Mensur Akgün
Aslında bu bir soru değil, bir kitabın başlığı. Mayıs başında raflardaki ve elektronik kitapçılardaki yerini alacak. Konusu İngiltere’deki toprak mülkiyeti. Yazarı Guy Shrubsole adlı bir çevreci aktivist. 25 milyon tapu kaydını gözden geçirerek İngiltere’nin sahibinin kim, daha doğrusu kimler olduğunu bulmaya çalışmış.
Bir kopyası New York Times’a da verilen kitapta Shrubsole belli ki isimlerden çok orantılarla ilgilenmiş. 56 milyon kişinin üstünde yaşadığı toprakların yarısının 25 bin kişiye ait olduğunu, yani nüfusun yüzde 1’inden azının toprağın yüzde 50’sini kontrol ettiğini tespit etmiş. Ayrıca Kraliyet ailesi, aristokrasi ve kilisenin sahip olduğu arazilerin çoğunun da kayıtlı olmadığını bulmuş.
Yazarın çıkış noktasında Brexit referandumu var. Madem ki AB’den ayrılışın amacı ülkenin kontrolünü geri almak o zaman ülke kimin diye sormak gerekir diye işe başlıyor. Ekilebilir arazilerin çoğunun aristokrasiye ait olduğunu, bazen paravan şirketlerin de kullanıldığını, emlak piyasasındaki aşırı fiyat artışının tekelci kontrolden kaynaklandığını vurguluyor. Shrubsole bu durumun gelir dağılımdaki adaletsizliğin artmasına yol açtığını iddia ediyor.
***
Gerçekten de İngiltere Avrupa ülkeleri arasında gelir dağılımının en kötü olduğu ülke. Zenginlerle fakirler arasındaki uçurum çok derin ve her geçen yıl daha da derinleşiyor. Bunun artık televizyonların yoksulluğu makbul hale getiren dizileriyle yönetilmesi, sınıfa özel mutluluk reçeteleri yazılmasıyla örtülmesi mümkün değil.
İktidar bloğu AB’den çıkmanın çare olacağını, mesela tarıma verilen desteğin kesilmesinin hakkaniyeti sağlayacağını savunuyor. Ancak sorun Kraliçe Elizabeth’in Sandringham’daki çiftliğine 2017 yılında verilen 695 bin Poundluk desteğin çok ötesinde. İngiltere’nin sorunu toprak reformuyla bile çözülebilecek bir sorun değil. Ve aslında sorun sadece İngiltere’nin de sorunu değil.
Neo-liberal politikalar, küreselleşme, emperyalizm, teknolojik sıçrama ve daha pek çok neden hemen yerde gelir uçurumları oluşmasına, bir kesimin diğerinin aleyhine zenginleşmesine yol açtı. Günümüzde hem küresel eşitsizlik, hem ülkeler arasındaki eşitsizlik, hem de ülke içi eşitsizlik had safhada.
Birkaç ay önce yazdığım gibi dünya nüfusunun yüzde 50’sinin yani 3.8 milyar insanın toplam serveti en zengin 26 kişinin servetine eşit. Bu rakam, yani zengin kişi sayısı 10, 20, 30 yıl önce çok daha yüksekti. Buna karşılık yüzde 50’nin sayısı da düşüktü. Dünyada daha az insan yaşıyordu.
Yardım kuruluşu Oxfam’ın Ocak ayında yayınlanan raporunda süper zenginlerin servetinin günde 2.5 milyar dolarlık bir hızla arttığı tespit edilmişti. Bir önceki yılın raporunda da Bangladeşli bir işçinin hayatı boyunca kazandığını ortalama bir CEO’nun dört günde kazandığı vurgulanıyordu.
Gelirin, servetin adaletsiz dağılımı hakkında yapılan çok araştırma var. BM de eşitsizliğin giderilmesi için çalışıyor, sivil toplum örgütleri ve düşünce kuruluşları da. Ancak eşitsizlik her geçen yıl büyüyor, derinleşiyor. Daha fazla insan yoksullaşırken, daha az sayıda insan daha da zengin hale geliyor.
Pazarlama teknikleri, beğeni yaratma biçimleri ve tabii ki medya da dahil hegemonya araçları eşitsizliğin, adaletsizliğin gelir dağılımında iyice pekişmesine, patlamaya hazır bir küresel tehlike haline dönüşmesine yol açıyor. Daha çok malımız olsun diye daha çok sömürüyoruz, çalıştırdığımız insanlara daha az ödüyoruz. Ürettiklerimizi hep daha da pahalı satmak istiyoruz.
***
Gerçekçi olmak gerekirse yapılabilecek çok da bir şey yok. Sistemi kökünden değiştirmek zor. Ne de olsa hepimiz bir şekilde içindeyiz. Ama yine de küresel bir varlık vergisi koymanın, yoksulluk ve eşitsizlik hakkında farkındalık yaratmanın, satın alma tercihlerimizi değiştirmenin fark yaratabileceğini vurgulamak gerek. Yardım da gerekli fakat yeterli değil.
Bana öyle geliyor ki çare aramak ahlaki sorumluluk olduğu kadar siyasi bir zorunluluk da. Çünkü konuyu yakından takip edenler bu denli büyük bir adaletsizliğin popülizme, aşırı sağın yükselişine, dolaysıyla da istikrarsızlığa, krizlere ve hatta savaşlara yol açabileceğini söylüyor.
İyi ve olabildiğince mutlu bir Pazar günü dileğiyle…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.06.2025
11.05.2025
12.02.2025
29.01.2025
8.01.2025
25.12.2024
15.12.2024
27.11.2024
6.11.2024
20.10.2024