Kemal CAN
Türkiye'de siyasi umutsuzluğun ve sürekli duvara çarpan sahte formüllerin asli kaynağı, "karşı bloktan oy almak/alamamak" paradoksu. Siyasi sürecin işlemeye başlaması, bir şeylerin değişmesi için ön koşul kabul edilen, olmaması umutsuzluğun, çaresizliğin en önemli gerekçesi haline gelen bir realite. Çatı aday formülleri, İYİ Parti heyecanı hep buralardan çıktı, seçim yenilgileri hep buraya bağlandı. Anlayacağı dilden, duyabileceği bir sesten "hatası" anlatılınca ikna olacak bir kitle varsayılıyor.
Üst üste alınan yıpratıcı seçim sonuçlarının yarattığı mağlubiyet; bu sonuçların karşılanmasının yarattığı yalnızlık hissi hâlâ dağılmış değil. Yetmezmiş gibi, dozu artan baskılar, nefessiz bırakan kuşatmanın sistemli olarak artırılması. Daha da yetmezmiş gibi giderek hayatın her alanına doğru ilerleyen ekonomik kriz havası, endişesi. “Ne olacak” diye herkesin birbirine sorduğu ama aslında ne olacağını öğrenmekten herkesin korkması. Bütün bu olup bitenlerin “kimsenin” umurunda olmadığını düşünenlerin artan kalabalığı ve aynı ölçüde artan yalnızlığı. Hepsinden fenası, beklemekten ve izlemekten başka şeye güç yetmeyeceği düşüncesi. Bütün bunlar, dozu ve şiddeti artık geometrik bir hızla yükselse de tamamen yepyeni şeyler değil, hatta biraz da alışılan olmaya başladı. Asıl yıpratıcı olan da bu galiba.
Murat Sevinç’in bu haftaki, “İğneyle kazılan kuyunun dibindeki, umut…” başlıklı Gazete Duvar yazısında söylediği gibi, “yorgunluk/bıkkınlık hissinden yorulacak” kadar uzunca bir süredir maruz kalınan bir hal var. “Yorgunluk/bıkkınlık hissinden yorgun olarak” başlıyor bütün günler ve haftalar. Yenilgi ve yetememe, yetişememe hissinin ağırlığı her geçen gün artıyor. Ne yapıyoruz, neden yapıyoruz sorusuna cevap bulmak her sefer daha zor oluyor. Ama yine Murat Sevinç’in yazdığı gibi, “herhangi bir şey yapabilecek gücü kendimizde bulabilmek için, öncelikle bireysel moral ve asgari mutluluğa ihtiyacımız var.” İğneyle kazılan kuyunun dibindeki umut lazım herkese. İhtiyacımız olanı yaratmak için biraz başka türlü bakmak, başka türlü düşünmeye çalışmak ve başka türlü ilişki kurmak.
Moral ve asgari mutluluk bulabilmek için, güzel olana, güzelleştirilebilir olana daha fazla dikkat ve özen gerek. Bütün düşünme biçimleri, bütün siyasi akımlar da, umuda ihtiyaç olup görülecek/gösterilecek güzel/iyi bulamayınca bazen ütopyaya, bazen nostaljiye bu yüzden başvuruyor. Gösterecek bulunamazsa kurulacak (veya geri getirilecek) bir güzellikten bahsetmek gerekiyor. Zaten umut denen şey, bir ihtimal ve onu mümkün kılacak bir imkandan ibaret değil mi? Toplumsal, siyasal alana dair umut için imkan insandır. İnsanların daha güzel, daha iyi, daha eşit, daha adaletli, daha özgür, daha kardeşçe, daha mutlu bir dünyayı isteyebilme ihtimali. Ve güzel bir ihtimal için bir imkan olan insanın nasıl görüldüğü, ona nasıl yaklaşıldığı umuttan konuşmaya başlamanın da ilk adımı.
KÖTÜLÜK, KÖTÜLER ÇOK KÖTÜ OLDUĞUNDAN DEĞİL
Mesela, Türkiye’de -hep var olan ama- son yıllarda görülmemiş bir zirveye ulaşan hain, casus, düşman, yıkıcı, bölücü, terörist suçlamalarının sağanak haline geldiğini izliyoruz. Sadece ulu orta kullanılan suçlamaların değil, bu iddialarla açılan adli soruşturmaların sayısı bile dünya istatistiklerini zorlayacak seviyelere ulaştı. Yani neredeyse memleketin bir yarısının diğer yarısını – ihanet edilen şey konusunda farklılaşsa da – hıyanetle suçladığı bir tablonun eşiğindeyiz. Bir ülkede bu kadar satılmış varsa veya bu sayıda hain olduğu iddia ediliyorsa nasıl özgürlük olacak, nasıl demokrasi olacak. Dolayısıyla, “normalleşmenin” başlangıcı veya bir yumuşamaya dair umudun doğması ancak bu tablonun değişmesiyle mümkün. Yine aynı şekilde, ülkede ve dünyada “kötüler” yenilmez bir çoğunluksa her şey nasıl daha iyi olacak?
