Murat Sevinç
1950’lerden bugüne, halk ve onun çıkarlarıyla pek ilgisi olmayan ‘milli irade’ söyleminin kofluğunun, niyetinin, kumaşının ve hak ettiğinin bir resmini yapmak gerekse; herhalde hiçbir sanatçı Yassıada’nın yeni hali kadar başarılı bir desen hayal etmezdi. Bir yurttaş olarak, Ada’yı bu hale getirip üzerine o oteli kondurmayı akıl eden herkese içtenlikle teşekkür ederim. Tarihe olağanüstü çarpıcı bir sembol daha bıraktıkları için.
Evet, ‘milli irade’ söyleminin milletle/halka pek ilgisi yok. DP (Demokrat Parti)’nin 1924 Anayasası’ndaki ‘egemenlik’ tanımına ilişkin çarpık yorumu nedeniyle çıkan kavgadan türemişti. O gün bugündür, sırtını irili ufaklı sermayeye dayamış Türkiye sağı tarafından tepe tepe kullanıldı ve milli irade söylemini ‘hak ettiği’ yere AKP taşıdı. Yassıada’nın yeni halinin fotoğrafı, o hak edilmiş yerin çarpıcı bir betimlemesi
1924 Anayasası, yapıldığı koşullar bakımından anlaşılabilir gerekçelerle ‘meclis hükümeti’ ve ‘parlamenter sistem’ niteliklerini birlikte barındırıyordu. Parlamenter sistemin ana ilkeleri ve işleyişi kabul edilmiş olsa da, özellikle ‘egemenlik’ tanımı savaş yıllarının temsil düşüncesi ve 1921’in ‘meclis hükümeti’ tercihinden mirastı. ‘Egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete’ verildiği üçüncü maddenin adından; ‘Meclis’in egemenliğin tek ve gerçek temsilcisi olduğu, egemenliği millet adına yalnızca parlamentonun kullanabileceği’ hükme bağlanıyordu.
DP’nin muhalefeti meclisten neredeyse tümüyle tasfiye ettiği 1954 seçimlerinin ardından, DP’liler muhalefete yönelik baskıyı giderek artırıp Anayasa’daki ‘egemenlik’ ilkesini, ‘sandalyelerin çoğunluğunu ele geçiren partinin mutlak hâkimiyeti’ biçiminde yorumlamıştı: “Eğer egemenlik kayıtsız ve şartsız milletin ise, eğer o millet oy verip temsilcilerini seçiyorsa, eğer o temsilcilerin bir partiye mensup olanları mecliste çoğunluğu elde etmişse; demek ki o meclis çoğunluğu hiçbir biçimde kayıt ve şart altına alınamaz.” Ezcümle, söz konusu çoğunluğu sınırlayacak bir başka güç yoktur. ‘Kanunla’ her şeyi yapmak mümkündür; oy vermeyen il ilçe yapılır, can sıkan il ikiye bölünür, sinir bozan öğretim üyeleri merkeze alınır, hazzedilmeyen yargı mensupları emekliye ayrılır, ceza ve basın kanunlarında işe gelen her değişiklik kolaylıkla yapılır vs.
DP’nin bu ‘egemenlik’ yorumu, diğer etmenlerin de etkisiyle ülkeyi büyük bir çıkmaza sürükledi ve burjuvazinin birbirine düşen iki kanadından biri, diğerinin temsilcisini askeri darbeyle devirdi.
1961 Anayasası egemenlik tanımını değiştirip ‘parlamentoyu’ egemenliği kullanan organlardan ‘biri’ haline getirdi. (Hatta son derece lüzumsuz bir işe kalkışıp ikiye böldü.) Bir daha aynı şeyler yaşanmasın diye, ‘kanunla’ dahi nelerin yapılamayacağını, örneğin hak ve özgürlükler sınırlanırken onların ‘özüne’ dokunulamayacağını hükme bağladı. Bir de tabii, hâkim güvencesi için bir kurul, ayrıca özerk bazı organlar yaratırken ‘üniversite özerkliğini’ de anayasal güvence altına aldı. Bunlarla yetinmeyip memleketi AYM (Anayasa Mahkemesi) ile tanıştırdı.
27 Mayıs darbesi ardından gerçekleşen yargılamaların adı yargılamaydı, kendi değil. Sonunda üç siyasetçi, özellikle o aylarda çok etkili olan Silahlı Kuvvetler Birliği adlı ayrı bir cuntanın baskısıyla idam edildi. Bu utancın altından altmış yıldır kalkılabilmiş değil. Şimdi yeni halinin fotoğraflarını gördüğümüz Yassıada, idamlara değil mahkeme sürecine şahitlik etti.
