Berrin Sönmez
Düşünme etiğini yok sayan, hatta yok eden retorik tutkusu, hastalıklı zihniyeti büyütüp düşünce dünyamızı sığlaştıracak denli hâkim topluma. Özellikle bugünün iktidarı, teşkilatı ve tabanıyla birlikte yüzyıllardır medeniyeti çölleştiren retoriklerle doldurmuş halde düşünce yapısının arka planını. “Sui misal emsal olmaz” sözü pek sevilir örneğin. Böylece yanlış davranışların, kötü örneklerin ait olduğu kurumsal yapı koruma altına alınır. Sui misal, yani "kötü örnek, örnek alınmaz" vecizesi doğrultusunda "o kötü örnek açıkça konuşulursa toplumda yaygınlaşır" kaygısı taşırlar. Zira sık tekrarlanan bir diğer kalıp -ki bu kalıplarla düşünmek, düşündüğünü zannetmek alışkanlığının ne denli yaygın olduğu hatırda tutulmalı- “şüyuu vukuundan beter” sözüdür. Sorunları halının altına süpürmek anlamına geldiğini de dikkate almadan “her doğru her yerde söylenmez” retorik kalıbına uygun davranış geliştirme alışkanlığı çok yaygındır. Dindar algıyı, dindarların düşünce ve hatta inanç dünyasını oluşturan bu retorikler özellikle fıkıh usulü ile kurulmuş kalıplar olarak çıkar karşımıza. Bu edebiyata, şiire, sanata da yansır. Yüzyıllardır toplumumuzda riyakarlığın bu denli yaygın oluşunda en büyük etken, sadece birkaç örneğini sıraladığım benzer sözlerdir. Biraz 'sert eleştiri' olarak görülse de evet, böyle düşünüyorum.
Tekrar sıralayayım örnek olarak yazdığım söz öbeklerini: 'Sui misal emsal olmaz', 'Şüyuu vukuundan beter', 'Her doğru her yerde söylenmez'. Ve üzerine 'üslub-ı beyan aynıyla insan' sözünü ekleyelim. Ne söylendiğine değil, nasıl söylendiğine önem veren, içeriğe değil biçime, düşünceye değil tarza önem atfeden bu retorik kalıbın izlerini siyasal, toplumsal, kişisel tüm tartışmalarda görebiliriz. Ayrıca insanları eşit görmeyen, ayrımcılığı ve cinsiyetçiliği pekiştiren, 'bir söylenene bakarım söz mü diye, bir söyleyene bakarım adam mı diye' retorik kalıbı, düşünmeyi engelleyen, kötüleyen davranış alışkanlıkları geliştiriyor. Düşünceyi değil düşüncenin ifade ediliş üslubunu, söylenen fikrin 'ney'liğini değil söyleyen kişinin 'kim'liğini ölçü olarak kabul etmenin yerleştiğini görüyoruz bu retorikler sayesinde. Sanat eleştirisinde bile, örneğin; bir erkek şairin bir başka erkek şair hakkında “çorapsız ayakkabı giydiği için şiirinin sanat değeri taşımayacağı” yargısını okumuşluğumuz vardır.
