Namık ÇINAR
İktidarının bu üçüncü dönemindeki gerici siyasetinin merkezini, bir ve ikinci dönemlerin çağdaşlıklarından bir hayli uzaklaşmış olarak Milli Görüş çizgisindeki kadim hastalığının argümanları olan dinci/ mezhepçi ve milliyetçi değerlerle yeniden kurmak suretiyle içini bu yönde doldurmaya karar vermiş görünen Erdoğan’ın, seçilmeyi amaçladığı Cumhurbaşkanlığı hedefine rahatça ulaşabilmek için, orduyla da artık iyi geçinmeye çalışması ve o nedenle de ilişkilerinin uyumla sürdüğü izlenimlerini vermesi, acaba ne kadar gerçekçidir dersiniz?
Doğru mudur bu görüntü? Ordu, bu maksatlar için tasarlanmış bir zokayı yutar mı sizce hiç? Ya da, ortada bir zoka varsa onu kim yutar? Halk mı, entelektüeller mi, generaller mi, Erdoğan mı?
Bir hükümeti güçlü kılan sadece yüksek oy oranı mıdır sanıyorsunuz? Darbelerle devrilen Demirel’in nasıldı aldığı oy miktarları hatırlamıyor musunuz?
Zira toplumun dinamizminden gürül gürül neş’et ederek herkesi sarmalayan ve muhaliflerin dahi kabullenmekten başka çareleri kalmayan; önünde duramayarak boyun eğecekleri o sihirli “meşruiyet iklimi” yoksa, kim takar sanıyorsunuz sizin sandık hesabınızı?
Kaldı ki, Türkiye’nin toplumsal bedenini çelik putrellerle sarmalamış bulunan militarizmin vesayetini, aptallıklar festivalinin balonlarındaki helyum gazı gibi bir lâhzada uçacak sanmak, ayrıca nasıl bir gaflet oladır ki?
Hem üstelik Silahlı Kuvvetlerin bu son komuta heyeti de, arkalarını dolduran reformistliklerden artık saptıkları için kurmay ve generallerin önemli bir bölümünü dağıtarak hapislere attıkları o tutumları nedeniyle giderek sadece intikamcılara benzemeye yüz tutan ve zaten sosyopolitik görüşlerine de oldum bittim ifrit oldukları bu siyasal harekete, yetiştikleri köklü eğilimlerin hilâfına olarak ne diye biat etsinler ki? Ne farkları var bu generallerin, diğer generallerden?
O hâlde olan biten ne? Nasıl okunmalıdır, sanki işinin ehli bir aslan terbiyecisiyle imişler gibi sergiledikleri o yumuşak başlı görüntüler? Bir izahı olması gerekmez mi bunun?
Ama önce birkaç tespit yapalım:
Askerlikte bir kural vardır. “Taarruzun durduğu yerden taarruza devam edilmez.”Sürdürmekte olduğunuz harekâtınız olumlu bir gelişme göstermiyorsa, demek ki orası hasmınızın kuvvet çoğunluğunun olduğu bir yerdir. Sıklet merkezinizi derhâl bir başka alana kaydırmaz da tavrınızda ısrar ederseniz, boyuna asker kırdırırsınız.
Daha önceki komuta heyetleri hep aynı tavrı göstererek, ya istifa etmekle yetindiler, ya da kendileri de içeriye tıkıldılar. Bu durum, ordunun kendi problemleri bakımından hiçbir işe yaramamıştır.
Her konuda olduğu gibi, meseleyi o zaviyeden de kavrayamayıp küçük düşünen kimi meslektaşlarının sövüp saymalarını dahi göze alan bu ekip ise, aynı şeyi yapmadı.
Bunun bir sebebi de, bir önceki 30 Ağustos’a birkaç gün kala topluca verilmiş olan istifalar yüzünden, ilk kez olarak en tepeye hep birlikte yerleşmiş olan en önemli mevkilerdeki dört generalin dördünün de aynı “devre arkadaşlığı”ndan gelen müthiş uyumluluklarıdır.
Hasbelkader benim de aynı devreden olduğum Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, 1. Ve 3. Ordu Komutanları, aynı karavanaya kaşık sallayarak aynı koğuşlarda yatmış, aynı çatılara tüfek çatarak çocukluklarından beridir süren rekabetlerinin de artık sona erdiği bu günlere ve makamlara hep birlikte varmış olan “sınıf arkadaşları”dırlar.
Muvazzaf subayların devre arkadaşlığı, sivillerin anlamakta güçlük çekeceği bir öneme sahiptir. Çünkü askerlikte, nasıl ki “eşekten post, üstten de dost” olamaz ise, muvazzafların ömrübillâh sığınacakları en emin liman, daima sadece ve sadece kendi devre arkadaşlıklarının “klân”ı olacaktır.Bir alt ya da bir üst sınıftan gelmek, ağzınızla kuş tutsanız bile mutlaka mesafeli durulacak geleneksel bir kırılma hattıdır.
İşte o yüzden şimdiki ordu yöneticilerinin bu tip sorunları olmayıp, tasarlayabilecekleri plân ve projelerini, “kafa dengi” olmanın en optimum noktalarına kadar taşıyabilme yetisini haizdirler.
Ayrıca, derin tecrübelerinden yararlanmak üzere bilgi alışverişinde bulunabilecekleri eski Genelkurmay Başkanlarından Kıvrıkoğlu gibi ağzı sıkı bir “amca”ları da vardır ki; zaten aynı ekolün diğer ucundaki eski Genelkurmay Başkanı Karadayı da, Meclis’in Darbeleri Soruşturma Komisyonu’na verdiği geçenlerdeki ifadesinde, “Ne 28 Şubat’ı, öyle bir şey mi varmış? Benim haberim yok!”diyerek, “yargıçlar nasıl kararlarıyla konuşurlarsa, generaller de darbeleriyle konuşurlar” prensibinden hareketle, Çevik Bir yahut Çetin Doğan gibi boşboğaz generalleri gıyaplarında bir güzel haşlayarak, ideal bir generalin ne karatta olacağını temsilen de göstermiştir.
“Bundan sonraki süreçlerin kontrolü ve tutuklanmamalar” garantiye alınmış olmakla birlikte, bu komuta heyeti, Silivri’dekiler, Hasdal’dakiler vs. salıverilmedikçe mutlu olamayacaklarmış gibi görünüyorlar. Cemil Çiçek’in umduğu üzere, eğer hakimler 3.Yargı Paketindeki mesajı alamazlar da, başta Başbuğ olmak üzere bütün generalleri serbest bırakmazlar ise; aşağı tükürse sakal yukarı tükürse bıyık hâllerindeki Erdoğan’ın sonbahardaki 4.Yargı Paketi, bu akşam alacasının hüznünü son defa olarak artık bütün açıklığı ile gidermedikçe, “yumuşak atın çitmesi sert olur” mucibince, külâhların değişilebileceği bir noktaya gelinmesi işten bile sayılmayacaktır.
Aslında başlangıçta her türlü reforma açık kapı bırakmışlarken, şimdi bunlar öyle kolayına kaçıp istifa da etmezler. Yâni anlayacağınız, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı hevesi ilkin kendisine, ama daha çok da Türkiye halkına epeyi pahalıya patlayacağa benziyor.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016