Atilla YAYLA
Türkiye bugün tarihi bir Nevruz yaşayacak. Diyarbakır’da Abdullah Öcalan’ın mesajı dinlenecek. Medyaya yansıyan haberler yanlış değilse, bu mesaj Kürt hareketi için silahlı mücadelenin bittiğini ve demokratik siyaset döneminin başladığını açıklayacak. Umuyor ve diliyoruz ki, bu mesaj ve 21 Mart 2015 yakın dönem Türkiye tarihinde yepyeni bir dönüm noktası teşkil edecek. Ben de tarihi anlara tanıklık etmek üzere Diyarbakır’da nevruz kutlamalarında olacağım.
Biliyoruz ki, Türkiye etnik rahatsızlık ve ayrılıkçılık problemiyle karşılaşan ilk ülke değil, son ülke de olmayacak. Benzer örneklerin neredeyse hepsi, silahla bir sonuç alınamadığını gösteriyor. Bu iki yanlı bir tablo. İlk olarak, ayrılıkçı hareketeler silahla amacına ulaşamıyor. Kan ve ölüm haklı talepleri bile meşruluk dışına doğru itiyor ve toplumda keskin kamplaşmalara sebep oluyor. Tarihî örnekler ayrılıkçı hareketlerin nadiren istenen amaca şiddetle ulaştığını açıkça sergiliyor. Silahlı hareketlerin başarıya ulaştığı durumlarda dahi, dikkatli bir inceleme, sonucun aslında silahların değil başka faktörlerin eseri olduğunu ortaya seriyor. İkinci olarak, toplumsal tabana ve bir ölçüde meşruiyete sahip ayrılıkçı hareketler ülkelerin silah kullanmasıyla ortadan kaldırılamıyor. Çünkü, ülkelerin beraberliği gönüllülüğe dayanıyor. Bunun eksik olduğu yerlerde silahların konuşması gönüllülüğü iyice zayıflatıyor; ülkelerin birliğini bütünlüğünü kuvvetlendirmiyor, zayıflatıyor.
Çok ağır bir fatura ödendikten sonra Türkiye’de taraflar nihayet bu gerçeği anladı. Barış/çözüm süreci bu anlayışın ortaya çıkmasının neticesi, bir anda ortaya çıkmış bir vaka olmaktan uzak. Bunu anlayamayanlar yine faturayı kişilere çıkartma eğiliminde. Savaş taraftarı Kürtler Öcalan’ı, savaş taraftarı Türkler ise Erdoğan’ı gelişmelerden sorumlu tutuyor. Bu iki liderin süreçte öncü olduğu gerçeğini inkâr edemeyiz. Ancak, sürecin onları aşan bir boyutu var. Türküyle Kürdüyle toplum yoruldu ve çocuklarının bu anlamsız savaşta ölmesinden nefret etmeye başladı. Artık dar şaşkın ve uygarlık düşmanı çevreler dışında kimse savaş istemiyor.
Şimdi ne olacak, nereye doğru gideceğiz? Barışın tesisi çok önemli. Silahların konuştuğu yerde fikirler susar. Silahların konuştuğu yerde akiller ve makuller değil radikaller öne çıkar, ağırlık kazanır. Şiddetin sona ermesi ortamı normalleştirecek ve artık şiddet kullananlar değil aklını, konuşma gücünü, argümantasyon geliştirme yeteneğini kullanabilenler öne çıkacak. Bu çok iyi bir gelişme.
Şüphe yok ki, bugün silahlara veda yolunda önemli bir adım atılması problemin bu noktada çözüldüğü anlamına gelmez. Böyle olduğunu zannedenler ve Kürt problemi yok diyenler hata ediyor. Bir problem var. Silahların bırakılması bu problemin olmadığını değil sadece çözümünün artık şiddet yoluyla değil barış ve demokratik siyaset yoluyla gerçekleşeceğini gösteriyor. Yöntemin değişmesi problemin çözüldüğü anlamına gelmez, başka bir deyişle, problemin çözümünü sağlamaya yetmez. Çözüm gelecekte gerçekleşecek. Silahların bırakılması buna yönelik bir adım.