Dünyada neden bu kadar kötülük var tartışmasını, kötü insanların çokluğu üzerinden kurmak yerine, neden bu kadar insan kötülüğün yanında diye sormak umut için ilk adım. Nasıl bir ülkenin yarısı hain olduğu için iflah olmaz güvenlik sorunları yaşandığına inanılması akıl dışıysa, kötülüğün kötüler çoğunlukta olduğu için yaşandığına inanmak da o kadar saçma. Kötü insan sayısının çok üzerinde bir kötülük yaratılabilmesi, ancak kötü olmayanların da kötünün yanında olması veya en azından karşısında olmamasıyla mümkün. Toparlarsak, “niye bu insanlar bu kadar kötü” diye başlamak yorgunluktan/bıkkınlıktan yoran bir umutsuzluğu, “niye bu kadar insan kötünün yanında” diye başlamak imkan ve ihtimal içeren bir iyimserliği çağırıyor. (“Kötü” yerine başka sıfatlarla kullanıldığında da anlam değişmiyor)
Yaklaşık 15 ay önce, Ayşe Çavdar’ın Artı Gerçek’te yazdığı “Reis’in taifesi: Lümpenburjivazi vs. avam” yazısını bir daha hatırlayalım. Ayşe, Almanya’da yaşadığı bir olayı ve diyaloğu son derece akıcı bir dille hikaye ediyor ve bir taksi şoförünün durumunu şu cümleyle özetliyordu: “Hayatının, çocuklarının rızkının, zamanında verdiği kötü bir kararla yanlış insanlara ve onların kötülüklerine sermaye olduğunu düşünmektense, bu umuda sarılmayı tercih etmişti”. Meseleye buradan bakınca, güçsüzlerin gücü olan vicdanı siyasete geri getirmek için, o şoförün orada olmasına değil, neden orada kafa yormak daha az yorucu ve belki onun da buna kafa yormasının mümkün olduğunu düşünmek ise ferahlatıcı. Bu konuda ilham verici bir Kaushik Basu çevirisi de medyascope.tv’de
yayınlandı.
‘ÖTEKİLERLE’ İÇERİDEN KONUŞMAK
Önceki gün Gazete Duvar’da yayınlanan bir haberde,”CHP yönetiminin hazırlayıp Abant Kampı’nda milletvekillerine sunduğu, ‘Yerel Seçimler 2019 Stratejisi-Yöntem, Hedefler, Öncelikler ve Öneriler’ raporunda ‘Entelektüel, akademik ve elitist bariyerleri aşıp sağ partilere oy veren büyük kesimin diliyle konuşma’ önerisi yapıldı” deniliyor. Çözüm kılığındaki umutsuz ve çaresiz halin raporlaştırılmış şekli. Bu cümle, yıkma iddiasında olduğu bariyerin tam tepesinden konuşuyor. İlişki kurmaya niyet ettikleri için, “birilerinin kandırabildiğini ben neden kandıramayım” düşüncesinin ilerisine gidemiyor. Üstelik bunu imitasyon bir dille yapabileceği fikrini sürdürüyor. Böyle bir bakışta, ne bir imkan olarak insan, ne daha iyi yapmak için bir ihtimal var. “Onlar” neden olmaması gereken yerde sorusuna onları dahil etmeden verilebilecek bir cevap, alındığı zannedilen cevapla gidilecek bir yol yok.
Türkiye’de siyasi umutsuzluğun ve sürekli duvara çarpan sahte formüllerin asli kaynağı, “karşı bloktan oy almak/alamamak” paradoksu. Siyasi sürecin işlemeye başlaması, bir şeylerin değişmesi için ön koşul kabul edilen, olmaması umutsuzluğun, çaresizliğin en önemli gerekçesi haline gelen bir realite. Çatı aday formülleri, İYİ Parti heyecanı hep buralardan çıktı, seçim yenilgileri hep buraya bağlandı. Anlayacağı dilden, duyabileceği bir sesten “hatası” anlatılınca ikna olacak bir kitle varsayılıyor. Tartışma hemen bu ön kabulü aşarak, bir yöntem meselesine dönüşüyor. Oysa ifşa, yüzleşmeye yol açması garantili olmayan, kolayca ve çoğunlukla savunmaya da kaçabilecek bir alan yaratıyor. İfşa, yüze vurma, gerçeği gösterme; utanma, zarar ve sorumluluk gibi ahlaki veya vicdani bir zeminde yüzleşmeye dönmediğinde değişimi değil katılaşmayı besliyor. (Bakınız; kangrenleşmiş bütün tarihi meseleler)
3 Ağustos 2017 tarihinde bu köşede yazılmış olan “İktidar destekçisi ile nasıl konuşmalı” başlıklı yazıda, insanın kendi gerçeğiyle yüzleşmesinin gücünden söz ederek şöyle yazmışım: “Baskıların karşısında muktedirler için rica ve ‘vicdana çağrı’ ne kadar geçerli ise, destekçileri için de ancak o kadar geçerli. İkna edilecek, kazanılacak, suyuna gidilerek yumuşatılacak her durumda ‘mağdur’ kalabalıklardan değil, pasif bir izleyici olmadığının, sorumluluğunun hiç az olmadığının hatırlatılması gereken, tam destek koşuluyla iradesini rehin bırakmış ve yaşananlara taammüden katılan insanlardan bahsetmek gerekiyor.” Kötü olmayanların bunun farkına varması bir imkansa, kötülerin yanında olmaktan vazgeçecek bir yüzleşmeyi başarabilmesi de bir ihtimaldir. Herkesin kendini dahil etmeye gönüllü olmadığı bir yüzleşme yalandır.
Yazarlar
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025