Hadi ULUENGİN
ERNEST Renan 19. yüzyıl nihayetine doğru kaleme aldığı ve hâlâ aşılamamış olan o çok ünlü “Ulus Nedir” risalesinde milleti tarif ederken dil faktörünü hayli geri plana atar.
Hayati unsurun ülkü ve kader birliği diyebileceğimiz ruhi ortaklık olduğunu vurgular.
Bunun için de şu derin vecizeyi üretir: Her ulus her gün yenilenen plebisitlerle vardır!
EVET, dil ortaklığı veya farklılığı milleti yaratmakta illâ belirleyicilik arzetmiyor.
İngilizler de, Amerikalılar da, Kanadalılar da aynı lisanı kullanıyorlar ama aynı ulusu oluşturmuyorlar. Örnek İspanya Latin Amerika yahut Portekiz Brezilya için de geçerlidir.
Hatta ikisinin de Felemenkçe konuşmasına rağmen Hollandalılarla Belçika Flamanları arasında husumet sürdüğü düşünülürse ortak dilin millet olmaya yetmediği daha iyi anlaşılır.
ÖTE yandan bunun tam tersine, yukarıdaki ruhi ortaklığı sağladıkları için aynı lisanı paylaşmayan grupların da ortak bir ulus-devlet çatısı altında buluşabildiklerini saptıyoruz.
Dört dilli İsviçre sözkonusu durumun en küçük, fakat en eski ve en çarpıcı emsalidir.
Olgunun en dev örnekleri ise bin bir lisanın konuşulduğu Hindistan veya çok derin lehçe farklılıklarından ötürü ortak iletişimi ancak Pekin Mandarincesiyle sağlayan Çin’dir.
ORTAK iletişim dedim. Sömürgeciliğin nihayetini ve geç ulus-devletlerin kuruluşunu yaşamadığı için Renan bu konuya pek değinmez. Oysa “son umutlanmayla” birlikte Kürtçe öğretim gündeme geldiğinden bizi şu an esas ilgilendiren nokta buraya odaklanıyor.
Çünkü sonsuz çetrefillik arzeden ve dün dediğim gibi illâ rasyonel temele oturmayan aidiyet dürtüsünün ortak dil unsuru yine kesin bir belirleyicilik taşımıyor.
Şöyle ki, aynı kavmî ve lisanî kökenden inmelerine rağmen ya coğrafyanın yarattığı lehçe uçurumlarından ya da sözkonusu lisanın yazılı olmamasından ötürü kendi aralarında derin ilişki kuramamış insan grupları bir “öteki” dili ekseninde de kimlik keşfedebiliyorlar.
Hatta ilkin proto-ulusa, ardından da ulus-devlete yine bu sayede ulaşabiliyorlar.
Zira o “öteki” lisanı, yani kolonyalistin veya hâkim etnisitenin yahut sınıfın dili aynı gruplar arasında“lingua franca” denen cinsten bir ortak iletişim ağı kurulmasını sağlıyor.
Nitekim yine Belçika örneğinde, avuç içi kadar satıhta dahi birbirlerini anlamadıkları içindir ki ilk Flaman milliyetçiliği aristokrasinin dili olan Voltaire lisanını kullanarak boy attı.
Başta Kara Afrika olmak üzere eski müstemlekelerin çoğunda da ulusa dönüşmek hamlesi İngilizce, Fransızca, Felemenkçe, İspanyolca vs. aracılığıyla doğdu ve gelişti.
Gandi, Nehru ve Cinnah ise Hint halklarını Shakespeare dilinde isyana çağırdı.
İMDİİ, hâl böyleyken resmî ideolojinin “ama Kürtçe öyle fakir ki PKK bile Türkçe konuşuyor”diyerek Kürtçeyi, yani aslında Kürt eşitliğini reddetmesi hem hiçbir kıymet-i harbiye taşımıyor, hem de tabii ki mesenin özünü oluşturan Türk sorunuyla bütünleşiyor.
Mümkündür, Kürtçe fakir olabilir. Üstelik resmileşse bile Türkçenin daha uzun süre Türkiye Kürtleri arasında “lingua franca” bir aracı dil kimliğini koruması da mümkündür.
Artık sonra pek sanmıyorum ama Mem-û Zin lisanı belki ancak yerel ve folklorik bir dil olarak da devam edebilir. Aksine, serpilip boy atarak cevval bir hayatiyetle de donabilir.
Dolayısıyla, Kürtçenin okullarda tercihli lisan olarak öğretilmesi son derece olumlu bir gelişmedir fakat meselenin çözümünde tayin edici faktör değildir! Olamaz ve olamayacaktır!
Yegâne çözüm Türk sorununun halledilmesinden, yani kendisini Türk hissedenlerin kendisini öyle hissetmeyenleri madden, manen ve hukuken eşit addetmesinden geçmektedir.
Öyle, her millet her gün yenilenen plebisitlerle varolduğuna göre ortak ulus-devleti sürdürebilmek için Kürtlerin kader ve ülkü birliğine ilişkin ruhi oyunu kazanmak gerekiyor!
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.02.2016
12.02.2016
6.02.2016
29.01.2016
22.01.2016
18.01.2016
15.01.2016
8.02.2016
1.02.2016
25.12.2015