Çözümün ve dolayısıyla kalıcı barışın birkaç boyutu var. Daha önceki yazılarımda Liberal Düşünce Topluluğu’nun Diyarbakır çalıştayı münasebetiyle bunlardan bahsetmiştim. Kısaca hatırlatayım. En başta Kürtlerin kültürel talepleri geliyor. İnanıyorum ki bütün Kültürel talepler haklıdır ve bunlar cari statükoya ve siyasi yapılanmaya feda edilemez. Bunların en başında da ana dilde eğitim hakkı gelmekte. Türkiye şimdi veya gelecekte bu alanda ciddî bir adım atmadan çözüm sağlanacak hayaline kapılmamalı. Diğeri siyasî alanda. Demokratik siyasetin önü açılmalı. Baraj indirilmeli. Siyasette sınırsız ifade özgürlüğü olmalı. Varsa bir bağımsız Kürt devleti talep edenler veya bir federal sistem isteyenler de parti kurabilmeli ve siyaset yapabilmeli. Her türlü talep demokratik sınırlar içinde dile getirilebilmeli ve bunlara ceza davalarıyla değil karşı fikirlerle cevap verilmeli. Son olarak, siyasî sistem ve egemenlik meselesi ele alınmalı. Türkiye aşırı merkeziyetçi bir ülke. Tartışmaların başkanlık sistemi parlamenter sistem dikotomisi üzerinde yoğunlaşmaktan çok sistemi nasıl daha demokratik ve adem-i merkezi hâle getiririz üzerinde yoğunlaşması lâzım. Bu çerçevede mahallî idare birimlerinin güçlendirilmesinden federal sisteme kadar tüm alternatifler masaya konulmalı ve değerlendirilmeli. Türkiye’nin cari siyasî statükosunda hiçbir değişiklik yapmadan Kürt probleminin tam olarak çözülebileceğini sanmak hayal olmanın ötesine geçmez.
İnanıyorum ki, güzel günler göreceğiz.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Emekli Amirallerin Bildirisi Neden Yanlış?
16.04.2021 - 23 Nisan 100’üncü Yılında Niçin ve Nasıl Kutlu Olsun?
24.04.2020 - Hükümetin Ekonomi Politikasındaki Temel Hata
12.02.2020 - Unutulan ve Unutturulan Mümtaz’er Türköne
13.11.2019 - Su Fiyatları Niye Artırılmalı?
28.07.2019 - Neler Haktır Neler Hak Değildir?
28.05.2019 - Demokratik totaliterizmin kısmî bir örneği: Amerikan totaliterizmi
22.05.2019 - Seçimi sınırları içinde tutmak
14.05.2019 - Seçim sistemimizi ıslah etmeliyiz!
12.05.2019 - AK Parti’nin Yersiz Telaşı
18.04.2019
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
















































































Hrac Madooglu
Turkiyenin ABye girmesinin onundeki engeller sadece Almanya ve Kurt Sorunu degil Sayin yazar. Turkiyenin ABye girmesini - Yunanistan haric - hicbir AB ulkesi istemiyor. Nedeni de basit: Turkiye bir hukuk devleti degil, yakin gelecekte de olmasi mumkun degil. Kurt Sorunu cozulmus degil. Gayrimuslum azinliklara esit vatandaslik hakki verilmis degil. Alevilerin sorunu da herkesce malum. Turkiyede yargi sistemi hicbir zaman bagimsiz, tarafsiz olmadi. AK Parti hukumeti doneminde de bu gelenek degismedi. Devletin isledigi cinayetler devam ediyor. Ne faili mechuller ortaya cikarildi ne de katledilen 34 canin hesabi sorulabiliyor. Bu hukumet temel hak ve ozgurluklere dusman bir tutum sergiliyor. Youtubeyi, Tweeteri yasaklayan birkac ulkeden biri dunyada. Bu ulkede her sene binlerce isci hayatini kaybediyor ve hukumet hicbir onlem almiyor. insan hayatinin bes paralik kiymeti yok burda. Bunlara ek olarak, AB vatandasi muslumanlarin cogu bati kulturune uyum sagliyamiyor, entegre olamiyor. 75 milyon muslumana kapilarini acarlarsa baslarina gelecekleri biliyorlar. Bu sartlarda Turkiyenin ABye girmesi mumkun degil.
Hrac Madooglu
Turkiyenin ABye girmesinin onundeki engeller sadece Almanya ve Kurt Sorunu degil Sayin yazar. Turkiyenin ABye girmesini - Yunanistan haric - hicbir AB ulkesi istemiyor. Nedeni de basit: Turkiye bir hukuk devleti degil, yakin gelecekte de olmasi mumkun degil. Kurt Sorunu cozulmus degil. Gayrimuslum azinliklara esit vatandaslik hakki verilmis degil. Alevilerin sorunu da herkesce malum. Turkiyede yargi sistemi hicbir zaman bagimsiz, tarafsiz olmadi. AK Parti hukumeti doneminde de bu gelenek degismedi. Devletin isledigi cinayetler devam ediyor. Ne faili mechuller ortaya cikarildi ne de katledilen 34 canin hesabi sorulabiliyor. Bu hukumet temel hak ve ozgurluklere dusman bir tutum sergiliyor. Youtubeyi, Tweeteri yasaklayan birkac ulkeden biri dunyada. Bu ulkede her sene binlerce isci hayatini kaybediyor ve hukumet hicbir onlem almiyor. insan hayatinin bes paralik kiymeti yok burda. Bunlara ek olarak, AB vatandasi muslumanlarin cogu bati kulturune uyum sagliyamiyor, entegre olamiyor. Bu sartlarda Turkiyenin ABye girmesi mumkun degil.