Ferhat KENTEL
Geçen haftaki yazımda anayasa değişikliği ve referandumu konu etmiştim. Özellikle kutsallık mertebesine yükseltilmiş “istikrar” ve bir günah keçisi olarak ilan edilen “koalisyon” olmak üzere iki temel mesele üzerinde durmaya çalışmıştım. Bu hafta biraz daha devam ediyorum…
Başkanlık sistemine odaklı anayasa değişikliği, hazırlayanlar ve destekçileri tarafından memlekete “her şeyin çaresi” olarak sunulmaya başlandı. Belki bizim bilmediğimiz bir şeyler vardır ve gerçekten de “başkanlık” her şeyin çaresidir. Ama şimdiye kadar bize gelecek hakkında bu kadar “kesin bilgi” verenler, ancak kendilerini “tanrı” yerine koyup, tüm toplum üzerine sosyal mühendislik yapan seçkinler oldu. Sanıyorum şimdi bu anayasayı hazırlayanlar da, eskilere özenip, kendilerini biraz üst bulut katlarının malikleri olarak görüyorlar…
Bundan topu topu yedi sene önce, bütün toplum kesimleri tarafından tartışılan anayasa referandumundan sonra, gene çok daha genişleyen bir kamusal alanda, bütün siyasal partilerin, yüzlerce meslek odasının, sendikanın ve sivil toplum kuruluşunun, sivil girişim ve platformun, onbinlerce vatandaşın katıldığı bir ortamda çok zengin bir anayasa tartışması yapılmıştı. Örneğin o günlerde Osman Can ve Mehmet Uçum’un öncülük ettiği Yeni Anayasa Platformu (YAP) bu tartışmaların kendisinin ne kadar önemli olduğunu göstermişti. Çünkü yapılacak olan anayasanın içeriği önemliydi ama daha da önemlisi, o anayasanın yapımında halkın bizzat katılmasıydı. Çünkü ancak o zaman gerçekten o anayasa halkın benimseyip sahip çıkabileceği bir anayasa olabilirdi.
Bugün o muhteşem inisiyatiften eser kalmadı…
Bugünkü anayasa hazırlığı, bir Türkiye klasiği olarak, toplumun erişebilme yeteneğinden, medyada açıkça tartışma imkânlarından tamamen yoksun olarak sürdürüldü ve bu nedenle seçmenlerin çoğu sahip oldukları “siyasal ve ideolojik konuma” göre “evet” ya da “hayır” diyecekler…
Bu yüzden “evet” ya da “hayır” kampını güçlendirmek için cepheleşme de doludizgin ilerliyor. “Hayır” cephesinde de tam tersi mevcut ama özellikle “evet” cephesinde anayasanın asla vadetmediği, “her şeye deva bir pembe reçete” propagandası yürütülüyor.
Tutkulardan uzak bir kampanya yürütmek mümkün müdür, bilmiyorum… Kuşkusuz çok kolay değil ama bunu gene de sürekli denemek lazım.
Mesela en azından Red Kit çizgi romanlarında Uzak Batı’daki gezgin tüccar tipinin sattığı “her şeye çare sihirli iksir” gibi sunulan anayasa ve başkanlık önermelerine karşı biraz tevazuya davet etmek fena olmayabilir.
Mesela şöyle bir iki başlıkta düşünelim…
Yargının, yürütmenin, hatta kararnamelerle yasamanın yani genel olarak sistemin tek bir adam tarafından kontrol edildiği bir toplum hayal edelim… Ya bir gün çok kötü niyetli bir adam başkan seçilirse?
Gerçekten o adam her şeye çare olur mu? Yoksa her şey daha beter yüzümüze ve gözümüze bulaşır mı?
Ya da hakkını verelim; istikrar adına oluşacak böyle otoriter bir ortamda, işçi ücretleri asgaride sabitlenerek, alınan bütün kararlar sosyal adalet ilkesini değil de, “ekonomiyi canlandırmak adına, sermayenin çıkarlarını gözetirse, evet, istihdam korunabilir ama bunun pahası ne olur acaba? Üç kuruşa talim eden, iş güvenliği ve sağlığa sıfıra indirilmiş, köleleşmiş işçiler açısından diyorum...