Upuzun bir girizgâh olsa da konuya ilişkin kaygıları ve yargıları anlamak ve neyi reddetmek gerektiğini konuşabilmek için bir de Erdoğan’ın adını anmak, sözüne yer vermek şart: “Güçlü milletler güçlü ailelerden oluşur.” Muazzam retorik değil mi? Arka planında çok derin felsefi, sistemli düşünme edimi varmış gibi duruyor ve bağlılarını kendisine bir kere daha hayran bırakıyor. Ama öyle değil, arkasında sadece ırkçı nüfus politikası var ki; gelişmiş, medeni, demokratik sayılan pek çok devletin de uyguladığı ırkçı bir nüfus politikasının örnek alınışından ibaret. Yazık ki o ülkelerin 'insan hakları bilinciyle' perdelemeyi başardıkları bu ırkçı politikayı, son derece kabaca ve hak ihlallerini fütursuzca besleyerek kullanılan bir söylem ve eylemden ibaret, taklit politika. Bu ülkede bu toplumda bu politikanın bunca insan hakları hukukundan soyutlanmış olarak uygulanışının nelere mâlolduğunu anlamak için bir sözüne daha yer vereyim: “Ataerkil de değil anaerkil de değil, biz aileerkil bir toplumuz” demişti mealen. 2019 yılı AKP kuruluş yıldönümü kutlamalarındaki bu sözü, İstanbul Sözleşmesi karşıtı hukuksuz kararının işaret fişeğiydi. Ardından “tartışmalara nokta koymak gerektiğini düşünüyorum” diyerek medyada, toplumun kısa sürede bilgilenmesini ve karşıtların oranını, bir ay gibi kısa sürede yüzde 17’den 7’ye; 'fikrim yok' grubunun oranını ise yüzde 74’den 56’ya düşüren serbest tartışma sürecini kapatmıştı.
Aileerkillik, yaşanan kötülükleri, hak ihlalleri ve suçları perdeleyen zihniyetin arka planı, “bir kereden bir şey olmaz’ denilebilecek kadar bir siyasi iradenin pervasızlaşmasını; Ensar’ın koruma altına alınışı gibi ev içi şiddetin konuşulmayışını; kadınlara ve çocuklara yönelik eril şiddetle mücadelenin niçin iktidar tarafından yasalara ve İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerine uygun biçimde yürütülmediğini gösteriyor. Kabul etmek değil kesinlikle, fakat anlamak mümkün oluyor bu örneklerle. Kutsanan kurumların başında gelen aile, içindeki insanlardan bağımsız olarak dokunulmaz kılındığında, adı aileerkil olarak konulsa bile –ki bu da ayrı bir retorik, bilinçli bir çarpıtma ile patriarkal sistemin sürdürülüşü- bir ailenin karanlık dehlizleri de koruma altına alınmış oluyor. Herkesin bildiği sırlar, suçun gizlenişi zehirliyor bir aileyi ve toplumu giderek. Şüyuu vukuundan beter, denilerek suç gizlenirken, suçlunun cezasızlıkla ödüllendirilmesi, tüm toplum ve daha doğrusu tüm eril şiddet biçimleri için teşvik edici nitelikte.
2021 25 Kasımı'na, kadınlara yönelik eril şiddetle uluslararası mücadele ve dayanışma haftasına yaklaşırken gözümüz kulağımız Müslüme’deydi. 2,5 yaşındaki bebek on gün boyunca yirmi kilometre çapındaki bir arazide arandı. Ve on gün sonra aile çadırından yedi kilometre uzakta bulundu. Kıyafetleri başka yerde, bedeni başka yerde ve cinsel istismar nedeniyle ağır kan kaybından ölmüş halde bulundu. Çocuk şube uzmanları küçük çocukların kayıplarında en çok aile çevresinden şüphelenirler. Fakat nedense arama çalışmalarına aile bireylerinin, aile yakınlarının katılmasını engellemezler. Anlaşılmaz, kabul edilemez, hatta aymazlıktan bile ötede, uzman görüşleri hiç dikkate almayan arama çalışmalarında delillerin nasıl failler tarafından yok edildiğini veya yanlış izler yerleştirildiğini defalarca gördük. Leyla’da olanı Müslüme’de tekrar izledik. Çok merak ediyorum, tek bir kişi çıkıp da bu tekrarlanan arama hatalarının, arama çalışmalarını yürüten ve yöneten kurumların mensuplarınca 'aileye kutsiyet' atfeden zihniyetinden bağımsız olabileceğini söyler mi? Söyleyen çıksa, inanan çıkar mı o da ayrı mesele. Ailenin şerefi denilen şey kadınların ve çocukların yaşam hakkından, onurundan daha üstün tutulduğu içindir ki tüm dünyada kriminolojinin esas aldığı, çocuk kayıplarında en yakınlardan başlanarak şüpheli listesi oluşturma prensibi, hiçbir olayda kullanılmadığına göre kutsal aileden şüphelenmek, ailenin kutsiyetine zarar verir endişesi önemli bir nedendir.
