Oya BAYDAR
Sovyetler döneminde bir fıkra anlatılırdı. Bir Amerikalı ile bir Rus tartışıyor. Amerikalı, "Muhalifleri Sibirya'da sabun yaptınız, bunca muhalifi yok ettiniz" diye başlıyor, Stalin dönemi cinayetlerinden geçip Gulaglar'dan çıkıyor. Rus'un inkâr edecek hâli yok, kıvranıp duruyor. "Ama siz de Kızılderilileri öldürmüştünüz" diye patlıyor sonunda.
Bugünlerde, Biden eşyayı adıyla çağırıp soykırım sözcüğünü telaffuz etti diye milletçe hop oturup hop kalkıyoruz. Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı, her zamanki gibi tek ses, tek yumruk: "Tarihimizde utanacağımız hiçbir leke yoktur", "Soykırım Türk'e düşman iç ve dış hainlerin uydurmacasıdır", "Amerika Kızılderililere yaptıklarına baksın", "Böyle bir yalan yüce milletimize hakarettir", "Türk kıyım yapmaz", vb. vb…
Hemen söyleyim: Birkaç istisna dışında tarihinde etnik, dinî, kültürel azınlıklara karşı bu türden suçlar, günahlar işlememiş ulus devlet yoktur. Özellikle kuruluş evresinde, ulus devletin ekonomik, siyasal, kültürel bütünlüğünü sağlamak için egemen çoğunluk etnik ve dinsel azınlıkları asimile etmek, asimile edemediklerini de dışlamak, yok etmek, mallarına mülklerine el koymak için baskıya, zorbalığa, tehcire, soykırıma başvurur. 1915 Ermeni tehciri bu sürecin tipik örneğidir, ne ilktir ne de tektir. İmparatorluğun parçalandığı, çeşitli ulusların Osmanlı'dan koparak bağımsızlığını ilan ettiği 20. yüzyıl başlarında Sünnî Türk ulus devleti kurulurken ilk ağızda kurtulunması gerekenler bu toprakların kadim halkı olan, Osmanlı'nın millet-i sadıka (sadık millet) diye adlandırdığı Ermenilerdi.
Başta Taner Akçam'ın kitapları, araştırmaları olmak üzere konuyla ilgili pek çok güvenilir kaynak ve geniş bir literatür var, burada benim uzatmama hiç gerek yok. Sadece, "tehcir"in hem amaç hem de sonuçları bakımından bir halkın zorla yerinden yurdundan çıkarılması, topraklarından koparılması, yok edilmesi olduğunu, tehcire uğrayan Ermeni nüfusun mallarına mülklerine el konulduğunu bilelim. Özellikle Akdeniz bölgesi, Doğu, Orta Anadolu kökenli büyük sermayenin kökenlerinin zorla el konmuş veya devletçe verilmiş emvalî metrukede olduğunu da unutmayalım, yeter.

Sözcükler gerçekleri değiştirmez
1915 Ermeni tehciri, yaşlı genç, kadın erkek, çoluk çocuk en az 650 bin (resmî verilere göre), bazı kaynaklara göre 1 milyon 600 bin insanın öldüğü, öldürüldüğü bir faciadır. Ermeniler Büyük Felaket, büyük kırım, kesim, kıyım diye ifade ederler başlarına geleni. 1915 kıyımını kim inkâr ederse, ya dünyadan habersiz cahildir ya da bile bile yalan söylemekte, bile bile suç ortaklığı yapmaktadır.
Belgeleriyle, tanıklarıyla apaçık olan böyle bir olaya ister büyük kıyım, ister büyük felaket, ister soykırım deyin, gerçek değişir mi? Gerçeği sözcüklerle oynayarak, hukukî kılıflar bularak saklayamazsınız. Tıpkı "öldürüldü" demek yerine "etkisiz hâle getirildi" dendiğinde ölüler canlanmadığı gibi.
Soykırım (génocide) kavramı ve sözcüğü ilk kez 1948'de Birleşmiş Milletler tarafından suç olarak kabul edildiğinde kullanılmış. Öncesinde sonrasında etnik, ırksal, dinsel grupların soylarının kırıldığının çok örneği var. Uygur Türkleri son örneklerden biri. Şimdi, sözcük oyunlarıyla veya 1948'den öncekilere soykırım denemez gerekçesiyle 1915'te olanları yok sayabilir miyiz, hadi diyelim ki kendi halkımızı uyuttuk, dünyayı, hele de mağdurları inandırabilir miyiz?
Tarihsel gerçekler inkâr edilerek yok olmuyor. Aksine, red ve inkâr hem kırıma uğrayanların hem de kırımı gerçekleştirmiş olanların bireysel ve toplumsal hafızalarında onarılmaz tahribata, kin ve düşmanlığa, vicdan çürümesine yol açıyor.
Tarihimizde ve günümüzde utanacak çok şey var
Türk milletinin tarihinde utanacak hiçbir suç yoktur, diye kösteklen Türk şoven milliyetçilerini izlerken kendi kendime şu soruyu soruyorum: İnsanları kitlesel olarak çoluk çocuk öldürmek, sürmek, yerlerinden yurtlarından etmek, suçlu suçsuz ayırmadan asmak, kesmek suç değil midir, bir millet için utanç vesilesi değil midir?
