda. Onun göstereceği cumhurbaşkanı adayı muhalefetin en yüksek oy alan ismi olacak. Demek ki CHP’nin adayı yalnızca CHP’lileri değil, milyonlarca seçmeni ilgilendiriyor ve bu hükümet sisteminde yurttaşın en çok ‘aday’ ismiyle ilgilenmesinden daha doğal bir şey yok.
CHP’nin öne çıkan iki aday ismi var. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş. İmamoğlu hırslı bir siyasetçi. Yavaş da hırslı bir siyasetçi. Bir gariplik yok, hırslı oldukları için o kendilerini o makama lâyık görüyorlar. Adaylık macerasının nasıl ilerleyeceğini, ön seçim ve sonuçlarını yaşayarak göreceğiz. Unutmadan, bir de ‘danışmanlar’ var tabii, onların ihtirası ayrı fasıl.
Kılıçdaroğlu da ‘diğerleri gibi’ son derece hırslı bir siyasetçi. Mülayim, sakin, güvenilir görünümün altında bir yanardağ var gibi. Biri diğerine tezat oluşturmaz kuşkusuz; mesele, o yanardağın, harekete geçtiğinde ‘sükuneti’ ne ölçüde bozduğu, ‘güvenilirliği’ne halel getirip getirmediği.
Hırs ve öfke, kontrolden çıkma belirtisi sergilediğinde nahoş görünüyor, çevreyi tahrip etmeye başlıyor.
Bazen çok başarılı, bazen çok başarısızdı
Kılıçdaroğlu, 2009 yerel seçimlerinden bugüne siyasetin merkezindeki isimlerden biri. Sosyal demokrat siyasetçilerin kibri ve beceriksizliği sayesinde Ankara’yı neredeyse çeyrek yüzyıl yönetebilen birini, Uğur Dündar’lı tartışma programlarında nakavt edişiyle parladı. Ardından, 2009 yerel seçimlerinde CHP’nin İstanbul’daki oy oranını artırdı. İlk kez o seçimde takip ettim kendisini ve ilk yazımı da 2009’da yazdım. Arşivi hödükler tarafından yok edilen Radikal İki’deki yazının başlığı, ‘Kılıçdaroğlu ve Bekaroğlu‘ idi. Kitlelere ‘eşitlikçi’ bir dille hitap eden iki ismin partilerinin başına geçmesini diledim. Bekaroğlu HAS Parti’den ayrıldı, CHP vekili oldu. Kılıçdaroğlu ise hakikaten partisinin başına geçti.
Sonraki 13 yılı yalnızca seçim sonuçlarına bakarak yorumlayanlara katılmıyorum. Kılıçdaroğlu, Baykal’dan miras CHP gibi bir partiyi hale yola sokma, dönüştürme işine girişti.
Bir etiket olarak ‘Atatürk’ün partisi’ söylemi iyi hoş da tarihten itibar ve iltifat dilenmenin boş ve can sıkıcı bir tarafı da var; Atatürk 1938’de vefat etti ve Türkiye’yi 23 yıldır ‘Atatürk’ün partisi olmayan bir parti’ yönetiyor!
Kılıçdaroğlu bunca zaman ne kadar başarılı oldu, tartışılır, ancak toptancı biçimde başarısız olduğunu söylemek doğru değil. Uzun yıllarda oluşmuş ve katılaşmış CHP ve CHP’li imajını az çok değiştirebildi. Bazen çok başarılı, bazen çok başarısızdı. Cumhuriyet’in her açıdan en etkili ve büyük toplumsal eylemlerinden Adalet Yürüyüşü’nü ‘hak-hukuk-adalet’ sloganıyla yapan da, ‘anayasa aykırı anayasa değişikliğini’ destekleyen de, yurttaş eylemliliğine şu ya da bu gerekçeyle uzak duran da, 2017 halkoylamasına karşı çıkan da, sonrasında o malum YSK kararını kabullenen de, devletin gadrine uğramış kesimlerle ‘helalleşme’ işine girişen de aynı insan. Günahlarıyla ve sevaplarıyla onca yıl yaşananı birkaç cümleye sığdırmaya çalışmak mümkün ve gerekli değil.
Son sahnede, muhalif güçleri bir araya getirdi, bir masa kurdu, cumhurbaşkanlığına aday oldu ve kaybetti. Evet, kaybetti. Çok partili yaşamın belki de en önemli seçimini.
Seçim sonrasında, masanın kuruluşuna ilişkin eleştirileri kabul etmedi. Hatta çoğunlukla anlamazdan geldi, aynı ‘yanıt olmayan yanıtlar’ı verdi. Özeleştiri yapmadı, ya da ‘En kötü huyum iyi kalpli olmam’ nevi bir üslubu tercih etti. İki tur arasında Özdağ gibi biriyle yaptığı ‘gizli protokolün’ faturasını ödemedi. Koltuğundan ayrılmadı. Kurultayda aday oldu, ilk oylamada kaybetti, çekilmedi, Özel’in elini kaldıracak kadar olsun olgunluk sergilemedi ve bir kez daha kaybetti. Bu yenilgi Kılıçdaroğlu’nun “Ben aslında kaybetmedim” serisinin son halkası oldu.
