Markar ESAYAN

İnanmak...
20.11.2011
3264

 Empati kavramını düşünüyorum bu ara...

İnsanların, sizin dışınızdaki dünyanın varlığına ne kadar dâhil olabilirsiniz?

Acılar gelir akla ilk.. empati deyince.. oysa, insanların sevincine ortak olmak çok daha zordur, insanın içindeki şeytanı uyandırır, bir mücadele başlar.

Empati, kendini başkasının yerine koyma, onun şartları, ruh hali ve duyularından bakmaksa dünyaya...

Bunun sizin dünyanızın altını oyan bir etkisi olur. Hani ortada bir avuç darı vardır da, onun için didişilecektir ya...

Başkasının, üstelik çok sevdiğimiz başkasının mutluluğuna empati yapmak kendimize ihanet, kendi hakkımızdan vazgeçmek gibi görünür.

Öyle değildir tabii, bu yalan, dünya, hayat sonsuz.. imkânlar da... Ama işte, bize söylenen fısıldanan yalan, odur.

O nedenle, kutsal kitapların emirleri özetlenmek istendiğinde, “sevgi” kelimesine indirgenebilir bir tek. Diğer kavramlar taşıyamaz onu, adalet, eşitlik bile...

Çünkü sevgi total empatidir. Mantıksızdır, bu dünyaya göre tasarlanmış bir duygu değil gibidir. Çoğunlukla dünyasal aklın emirlerinin tersine çalışır. Şövalyeliktir. Hak gözetmez, hesap yapmaz, kibir ve kıskançlığı dışlar. Ateş ve su gibi, bunlar sevgiyle birarada olamazlar.

Geçen gün bir tweet attım, yok, hayır hayatım değişmedi, deneyimlediğim, kendimden bildiğim genel bir temayı hatırlamıştım.

“Bir insana inanmak, kendi dünyanı onun dünyası kadar genişletmek demektir ve tüm risklerine değer...” demişim.

İnanmadan, güvenmeden yaşayamazsınız. Tersi bir kandırmaca. Risk almak zorundasınız. Yoksa, önce yalnız, sonra bencil ve nihayetinde gaddar olursunuz. Bunlar vicdanı ve yüreği tüketen şeyler ve bu ikisi bir tükendi mi, bilin ki, geri dönülemeyecek bir nokta mutlaka vardır, oradan aşağı düşer insan, menzile ulaştığında düşüş, hâlâ bir varlık olabilirsiniz ama insan veya bir İslam âlimi dostumun dediği gibi, Âdemoğlu olma hakkını kaybetmişsinizdir.

İnanmak... Çoğu itiraz eder buna. İnandım ve kazık yedim türünden yüzeysel itirazlardır bunlar. Hayır, kazık yemediniz, emek vermediniz, aptalca hatalar yaptınız, zaman mekân ve kişi doğru değildi, devam ettiniz, ya da mış gibi yaptınız, kurban olmayı seçtiniz içten içe ve karşınızdakini cellâda siz çevirdiniz, ha gerçekten bir cellâda inandıysanız, o zaman da aptalsınız.

İnsan, eşinin, dostunun heykeltıraşıdır. İnandığınız kişinin içindeki şeytanı da, meleği de çıkaran sizin kurduğunuz ilişkinin kalitesiyle ilgili çoğunlukla, şeylerinizi gıdım gıdım paylaşırsanız, hızlı davranan kazığı atar, ona göre...

Hayatınızdaki korkuların, düş kırıklıklarının, geçmişinizdeki travmaların suçunu, hep kendini tekrarlayan ilişkilerde, değişir gözüken, ama o bir tek sabit özneye siz yüklüyor olabilir misiniz, bir düşünün. Belki bu kadar looser olmanızın sebebi sizsiniz, insanlara ve hayata bakış biçiminiz.

Sorun kendinize, size kazık atan eski bir dostunuz, eski âşığınız, eski oda arkadaşınız, neden bir başkasının başarılı ilişkisinin öznesi olabiliyor?

Sürekli kaybeden insanlardan hazzetmem. Bir hayat biçimi haline gelmiştir. Dert diye sürekli anlattıkları şeyler bin yıldır hayatlarındadır ve asla vazgeçmeyecekleri biricikleri haline gelmiştir. Birer karadeliğe dönüşürler çevresindekiler için. Eşi dostu o karadelikte kaybolur, kendisi “sapasağlam” ayakta kalır.

Dertleriniz de hatalarınız da gerçek, samimi olsun, siz de gerçekten dertli arkadaşlarınızın, komşularınızın yanında, dinlemek, paylaşmak ve yardım için bulunun, eyvallah, hayat böyle güzel.

Durum göründüğünden daha karmaşık anlayacağınız. Üstelik hayatta, hayat gailesi, kötülük, rekabet denen şeyler de var. Rekabetin dışında kalamazsınız, hayat kusar sizi, bu iyi değil, rekabet etmelisiniz. Gemiler, evet, limanlarda daha güvenlidir, ama onlar denizlere açılmak için yapılmıştır, çürürler yoksa.

Çürük bir sürü ruh görüyorum. Elimde değil, bu bir tür mevhibe veya lanet, ne derseniz deyin, ben görüyorum, fark ediyorum onları. Oysa hepimiz biriciğiz, sizden bir tane daha yok şu dünyada, kamburunuza, fukaralığınıza, çirkinliğinize rağmen. Siz değerlisiniz, biriciksiniz, her şey layıksınız. Hak ettiğiniz için değil, var olduğunuz için.

Yalnızlık, evet, sizin kederiniz olabilir.. ama yalnızlık insanın kendisiyle sevişmesidir, öyle olmalıdır.

Bir yazıda bundan daha fazlasını anlatamam. Yaşarsak, gelecek pazar devam ederiz.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar