Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
Roman Açılımı: Nereden nereye
11.04.2013
3641

 8 NisanDünya Romanlar Günü’ydü.


Uluslararası Roman Birliği
’nin (International Romani Union IRU), 1990’da Polonya’da gerçekleştirdiği 4. Roman Kongresi’nde, bu gün, hem Roman kültürünün zenginliğinin kutlanması, hem de Romanların tarihleri boyunca çektikleri eziyetlerin anılması için seçildi.

Bu açıdan, yani çokuluslu büyük bir örgüt tarafından değil, Romanların kendilerince belirlenmesi bakımından da, 8 Nisan’ın büyük önemi var.


Dalai Lama
’dan Papa 2. Jean Paul ve son olarak da, Dışişleri Bakanlığı döneminde Hillary Clinton da, 8 nisan günü, Romanların sorunlarının yakıcılığına değinen ve “ayrımcılığa son”çağrısında bulunan konuşmalar yaptı. Bu arada, Bill Clinton’un, babası William Blythe’in, İskoçya’daki Blythe adlı Roman aşiretinden olabileceği de söyleniyor.

Roman sorunu, “Avrupa değerleri”nin turnusol kâğıdı.

Avrupa Birliği’nin en büyük insan hakları meselesi, Romanların uğradığı ayrımcılık. Bu ve müteakip birkaç yazıda, hem Avrupa’da Romanlar konusu, hem de Türkiye’de Roman Açılımı sürecinde ne yapıldığını, neler yapılmakta olduğunu konu edeceğim. Eleştirilerim kadar övgülerim de olacak; ancak eleştirilerin daha öğretici olduğunu düşünüyorum.


Eleştirinin yapıcılığı

Akademik hayatım ve gazetedeki yazılarımın tamamında, sadece insan hakları odaklı yazdım. 2000’lerin başından beri de, önce dil hakları ve ardından da 2003’te, o zamanın “yeni”, şimdinin eskimiş ve sirkeleşmiş kıvamdaki Terörle Mücadele Kanunu’nun yasalaşma süreciyle beraber, Kürt Meselesi’nde barışa nasıl ulaşılabileceği üzerine kafa yordum.

Dünya tecrübesi gösteriyor ki, barışa ulaşmanın kolay yolu yok. Zorluklara, hatalara, süreçlerin meşakkatine dikkat çekmek ise, ikbal peşindeki bir kolaycılığa ve iktidarın yıldız tozuna bulanma şehveti içindeki bazı saldırgan “gazetecilerin” zannettiğinin aksine gerçek barışseverlik. Onlar da, sabah akşam “bugün kimi vodoo bebeği olarak iğnelesek” diye aranacaklarına veya mağduriyet söylemleriyle kendilerine acıyıp duracaklarına biraz mürekkep yalamaya çalışsalar, bilginin ne denli uçsuz bucaksız ve insanın her daim ne denli cahil kalmaya zaten mahkûm olduğunu anlayıp, biraz tevazuun erdemini keşfederler.

Bana göre, her yazı bir arayış.

Eleştiri ise, daha iyiye ulaşmanın yolunu açan, yıkmayan ancak “yapmanın” yolunu açan, kendini ve başkalarını sorgulayan bir yaşam tarzı.

Ben, herkesten çok kendimi eleştiririm; bu nedenle, eleştiriyi alınganlıkla karşılayan akademisyenlerle, gazetecilerle karşılaşınca çok şaşırıyorum; iki mesleğin temelinde de şüphecilik var. Eğer insan, eleştiri kabul edemeyecek kadar kendini beğenmişse, bu mesleklerin de hakkını veremez. Bana, övgüler değil, en çok eleştiriler öğretti.

Darısı, siyasetçiler ve yazar-çizer herkesin de başına.

Eğer barış süreci konusunda, hükümetin yetenekleri ve sınırları üzerine gerçekçi ve samimi biçimde fikir yürütmek istiyorsak, bence en iyi ipuçlarını Roman Açılımı süreci veriyor.

Bu süreci, 2009-2010’da, neredeyse günbegün, ilgili tüm tarafların penceresinde takip etme fırsatım oldu. Türkiye’de politikalar nasıl oluşturuluyor; bir anlamda buna da birinci elden bizzat şahit oldum.


Dönüm noktası?


“Roman Açılımı”
, aslında Avrupa genelinde örneği olmayan bir politika geliştirme çabasıydı. Kamuoyunun gündemine ilk kez 2009 kasım ayında gelmişti. 87 Roman derneği, 17 kasımda Ankara’da, Devlet Bakanı Faruk Çelik ve bakanlıktan diğer görevlilerle görüştü. 10 aralıkta da, 120 kişinin katılımıyla İstanbul’da bir “Roman Çalıştayı” yapılmıştı. 36 ilden, beş federasyon ve 80 dernek temsilcinden oluşan geniş çalışma grubu, dönemin Devlet Bakanı Faruk Çelik’in davetiyle biraraya geldi.

Açılımı, bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başlatmıştı. Erdoğan’ın, bu adımı, oy kaygısıyla atıp atmadığı çok tartışıldı o zaman. En yakınındaki bürokratlarsa, Başbakan’ın duygusal yönüne ve Romanların ezilmesine karşı içten ve duygusal bir hassasiyet duyduğuna yemin billâh ediyorlar. İşte, bir “samimiyet tartışması” daha; tıpkı Kürt Sorunu konusunda gündeme getirildiği gibi. Kanımca, bir politikacının oy kaygısı son derece doğaldır; önemli olan da sonuçlar.

Hükümetin, Abdi İpekçi Spor Salonu’nda 14 Mart 2010’da düzenlenen Roman Açılımı Zirvesi de, tam bir gövde gösterisiydi. Ülkenin dört bir yanından gelen Romanlar, ilk kez devletin kendilerini onore ettiğine, Başbakan’ın bizzat kendi ağzından, onlardan yaşadıkları mağduriyet nedeniyle özür dilediğine tanık oldular.

Peki, bu o günden bugüne neler oldu bitti; hükümet için, “yaptıklarımız, yapabileceklerimizin teminatı mıdır?”, Roman Açılımı penceresinden, barış sürecine bakınca...


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar