Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
‘Âkil âkil, söyle bana’
8.04.2013
3576

 Jön Türkler’den bu yana birçok “muhalif”, hep devletin parlak ışığına yenik düştü. Nedense, “devlet dışı” kalmayı beceremiyoruz.

Devletin o müthiş gücünü eleştirenlerin en ateşlileri bile, gün geliyor o gücü, “iyilik” için de kullanabileceklerini sanıyorlar.

Oysa baştan sorunlu olan, o “kudret”. Ve öylesi denetimsiz bir güç, “iyi” varsaydığımız “emel” için de kullanılamaz.

Entelektüelin her kertede, her hâlde “devlet dışı” kalabilmeyi başarmasının değerini anladığımızda, meselenin, devletin gücünü kendi düşüncüleri ekseninde şekillendirebilmek değil, o gücün varlığını reddetmek, ona sırt dönmek olduğunu anladığımız gün, Ceylan Önkol gibi mağdurları gözleri açık bırakmayacağız.

Umurumuzda mı gerçekten?

Umurumuzdaysa, neden bu konuyu “takipsiz” bırakıyoruz?

Lice Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, 2009’da, 12 yaşındaki Ceylan’ın ölümü ile ilgili açılan soruşturmada takipsizlik kararı vermesi gerçekten bizim için ne ifade ediyor?

“Ya o benim kızım olsaydı” bencilliği de mi yok içimizde?

Pardon; Ceylan, bizim kızımız olamaz çünkü savcılığın soruşturma esnasında Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nden bilgi istediği yazıda dediği gibi, “Bölgenin özelliği gözönüne alındığında...”, yani “buralarda böyle avlanır insanlar, çok da durmayın üzerinde”...

Devletin yumuşak pençesinde tatlı tatlı rehavete kapılırken, nasılsa bizim başımıza gelmeyeceğini bilmenin itiraf edilmemiş huzuruyla; bir zaman Ceylan’ı, kendi siyasi düşüncemizi savunmak için oyuncak eder, sonra da bir köşeye atarız.

 

Devlet söz konusuysa gerisi teferruattır

Bu hiç değişmedi, dünden bugüne... Değiştiği gün, Kürt Sorunu da çözülür; ülkenin asıl meselesi olan“insan sorunu” da.

Sahi, insan sorunu demişken; Mersin Akkuyu’da Rusya tarafından yapılması için anlaşmaya varılan nükleer santral, aslında “en büyük güvenlik meselemiz” değil mi?

Mart sonunda, Ankara’da nükleer santrali kuracak Rus şirket, bir sempozyum düzenlendi ve “son derece güvenli bir santral inşa edeceklerini” öne sürdü.

Bir gazete de çıksa, bu santralin aslı astarını soruştursa... Hiç mi şüphe uyandırmıyor Çernobil faciasını yaşayan ve yaşatan bir ülkenin mirasçısının, hem de hakkında pek çok şaibe bulunan bir şirket tarafından kuracağı santrali Türkiye’nin bağrını kondurmak?

Sağlık konulu programlar televizyon kanallarından eksik olmuyor, “nasıl sırım gibi olsak”tartışmaları sabahlara kadar sürüyor da, “nükleer santraldeki bir sızıntı kaç neslin yaşamını karartır” diye sorgulanmıyor.

Ama gazeteciler, devlete akıl öğretmekle, kendi siyasi bağlantılarıyla okuyucuyu boğmakla ve kendi aralarında sığ sularda derin dalaşmalarla çok meşgul; gazetecilik yapmaya vakit kalmıyor hâliyle.

“Memleketi kurtarma” sevdasından kurtulup da, mesleklerinin gerektirdiği “merak” ve “şüphe”ile hareket edebilse gazeteciler...

İnsanların aklı var zaten; başkasının kendileri yerine düşünmesine ihtiyaçları yok.

 

Biraz oksijen, biraz haber


Gila Benmayor
’un 2011’de Hürriyet’te yayımlanan bir yazısından haber dolu bir alıntıyı ele alalım; Benmayor, bir gazetecinin yapması gerektiği biçimde, akıntının tersine giden, “acaba” diye soran bir yazı yazmış.

Konusu, EDAM Başkanı Sinan Ülgen koordinatörlüğünde, Boğaziçi Üniversitesi’nden İlhan Or veGürkan KumbaroğluSabancı Üniversitesi’nden İzak Atiyas ve İstanbul Aydın Üniversitesi’nden Hasan Saygın tarafından kaleme alınan “Nükleer Enerjiye Geçişte Türkiye Modeli” raporu.

Benmayor, Ülgen’in şu sözlerine yer vermiş;

“Akkuyu Santrali’ni fiyat boyutuyla, Rusya ilişkileriyle, güvenlik sorularıyla ele alan bir çalışma yok. Genellikle nükleer enerjiye geçen ülkelerde hükümet bunun nasıl olacağına dair bir strateji belgesi hazırlar. Nükleerin niçin gerekli olduğunu, teknolojinin risklerini, buna karşı ne önlem alacağını bu belgede açıklar. Kamuoyunda tartışmaya açar. Tartışmanın şeffaf ve katılımcı olması gerekir. Nükleer bu eksikliği kesinlikle kaldıracak bir şey değil. Nükleer ‘ben yaptım oldu’ anlayışını kabul edemez.”

Doçent Dr. Atiyas diyor ki:

“Biz ekonomistler ticari dürtülerle hareket eden bir şirketin nasıl denetlenmesini gerektiğini biliyoruz ama siyasi dürtülerle davranan şirketin nasıl denetleneceğini kestiremiyoruz.”

Prof. Dr. İlhan Or ise şunları söylüyor:

“Her yeni reaktör ‘her şeyi çözdüm’ diye ortaya çıkıyor. Fukuşima’da olduğu gibi her gelen felaket aksaklıkları gösteriyor. Japonlar o kadar ciddi güvenlik önlemleri aldıkları halde varsayımlarında yanıldılar. En basit bir şeyden sofistike sistemler tıkanabiliyor. Ayrıca ‘güvenlik kültürü’ diye bir olay var. Bizde bunun ne kadar eksik olduğunu Van’da gördük.”

Son zamanlarda, okuduğum en “âkil” görüşler bunlardı; ne yazık ki...

Sonra, Saray’da, “Âkil, âkil, söyle bana... Benden güzel var mı?”

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar