Mümtazer TÜRKÖNE
Nüfus büyüklüğü, nüfusun demografik kümelere göre dağılımı gibi nüfusa dair konular bir yanıyla ekonominin, bir başka yanıyla da siyasetin konusu oldu hep. Ekonomik sistemden ve teorilerinden bakıldığında nüfusun büyüklüğü ve demografik dağılımları ülkenin kaynaklarının tüketimi ve dağılımının da konusu, ortak toplu üretim kapasitesinin, üretim büyüklüğünün de. Nüfus kaynak üretendir de tüketendir de. O nedenle yalnızca ekonomi meselesi değil, kaynakların kullanım ve dağıtım politikalarını doğrudan ilgilendirdiği için genel siyasi alanın önemli bir başlığı elbette. Üretim ve verimlilik meseleleri kadar gelir dağılımı adaletinden yoksullukla mücadele politikalarına, beslenme, barınma ve sağlık politikalarından eğitim politikalarına hayatın tüm alanlarına değen sosyal devlet meselesinin en önemli unsurlarından birisi nüfus.
Son aylarda bir kez daha ülke nüfusuna dair tartışma alevlendi. Radikal biçimde düşen doğum oranları gündeme geldi ve Aile Bakanlığı 'Aile Yılı' ilan edilen bu yılda çocuk sahibi olmayı teşvik etmek amacıyla bir destek paketi ilan etti. Artık birinci çocuk için tek seferlik 5.000 TL, ikinci çocuk için çocuk 5 yaşını tamamlayana kadar (altmışıncı ay dâhil) aylık 1.500 TL, üçüncü ve üzeri çocuklar için çocuk 5 yaşını tamamlayana kadar (altmışıncı ay dâhil) aylık 5.000 TL tutarında düzenli doğum yardımı yapılacak. Bu yardımların ailelere kriter gözetilmeksizin verileceği, herhangi bir şartın aranmayacağı ilan edildi.
Bu konuya girme nedenim şu oldu. Bu hafta önemli bir zat ile sohbet ederken, Türkiye’nin çok ciddi risklerle karşı karşıya olduğundan bahsetti. Ülkenin bekası için en önemli riskler olarak saydığı dört riskten birisi doğum oranlarındaki düşüklüktü. Ben ise siyasi ve kültürel kutuplaşmanın, keyfiliğin, merkeziliğin esas olduğu yönetim biçiminin, otoriterleşmenin, hukukun üstünlüğüne olan inancın geriliyor olmasının, lümpenleşme ve gündelik hayatta artan şiddet meselesi gibi çok daha fazla başlık altında asıl beka meselesi ürettiğini düşündüğüm meseleleri sıraladım. Dostum ise doğurganlık meselesinin tüm bunlardan önemli olduğunda ısrar etti. Sonra kendime sordum, bir toplumun geleceği, yalnızca nüfus sayısıyla, doğum oranlarıyla ve hatta ekonomik büyüklüğe dair verilerle şekillenebilir mi? Ülkenin geleceğini asıl belirleyen, insanların ortak yaşama iradelerinin güçlenmesi, yasta ve neşede ortak duyguların yoğunlaşması, ortak geleceğe inançları ve güvenleri değil mi? Asıl geleceğimizi belirleyecek olan tek tek her bir yurttaşın umutlarının, tercihlerinin ve yaşanılamayan ve hep ertelenen hayallerinin büyüklüğü, çeşitliliği, kapsayıcılığı, güçlülüğü değil mi? Hatta asıl geleceği belirleyecek unsur ortak bir hayalimizin, ütopyamızın olması ya da olmaması değil mi?
Bugüne nereden geldik?
Türkiye’de doğurganlık oranı 1960’ta kadın başına 6.4 çocukken, 2023’te 1.51’e geriledi. OECD ortalaması da aynı: 1.5. Ama burada asıl soruyu sormak gerekir: Biz nereden geldik, hangi oranlardan nereye düştük?
1980’de Türkiye’de ortalama çocuk sayısı 4.36 idi. Aynı yıl örneğin ABD’de bu oran yalnızca 1.84’tü. Bugün Türkiye 1.63’le ABD’nin bile altına inmiş durumda. Yani yalnızca bugünün fotoğrafı değil, geçmişle kıyaslandığında tablo daha da çarpıcı hale geliyor. Türkiye, son 40 yılda doğurganlıkta 3 çocuk kaybetmiş; Amerika ise sadece 0.2.
Toplam doğurganlık hızı, 15-49 yaş grubu olan bir kadının üreme ömrünün sonuna kadar hayatta kaldığı ve belirli bir yaşa özel doğurganlık hızına göre çocuk sahibi olduğu varsayımı altında yaşayacağı ortalama canlı doğum sayısını ifade ediyor. Toplam doğurganlık hızı 2001’de 2.38 iken bu oran 2023’te 1.51 çocuk olmuş. Bu, bir kadının 2023’te üreme hayatı boyunca yaklaşık 1.51 canlı doğum yaptığı anlamına geliyor. Bu durum, doğurganlığın nüfusun ikame düzeyi olan 2.10’un altında kaldığını gösteriyor.