Kılıçdaroğlu genel başkanlıkta kalsaydı yerel seçimde başarı gelir miydi? Sanmam. Seçmen derin bir travma yaşıyor ve bir bedel ödendiğini görmek istiyordu. Peki, seçim başarısında Kılıçdaroğlu’nun yıllara yayılan ‘uzlaşma ve ikna’ siyasetinin etkisi yok muydu? Bence, vardı. Bu varsayımları yarıştırmanın âlemi yok, aynı zamanda mümkün olabilirler.
Aleme çocuk muamelesi
Muhalefete oy veren bir seçmen olarak, en güçlü muhalefet partisinin ve genel başkanı Özel’in, yerel seçim sonrasındaki siyasetinden memnun değilim. Görünen o ki rejimin niteliğinden habersizmişçesine yürütülüp giderek absürt bir hal alan ‘normalleşme’ siyaseti fiyaskoyla sonuçlandı. Ancak Özel’in siyasetinin açmazları, selefinin tutumunu kabul edilebilir hale getirmiyor.
Kılıçdaroğlu, özellikle kongre sonrasında, her şeye rağmen iyi anılar ve saygıyla hatırlanmamak için elinden geleni yapıyor. Okuduğunuz yazının nedeni, birkaç gün önce KRT’de yayınlanan söyleşisi. Tepkilerin tuzağına düşmeden yazabilmek için, bu uzun söyleşiyi seyrettim. İki küsur saatin büyük bölümü öncekilerin tekrarı ve konuşmanın çoğu, muhaliflerin katıldığı düşünceler. Sorun, konu CHP yönetimi ve kaybettiği seçimlere geldiğinde inatla aynı tavrı sergilemesi ve bu kez, kendisiyle çelişkiye düşmeyi de umursamadan, saklayamadığı öfkesiyle yaptığı ‘kurultay’ değerlendirmesinin içeriği. Söyleşiyi buraya bırakıyorum.
Kurultayla ilgili soruya (49’uncu dakika) verdiği yanıt çok üzücü. Erdoğan’ın ‘şaibeli kurultay’ iddiasına CHP yönetiminin yanıt vermemesini eleştiriyor. Bunu yaparken hiç kimseyi açıkça itham etmiyor, ancak dönüp dolaşıp aynı şeyleri söyleyerek topu yeni yönetime atıyor. CHP yönetiminden talep ettiği/beklediği açıklamayı, neden kendisinin yapmadığının anlamlı bir gerekçesi yok ve bu üslupla âleme çocuk muamelesi yapmaktan çekinmiyor. “Sizin şüpheniz var mı?” sorusuna “Bilmiyorum…” yanıtını veriyor. Sunucu, bu ‘verimli’ konuyu sonlara doğru bir kez daha açınca (1 saat 49’uncu dakika) aynı cümleleri kuruyor. Bir yandan da CHP’nin karıştırılmak istendiğini dile getiriyor, kendi sözlerinin o esnada ne işlev gördüğünü bilmezmiş gibi.
Diğer vahim değerlendirmesi, İmamoğlu’na açılan soruşturmalarla ilgili. Sunucu, arka arkaya başlatılan soruşturmaları sorduğunda şu yanıtı vermiş Kılıçdaroğlu: “Şöyle bir gerçek var, davalar açılır… Bana da açıldı, açılıyor… Davalardan korkmayız, çünkü verilmeyecek hesabımız yoktur, alnımız açıktır, boğazımızdan aşağıya haram lokma inmemiştir…” Kendisinin ne denli temiz bir siyasetçi olduğunu anlatmış, oysa soru İmamoğlu’yla ilgiliydi! Üstelik programın genelinde, haklı olarak adaletsizliklerden söz etmişken. Hırsının ve öfkesinin cenderesinde kendisiyle çelişkiye düşmek umurunda değil. Demek ki ceza alanların, canı yakılanların, cezaevinde çürütülenlerin alnı ak değil ve verilmeyecek hesapları var. Öyle ya…
Kılıçdaroğlu hırs ve öfkeyle, pek aydınlık görünmeyen bir yolda yürüyor bu kez. Herhalde çevresinde onu hakikaten düşünen ve sükunet önerecek bir siyaset esnafı da yok. Oysa yürüyebilmek kadar, durabilmek de bir marifet.
Yazı önerisi:
Bu kez, güzel yazılarına yeniden başlayan köşe komşum Mustafa Alp Dağıstanlı’nın yazısını öneriyorum.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025
20.03.2025
18.02.2025
13.02.2025
10.02.2025