Mustafa Karaalioğlu
Soçi mutabakatına imza atan iki ülkenin metni daha ilk günden farklı okumasıyla İdlib’de başlayan gerilim ve açılan makas kapanamıyor. O kadar ki Ankara’nın sıkıntılarına ilgisiz olan Moskova, Türkiye’nin kendi göbeğini kesecek olmasını bile umursamaz görünüyor. Muhtemelen bunu yapamayacağını hesaplıyor.
Bir yanda, Astana toplantılarının hepsinde Suriye’nin toprak bütünlüğü için verilen açık sözler var. Öte yanda da o toprak bütünlüğü tanımı gereği İdlib’in de Esad rejiminin kontrolüne girmesi zorunluluğu… Bizim çelişkimiz burada, bu çelişkiyi haklı kılan devasa bir problem bulunuyor. İdlib’e sıkışmış bulunan sivillerin, Esad ordusu şehri ele geçirdiğinde hayatta kalabilmek için mecburen Türkiye’ye sığınacak olmaları. Sayıları net bilinmiyor; en az 1 milyon, belki de 2 milyon veya daha fazla insan… Rusya ve Suriye’nin nazarında terörist veya potansiyel terörist ve her durumda da muhalif bu nüfusun Türkiye’ye transferi açık ki kaldırabileceğimiz bir yük değildir. Moskova bu konuda bir görüş belirtmediğine göre, İdlib’de Suriye ordusuyla birlikte operasyon yürüttükleri için yeni göçmen dalgasının Türkiye tarafından sessiz sedasız kabul edilmesini beklediklerini varsayabiliriz.
En az 500 bin kişi şu anda sınırımızda bulunurken, İdlib merkezi ele geçirilecek olursa tamamı aynı yolu izleyeceğine göre tablo yönetilemez boyutta vahimdir.
Bu meselenin bir tarafı…
Bununla birlikte, Türkiye’nin şu anda yarısı muhasara altında olan gözlem noktaları anlamını yitirecek olursa sıranın Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonlarıyla kontrol altında tutulan bölgelere gelmeyeceğinin de garantisi yoktur. Yani bu bölgelerin de Türk askerinden arındırılması talebiyle karşılaşabiliriz. Ki, söylenmeye de başlandı… İdlib hattını askeri ve diplomatik açıdan tutmanın önemi ve gereği buradadır.
Yani hem sayısı belirsiz yeni göçmen yükü hem de ikinci Soçi mutabakatı gereği 32 kilometre derinliğe gönderilme sözü verilen PYD/YPG unsurlarının hâlâ sınırımızda faaliyete devam etmesi gerçeğiyle karşı karşıyayız. İdlib’de Suriye’nin istediği sonuca ulaşması halinde zaten mevcut tablo aktif hale gelecektir. Haliyle, bizim açımızdan Türkiye’deki göçmenleri geri göndermek ve YPG’yi etkisiz hale getirmek anlamı taşıyan Suriye meselesi tam tersi sonuca doğru koşar adım ilerliyor. Ankara için İdlib’de bulunmak, en azından bir çözüme ulaşılıncaya kadar bu sonucu önlemek anlamını taşıyor.
Gelin görün ki çözüm için yegane adres olan Rusya zaten belli olan tercihini açıkça Esad lehine netleştirmiş durumdadır. Bu haliyle Türkiye için problem, Suriye rejimiyle çatışmaya girmek kadar, askeri, stratejik, diplomatik ve ekonomik açıdan ileri düzeyde angaje olduğumuz Rusya ile karşı saflara düşmektir. Tarifsiz bir hayalkırıklığı… Bir NATO üyesi ülke olarak Rusya’ya sunduğumuz imkanların kredisi bitmiş ya da yetmemiş gibi görünüyor. S-400, nükleer santral, enerji hatları avantajı, tamamen aleyhimize gelişen Astana sürecindeki destek ve yine tamamen aleyhimize dış ticaret dengesi Moskova’ya yetmiyor. Bu tek taraflı ve Türkiye’nin imkanları göz önüne alındığında sınırsız sayılabilecek imkanlar bile Putin’in sempatisini kazanmamızı sağlamadı. Oysa, dışarıdan bakıldığında sadece S-400 alımının Rusya’ya sağladığı prestij ve silah ticaretinde ABD karşısında kazandığı avantaj bile yeterli olmalıydı. Öyle değilmiş…
Şimdi, geri dönmesi imkansız hale gelen 4 milyon göçmen içeride, 2 milyonu sınırda, elde silahla sınırda bekleyen YPG ve fazlasıyla bilenmiş Esad; üstüne de bize sırtını dönen Rusya’yla başbaşayız.
Şimdiden sonra Ruslar’ın kapıyı kapattığını bilerek, o kapı göstermelik aralanacak olsa dahi güven duygusunun kaybolduğu gerçeği ışığında adım atmak zorundayız. Suriye iç savaşının başlangıç noktasıyla kıyaslandığında bir hayli minimize edilen Türkiye taleplerinin özetini temsil eden İdlib’de; etkin veya caydırıcı veyahut da oyun bozucu bir rol oynamak bu açıdan hayati bir meseledir. Kabul edelim bu süreci yönetmek hiç de kolay olmayacaktır.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.10.2025
20.10.2025
6.10.2025
4.10.2025
28.09.2025
22.09.2025
15.09.2025
14.09.2025
1.09.2025
18.08.2025