2022’de AB üyesi 27 ülke arasında, toplam doğurganlık hızının en yüksek olduğu ülke 1.79 çocuk ile Fransa ve toplam doğurganlık hızının en düşük olduğu ülke ise 1.08 çocuk ile Malta olmuş. Türkiye ise 2022’de 1.63 çocuk ile AB üyesi ülkeler arasında 5’inciymiş.
Türkiye’ye dair bir başka veri TÜİK’ten, doğum yapan annelerin yaş ortalaması 2001’de 26.7 iken 2023’te 29.2 olmuş. Anne olma yaşı büyümeye devam etmiş diyebiliriz kısaca.
Son 40-50 yılda ülkenin yaşadığı değişim ve dönüşüm yalnızca nüfusla ilgili de değil. Türkiye gecikmiş bir modernleşme yaşadı ve hala da süreç devam ediyor. Ekonomik kalkınma ve toplumsal dönüşüm yolculuğu “muasır medeniyete ulaşmak” diye kodlanacak bir ortak ülküye dönüşmüş olsa da asıl yaygın ve köklü değişim 1960’lı yıllardan itibaren özellikle de son 40 yılda daha da hızlı ve yaygın yaşanmış.
Sanayi toplumunun kentli gündelik hayat ritmi yaygınlaştıkça, kentler, mekanlar, konutlar değişirken, aile başta sosyal ilişkiler, kültürel pratikler de değişmiş. Özellikle aile, akraba, hemşehrilik, dayanışma gibi alanlarda değişim ve asıl olarak da kadınların ve kadına dair alanlardaki değişim etkili sonuçlar doğurmuş.
Kadınların toplumsal rollerinden ekonomik güvencelere, gelecek beklentilerinden aile tanımına kadar çok katmanlı bir değişim yaşanan.
Öte yandan da yaşanan modernleşme ya da değişim gecikmenin telaşıyla bazen yüzeysel ve lümpen, kutuplaşmanın etkisiyle ortak iyi, doğru, güzel normları zayıf ve savruk, ortak ufuksuzluk nedeniyle parçalı ve hatta çatışmacı.
O nedenle doğurganlık oranlarında OECD ortalamasında olmak tek başına bir gösterge değil; bu kadar hızlı bir düşüş, özel ve yoğun bir anlam taşıyor. O yüzden sadece sayılarla konuşursak meseleyi ıskalarız. Çünkü bu düşüş, değerlerin, beklentilerin ve toplumsal ruh halinin değiştiğine işaret ediyor. Kısacası mesele, “Biz de dünyadaki genel eğilime paralel yaşıyoruz” rahatlığına sığmaz. Mesele, bu kadar hızlı değişimin altında kalıp kalmayacağımız aslında. Hatta yalnızca doğurganlık ve nüfus meselesinde değil, hemen tüm meselelerimizde bu hızlı, savruk, parçalı değişimin sonuçlarını ve ürettiği yeni meseleleri yönetip yönetemeyeceğimizdir.
Dünyayla benzer ama aynı zamanda kendine özgü toplumsal eğilimler
OECD’nin 2024 raporuna göre doğurganlıktaki düşüşün ardında dört temel neden yatıyor: (1) Kadınların ilk doğum yaşının artması, artık doğurma ortalama yaşının 31’e yükselmesi çocuk sayısını doğal olarak düşürüyor. (2) Artan ekonomik belirsizlikler nedeniyle, yüksek konut fiyatları, işsizlik ve güvencesizlik gibi meseleler gençlerin aile kurma kararlarını erteliyor. (3) Toplumsal normlarda dönüşüm nedeniyle evlilik ve çocuk artık "zorunlu yaşam aşamaları" olmaktan çıkmış durumda. (4) Devlet desteğinin yetersizliği, bakım hizmetlerinin azlığı, esnek çalışma imkânlarının sınırlılığı ve sosyal politikaların zayıflığı ebeveynliği zorlaştırıyor.
OECD raporundaki bu dört tespit Türkiye için de geçerli. Öte yandan bize özgü bir fark daha öne çıkıyor, örneğin çalışma saatlerinin uzunluğu.
Türkiye, OECD ülkeleri arasında haftalık ortalama çalışma süresi en yüksek ülkelerden biri. 2022 verilerine göre Türkiye’de çalışanlar haftada ortalama 44.6 saat çalışırken, bu süre Almanya’da 34.5 saat, Fransa’da 36.1 saat civarında. Bu fark, sadece boş zaman eksikliği değil; yaşamın nefes alınamaz hale gelmesi anlamına geliyor. Uzayan mesailer, eve yorgun dönülen akşamlar, çocuk bakımına ve duygusal bağ kurmaya ayrılan zamanın daralması… Tüm bunlar, çocuk sahibi olma kararını doğrudan etkiliyor. İnsanlar çocuk yapmaya değil, dinlenmeye vakit bulamıyor.