Tabii basına yayın yasağı, davalara gizlilik kararı kolaylıkla getirildiği için detayların kamuoyundan gizlenmesi de yukarıdaki kalıplaşmış sözlerle yakından ilişkili. Aile kutsal göründüğünde tam anlamıyla aile kurumu put edinilmiş oluyor. Dindar olduğunu iddia eden yöneticiler eşref-i mahluk olarak bildirilen insanı bırakıp Kur’an’da yeri olmayan aile kurumunu kutsadığında, ataerkinin en büyük erkeği egemen saydığı kurum içinde yaşayan tüm insanlar, egemenin insafına ve keyfine terk edilmiş oluyor. Müslüme bir egemenin keyfi için, aile putlaştırıldığında tanrı ilan edilmiş o ailenin egemeni için kurban edilmiş bebeklerimizden biri oldu. Annesine tecavüz ettiğinde, aile putunun karanlık dehlizlerinde koruma altına alındı o suçlu. Garibim Müslüme’nin annesi, bir başka erkeğe gönül vermiş olsa 'namus' diyerek öldürürdü koca olan erkek. Ama tecavüz eden aile reisi olunca sustu, o korkunç cenderede yaşattı tecavüze uğrayan kadını. Herkes suçu bildi ve sustu. Çünkü o çetenin adı aile idi. Aile put olmuştu. Aile kutsal sayıldığı için iktidarlar tarafından, o ailenin muktediri de haşa tanrı sayılmış oldu.
Sorunların açıkça konuşulmayışı, suçluların cezasızlığına ve suçun yaygınlaşmasına yol açıyor. Ancak bizim iktidarın zihniyetinde kötülük bulaşıcı kabul edildiğinden kötülükler konuşulmuyor, yargıya taşınsa bile kamuoyundan gizlemenin binbir yolu bulunuyor. Oysa biliriz ki, kötülükler konuşulmadığında, gizlendiğinde zehirli bir salgına dönüşür ama sorunlar cesaretle ortaya konulduğunda o cesaret topluma bulaşır. Ancak tepemizdeki zihniyete göre bebek, nitelikli cinsel istismar nedeniyle ölmüş, kadın cinsel şiddete uğramış, bitmek tükenmek bilmeyen duygusal şiddet içinde yaşatılıyormuş ne gam. Yeter ki aile putunun adı lekelenmesin. Tıpkı Yağal ailesi bireyleri gibi daha on binlerce ailenin üyeleri ismin lekelenmesini insanların ölmesinden daha önemli görüyor. Suçun işlenmesi değil, suçun işlendiğinin duyulması aile adı için lekeleyici sayılıyor. Zehirli sarmaşık gibi toplumu tepeden tırnağa kuşatan retorikler, düşünmeyi, ifade özgürlüğünü ve bireyin hak savunusunu ketlemiş halde. Devlet, toplum, yargı korumadığı, yasalar uygulanmadığı için aile içinde veya dışında eril şiddet karşısında kadınlar ve çocuklar yalnız ve çaresiz bırakıldığı için isyandayız. Bu 25 Kasım'da isyanımızı büyüten isimlerden biri Müslüme oldu. Hukukçu değilim ve doğrusu kimseye danışmak da istemediğim için bu yazı, yayın yasağı nedeniyle sakıncalı olur mu, bilmiyorum. O nedenle bu yazı için en uygun olacak bitiş cümlesi olarak eşitlik ve eril şiddetle mücadele için zihniyet dönüşümü sağlayan sloganı seçtim.
Gelsin baba! Gelsin Koca! Gelsin Devlet! Gelsin Cop! İnadına İsyan! İnadına İsyan! İnadına İSYAN!
Yazarlar
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.08.2025
28.02.2025
31.01.2025
27.09.2024
13.09.2024
5.07.2024
18.05.2024
3.05.2024
5.04.2024
3.04.2024