Tevazu ve soğukkanlılıkla devam edelim…
Başkanlık her şeye çare değil…
Hatta tam tersine Emre Bağce’nin, dünya ölçeğinde yoksulluk, kırılganlık, hukuksal yapı ve yönetim sistemleri arasında karşılaştırmalı olarak yaptığı araştırmalar ve yazdığı kitap (Parlamenter Sistem mi, Başkanlık mı? Yoksulluktan Hukukun Üstünlüğüne Ülkelerin Dünyadaki Yeri, Gonca yay. 2016) tam tersini söylüyor.
Dünyada en başarılı ülkeler parlamenter rejimlerle yönetilen ülkeler. Bunlar parlamenter oldukları için mi başarılı oldular; yoksa başarılı oldukları için parlamenter rejimlerde mi karar kıldılar? Yoksa sömürgecilikten devşirdikleri kaynaklarla içeri dönük olarak her türlü sosyal, siyasal özgürlük ve ekonomik refahı gerçekleştirdiler sorusuna cevap vermek kolay değil. Belki bu soru da çok anlamlı değil; muhtemelen bu sebeplerin hepsi birlikte rol oynadılar. Ama şu bir gerçek ki, ekonomik olarak başarısız, refah dağılımları adaletsiz, siyasal özgürlükleri sınırlı, insana gösterilen saygının yerlerde süründüğü bütün ülkeler başkanlıkla yönetiliyor. Buna bağlı olarak, çeşitli göstergeler ve endeksler itibariyle bakıldığında en kırılgan devletler başkanlıkla yönetilenler.
Tek istisna ABD... Ama yukarıda sözünü ettiğimiz sömürgecilik konusunda herhalde bu ülkenin eline kimse su dökemez. Sağladığı olağanüstü güç ve başkanlık sistemi arasındaki ilişkiye bakacaksak, özellikle bu başka ülkelerin sırtından kazanılmış olan kârları akılda tutmakta yarar var. Fakat daha da önemlisi ABD’nin siyasal sisteminin, Amerikan vatandaşlarına gerçekten ne kadar katılma imkânı sağladığına da bakmak gerekiyor. Bir ülkede olabilecek binlerce farklı görüşü ikiye indirip, Cumhuriyetçiler ve Demokratlar şeklinde bir “oyunu” oynamanın pek demokratik olduğunu söylemek kolay olmasa gerekir.
Kaldı ki, her seçimin nasıl sonuçlandığını biliyoruz. Kutuplar arasında nefretin giderek arttığı bir toplum Amerika. Sınıflar ve ırklar arası uçurumların sıradan olduğu, cilalı bir Amerikan vatandaşlığının altında ötekilerin esamisinin okunmadığı bir toplumda seçimden seçime oynanan oyunda kazanmak da aslında çok önemli bir değişikliğe yol açmıyor. Amerika hep aynı Amerika... (Ama buna karşılık, bu arada Amerikan başkanlarının “Beyaz Ev”de –“saray” değil- yedikleri yemeklerin ve yaptıkları bütün harcamaların parasını kendilerinin ödediğini biliyor muydunuz? Mesela Clinton ailesinde olduğu gibi, eğer öncesinde kendi özel servetleri yoksa adamların çoğu başkanlık görevleri bittiğinde epey borçlanmış olarak “ev”den ayrılıyorlarmış! Ben yeni öğrendim…)
Dolayısıyla, ne başkanlıkla yönetilen 3. Dünya ülkeleri gibi, ne de pek hoşlanmadığımız Amerika gibi dünyanın nefret ettiği bir ülke olmak istemiyorsak, galiba elimizdekine yeniden bakmakta ve onu düzeltmek için kafa yormakta; bunu da en geniş katılımla yapmakta yarar var…
Sanırım yani…
Yazarlar
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları




































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.07.2024
16.04.2024
5.02.2024
12.07.2023
24.01.2023
26.11.2021
2.05.2021
16.04.2021
10.10.2020
9.09.2020