O gün bugündür Türkiye sağı için ‘milli iradecilik,’ bu kavganın ya da bir başka değişle ‘rövanş isteğinin’ simgeleşmiş sloganıdır. 1961 Anayasası’nın ilk yıllarında ‘yeni kurumlara’ yönelik bir düşmanlık yoktu aslında ve 1965’te tek başına iktidar olan Demirel de işlerin iyi gittiği birkaç yılda uyumlu davranmıştı. Anayasa, atmosferin iktidar ve sermaye bakımından kötüye gitmeye başladığı 1960’ların sonuna doğru hedefe oturtuldu; bu anayasa ile ülkenin yönetilemeyeceği, özgürlüklerin bol geldiği, özerk kurumların ve AYM’nin ‘millet iradesine’ ortaklık ettiği görüşleri işitilmeye başlandı. Elbise 12 Mart’ta daraltıldı, 12 Eylül’de çöpe atıldı.
Memleket sağ iktidarlarının özerk kurumlar ve AYM antipatisi o dönemden kalmadır ve söz konusu karşıtlığın temel nedeni, AYM’nin zaman zaman özgürlükleri daraltan/siyasete doğrudan müdahaleye heves eden kararları ya da bürokrasinin hantallığı vs. gibi niteliklerinden çok, denge-kontrol araçlarına yönelik ‘sağ’ tutumdur.
Söz konusu tutumun en önemli ismi Celal Bayar’dı. İsmet Bozdağ’ın Celal Bayar’la söyleşisi ‘Başvekilim Adnan Menderes’ temel kaynaklardandır. Bayar bu söyleşide 1924 Anayasası’ndaki egemenlik ilkesinden ne anladığını da açıklar. Ona göre halk, egemenlik hakkını TBMM eliyle ‘kayıtsız ve şartsız’ kullanabilmelidir. Yorumunun doğal sonucu, TBMM’de bu yetkiyi ‘çoğunluktaki’ siyasi partinin kullanacak oluşuydu. Bayar’a göre ‘yeni anayasal kurumlar’ milletin yanına getirilmiş yeni ‘ortaklardır’ ve ona göre bu durum, Osmanlı geleneğine (ordu-medrese denetimi) dönüşün işaretidir. 1961 ile ‘yumuşak bir halk hâkimiyeti’ ilkesi kabul edilmiştir.
Bülent Tanör, 1924 Anayasası’ndaki “Hâkimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir” ilkesinin Bayar tarafından her seferinde ‘kayıtsız şartsız millet hâkimiyeti’ olarak dillendirilmesinin küçük görünen, fakat anlamlı bir fark olduğu kanısındaydı. İlki, bir hanedana karşı egemenliğin yalnızca millete ait olduğunu söylerken; Bayar’ın nüanslı tanımı, yukarıda anlatmaya çalıştığım ‘çoğunlukçu’ egemenlik anlayışını yansıtıyordu. Çoğunlukçuluk, yani ‘çoğunluğu’ ele geçirenin ‘çoğulculuğu’ gözardı ederek yönetebileceği yönündeki değerlendirmenin, özerk kurumlardan ve anayasa yargısından hoşlanmamasında yadırganacak bir yan yok kuşkusuz.
1960’ların düşünce hayatında (büyük ölçüde sol içi tartışmalarda) ‘bürokrasi’ ve Osmanlı-Cumhuriyet geleneği çok konu edilir. Birkaç yazıda tüketilmesi mümkün olmayan konular. ‘Sağın’ milli irade ve bürokrasi yorumu ise, yukarıda da altını çizmeye çalıştığım gibi, bürokrasinin yalnızca bazı malum küflü niteliklerinden (ortalama yurttaşın zihnindeki ‘devlet dairesi’ imajı, diyelim buna) değil, büyük ölçüde ‘dizginsiz’ egemenlik isteğinden kaynaklandı. Ahmet Kabaklı’nın terminolojisiyle ‘millete vurulan pranga’ olan bürokrasi, sağcı liderlerce, büyük hayaller ve şimdilerde ‘cihan hâkimiyeti’ önündeki engellerdendi.
Milli iradecilik, halka bu ‘engelleri’ hatırlatıp, cihan hâkimiyetinin önündeki bürokratik barikatı şikâyetin terimidir. AKP iktidarı Bayarcı milli irade olgusunu en uç noktaya taşıdı. Taşımak için gerekli güce sahip oldu, olabildi. Dizginleyici, denetleyici tüm kurumları ya yıktı ya da hâkimiyeti altına adlı. Tarihsel koşullar ve sermaye bileşenlerinin çıkarları uygun iklimi yarattı ve sonunda iktidar ‘kendisini’ milli irade olarak tanımlamaya başladı. Hal böyleyken, iktidara muhalif olanlar da milli irade düşmanı oluverdi. Son zamanlarda ‘seçim’ ile ilgili değerlendirmeleri, tercih ettikleri kavramlar, seçim talep etmeyi neredeyse ihanet gibi algılamaya başlamaları varılan aşamanın düzeyini gösteriyor.