Veri Enstitüsü’nün Türkiye’nin Değişen Yüzü araştırmamız gösteriyor ki geleceğe dair umutlu olmakla en güçlü ilişkili değişken ne eğitim düzeyi ne yaş grubu; en belirleyici olan şey ev sahipliği. Çünkü insan ancak kök salabildiği bir yer varsa, yarınlara dair plan kurabiliyor. Bu memleketin insanı için geleceğe dair en büyük savunma hattı başının üzerinde kendi sahip olduğu bir çatısının olması. Yeni kuşaklar da ülkenin gelinen ekonomik koşullarına bakarak bir konut sahibi olma hayallerinden giderek uzaklaşıyorlar. Gelecek tahayyülü bile kısalıyor. Bu köşede sıkça değindiğim gibi geleceğe dair beklentilerdeki karamsarlık yoğunlaşıyor.
Türkiye’nin Değişen Yüzü araştırmasının en önemli bulgusu toplumun dörtte üçünün kaygıda ve gelecek endişesinde ortaklaşmış olmasıydı.
Bu umutsuzluk, özellikle de gençlerdeki umutsuzluk ve karamsarlık çocuk sahibi olma kararına da açıkça yansıyor. Türkiye toplumunun genelinde her üç kişiden biri “Bu ülkede çocuk yetiştirilmez” yargısını yanlış bulurken, metropolün karamsar gençlerinde bu oran sadece yüzde 21. Yani bu gençler için çocuk büyütmek, sadece maddi bir yük değil, aynı zamanda duygusal bir kırılganlıkla baş başa kalmak demek.
Benzer biçimde, “İnsanlar ekonomik durumları uygun değilse çocuk yapmamalıdır” yargısını Türkiye genelinde reddedenlerin oranı yüzde 25 iken, metropolün karamsar gençlerinde bu oran yüzde 15’e düşüyor. Bu gençler, çocuk yapmayı bir umut ifadesi değil, bir belirsizlik riski olarak görüyor.
Tam da bu toplumsal psikoloji nedeniyle ülkenin nüfusu ve demografisi siyasetin ürettiği bu umutsuzluk ortamı nedeniyle doğal ve küresel eğilimlerin de ötesinde değişiyor. Ülkenin siyasi, toplumsal ve ekonomik koşulları nedeniyle sanayi toplumu olabilme sürecinin dinamikleri ve ürettiği sonuçlar, meselelerden daha hızlı ve daha yoğun değişimler ve dönüşümler gerçekleşiyor.
Ve bu noktada özellikle kadınların yaşadığı çifte yükü görmek gerekiyor. Kadının hem ekonomik üretime katılması bekleniyor hem de evin bütün bakım yükünü üstlenmesi. Eşit olmayan ev içi sorumluluk dağılımı, çocuk sahibi olma kararını doğrudan etkiliyor. Kadınlar, “annelik” ile “özgür birey” kimlikleri arasında sıkışıyor. Toplumsal beklentilerle şekillenen bu ikili baskı, kadınların çocuk yapma konusundaki kararlarını özgür bir tercih olmaktan çıkarıyor. Yani çocuk sahibi olmamak, bazen bir özgürlük mücadelesi, bazen bir korunma refleksi, çoğu zaman da yalnızca hayatta kalma stratejisine dönüşüyor.
O yüzden sormamız gereken soru şu: “Neden çocuk yapmıyorlar?” değil, “Bu insanlar nasıl bir hayat yaşıyor, nasıl bir dünyaya çocuk getirmekten çekiniyorlar?”
Ve belki de en önemlisi şu: Doğurganlık oranlarını yükseltmek için verilen mesajlar değil, sunulan yaşam koşulları belirleyici. Sosyal devlet politikaları, eğitim-sağlık-barınma haklarının ve imkanlarının seviyesi ve daha da önemlisi onurlu yaşam koşullarının varlığı, güven veren bir gelecek, güven veren ve güven duyulan kurumlar, kurallar… Bunlar olmadan çocuk sahibi olmak, ideal değil, mecburiyet olur ve mecburiyetin olduğu yerde umut yeşermez.
Doğru, evlilik yaşı büyüyor, çocuk sahibi olma yaşı büyüyor, doğurganlık düşüyor, çocuk sayısı azalıyor.
Ama asıl mesele, umudun da azalması.
Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen'den alınmıştır.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
10.07.2025
4.07.2025
1.07.2025
24.06.2025
21.06.2025
17.06.2025
1.06.2025