Bırakalım uzak geçmişi, modern devletlerin kurulduğu, ulus devletlerin oluştuğu yakın tarihe, öncelikle kendi tarihimize bakalım. Dersimlilerin tertele dedikleri 1937-38 Dersim kırımını hatırlayalım. Diyelim ki isyandı, diyelim ki eşkiyalıktı, mağaralara sığınan kadınların asker yerlerini bulmasın, içeriye gaz bombası veya ateş atmasın diye kırk günlük bebelerini boğmalarına, yaşlı, kadın, çoluk çocuk mısır tarlalarında makineli tüfekle taranmalarına, analarının etekleri altında sağ kalan çocukların yetiştirme yurtlarında veya evlatlık verildikleri ailelerin yanında Müslümanlaştırılmalarına, Munzur'un kan akmasına, ırmakların günlerce ceset taşımasına ne kulp bulacağız, ne diyeceğiz? Rumların, gayrimüslim azınlıkların evlerine girilip kadınların ırzına geçildiği, Hıristiyan din adamlarının saldırıya uğradığı, sünnet edildiği, evlerin ibadethanelerin ateşe verildiği 6-7 Eylül olaylarını düşünün (ki Dersim'in ikinci elden ve belgelerden, 6-7 Eylül'ün ise birinci elden görgü bilgi tanığıyım). Bu suçları uzaydan gelen yaratıklar mı işledi? Bunlar devlet eliyle işlenmiş insanlık suçları değil midir?
Bütün halkların, bütün milletlerin, bütün ulusların tarihlerinde ve bugünlerinde utanılacak suçlar vardır. Ve Türk devleti ile Türk milleti de bu suçlardan muaf değildir, hatta heybesi epeyce yüklüdür.
Halklara karşı işlenen suçlara devletler azmettirir
İster holokost olarak da bilinen Yahudi soykırımı olsun, ister Fransa'nın Cezayir'de, Almanların, İngilizlerin Namibya'da (ve Afrika'nın diğer ülkelerinde), İngilizlerin Aborjinlere karşı Avusturalya'da yaptıkları olsun, ister Amerikalıların Kızılderililere ve siyahîlere karşı uyguladıkları soykırım, kıyım, tehcir, (adını ne koyarsanız koyun) olsun, ister 1915 Ermeni tehciri/kırımı, 37-38 Dersim tertelesi olsun, tümünde olayın baş faili, esas suçlusu devlettir, iktidardır. Planlama, emir, telkin, teşvik merkezden gelir. 1915, İttihat ve Terakki'nin; Dersim, Cumhuriyet döneminde Halk Partisi iktidarının; 6-7 Eylül Demokrat Parti iktidarının suç hanesinde kayıtlıdır. Bu suçlar, egemen sınıf ve zümrenin çıkarları doğrultusunda, "devletin ve milletin yüce çıkarları" söylemiyle topluma mâl edilir.
Ancak halklar da masum değildir. Soykırımlar, kırımlar, zulümler kitlelerin desteğiyle uygulanır. Suç yaygınlaşır, anonimleşir, çoğunluğa mâl olmanın meşruiyetine bürünür. İnsanların kendinden olmayanı ötekileştirme, şeytanlaştırma, yok etme güdüsü, çıkar sağlama, ötekinin malından mülkünden pay kapma hırsıyla birleşince, üstüne bir de din, iman, vatan, millet duygularının kışkırtması eklenince halklar soykırımların, kırımların işbirlikçisine, suç ortağına dönüşür. Bu yüzden soykırım veya benzeri devlet kaynaklı kolektif suçları kabullenmek, yüzleşmek, özür dilemek güç olur.
1915'i inkâr çabası bizi yüceltmez
Soykırım mı değil mi, Biden ne dedi, Putin ne kelam etti, bütün bunlar olanı değiştirmiyor. Meseleyi sözcüğe, terminolojiye indirgemek konunun bütün tarafları açısından çözüme, barışa, halklar arasında diyaloğa, yumuşamaya yardım etmiyor. 1915'te, ulus devletin kurulma adımlarının atıldığı İttihat ve Terakkî döneminde bir halka; Ermeni halkına karşı işlenmiş bir suç var ortada. Bunun sorumlusu ben değilim, siz değilsiniz, dünkü, bugünkü iktidarlar değil. Ama 1915'i inkâr ederseniz, Türk'ün tarihinde suç yoktur, derseniz başkalarının suçunu, günahını gizlemiş, kabullenmiş, üstlenmiş olursunuz.
Bu gibi durumlarda onlarca, hatta yüz yıl sonra bile olsa, devletlerin özür dilemelerinin anlamı kendilerinden öncekilerin işledikleri suça ortak olmadıklarını, bu suçu üstlenmediklerini ifade etmektir, halkları işlemedikleri bir suçtan aklamaktır.
Bir devleti ve milleti suçu inkâr değil, o suça ortak olmadığını göstermek için sembolik de olsa başkaları adına özür dilemek yüceltir. Bunu yapabildiğimizde, ne Biden'ın sözlerinin hükmü kalır ne de dedelerin günahlarının ağırlığı.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları








































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.05.2024
14.05.2024
3.05.2024
3.05.2024
22.04.2024
16.04.2024
3.04.2024
29.03.2024
22.03.2024
7.03.2024