İktidarın geldiği yer ve söyleminin yanında, Demirel ve Özal gibi liderler artık ne yazık ki demokrat kabul ediliyor ve özlemle anılıyorlar. ‘Milli iradenin’ temsil edildiği parlamentoda üç genç devrimcinin idam kararını gülümseyerek ve ısrarla onaylatan Demirel ile 1987’de yasaklı siyasetçiler dönemesin diye anayasaya aykırı anayasa değişikliği yapıp halkoylamasında ‘hayır’ çıkması için canhıraş çaba harcayan Özal.
İlk günden itibaren milletin/halkın çıkarlarıyla ilgisi olmayan ‘milli irade’ söyleminin anayasal düzenimizde vücut bulduğu yer ise ‘yüzde 10’ seçim barajıdır. 12 Eylül faşizminin alametlerinden olan baraj yaklaşık kırk yıldır düşürülmedi. Şu sıralar gündemde oluşunun nedeninin halk çıkarı ve demokrasi olduğunu düşünen yoktur tahmin ediyorum.
Yüzde 10 barajının keyfini ilk çıkaran Özal’ın ANAP’ı oldu; ikincisi, onun milli iradeciliğini devralıp ‘ileri demokrasiyle’ taçlandıran AKP. AKP’nin 2002’de tek başına iktidar olabilmesinin nedeni, geçerli oyların yaklaşık yarısının baraj altında kalışıydı ki ‘milli iradeciğin’ gerçek niteliğini göstermesi açısından çok iyi bir örnektir. Evet, milyonlarca oy çöpe gitmişti 2002’de. Hukuk düzleminde milli iradeciğin anlam ve değerini merak ediyorsanız, bazı seçim sonuçlarını önünüze koyar ve o seçimde yüzde 10 yerine, diyelim yüzde 5 seçim barajı olsaydı sonucun ne olabileceğini hesaplayabilirsiniz!
Muhterem okur, Türkiye sağının (sol, 70 yıllık çok partili yaşamda üç-beş yıl iktidar olabildiği için onun milli irade yorumunu öğrenme fırsatı olmadı!) milli iradeciliği, çok partili yaşam boyunca biz ölümlülerin çıkarına, daha iyi ve insanca bir yaşama, eşitliğe, halkın refahına hizmet etmedi. ‘Milli irade’, 1960’lardan bugüne yönetenlerin ‘denge ve kontrol mekanizmalarından’ ve ‘özerk kurumlardan’ kurtulma isteğinin sloganıydı. Halkın çoğunluğunun taleplerine uygun, buna mukabil azınlığı ezmeden siyaset yapmak değil; ele geçirilen meclis çoğunluklarının dilediği gibi davranabilmesi anlaşıldı, milli iradeden.
Bu satırlar yazılırken yayınlanan bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (no.82) ile DDK (Devlet Denetleme Kurulu)’nin sivil toplum üzerindeki denetim yetkisinin kapsamı genişletildi. (Resmi Gazete 20.08.2021-31574) Ne güzel ve anlamlı bir tesadüf. Peki, dün Boğaziçi’ne yapılan atamaya ne dersiniz? Öğretim üyelerinin istediği ve önerdiği ’17’ profesörden biri değil, yüzde 95’inin istemediği isim rektör olarak atandı. 17 kişi mülakata dahi davet edilmedi. ‘Milli iradeci’ ideolojinin, halk talebi ve iradesini zerrece umursamadığının görkemli bir örneği daha. İptal edilen İstanbul seçimini hatırlatma gereği dahi duymuyorum.
Sonuç olarak, 27 Mayıs darbesinden sonra yargılananların hazin ve aklı başında insanlarca mahcubiyetle hatırlanan anılarının mekânı olan Yassıada’ya yapılanlar, Ada’nın betona dönüşmesi, oraya dikilen otel ve otel reklamı, Türkiye sağının milli iradeciliğinin gerçek niteliğini sergilemesi bakımından çok doğru bir iş olmuş. Ne yapılsa ne edilse böyle güzel resmedilemezdi bu konu. Emeği geçen herkesi kutlamak gerek.
İklim notu: 2021’in en büyük çevre sorunlarını fotoğraflarla anlatan şu sayfada (earth.org), iki dakika zaman geçirmenizi öneririm.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025
20.03.2025
18.02.2025
13.02.2025
10.02.2025