Roni MARGULIES

Kim modern, kim değil
6.08.2011
3624

“CHP modernleşmeci ama muhafazakâr, AKP ise gelenekçi ama modern bir partidir.”

Bu cümle, Kırklareli Üniversitesi’nden Besim Dellaloğlu’nun AltÜst dergisi için gönderdiği yazıda gözüme çarptı. İş çok, en başta da şu anda okumakta olduğunuz yazıyı yazmam gerek, dergiyle uğraşmanın zamanı değil. Eylülde çıkacak dergi, acelesi yok. Ama dayanamadım, tashih yapma bahanesiyle yazıyı bir solukta okudum.

İyi yazı böyle olur: okudukça kafamda bin türlü konu açtı, epeydir düşündüğüm bir dizi fikri geliştirme isteği doğurdu içimde.

Önce, “modernleşme” ile “modernlik” arasındaki fark:

Modernleşme siyasal bir projedir. Modernlik ise toplumsal bir süreçtir.

Batı, bu anlamda, modernleşmemiştir. Modernlik, bizatihi Batı’nın Rönesans, Reform ve Aydınlanma’dan yola çıkarak geçirdiği toplumsal süreçlerin adıdır. Modernliğin arkasında sınıflar, toplumsal özneler ve onların çıkarları, arzuları, hırsları vardır.

Modernleşme ise bizim gibi ülkelerin, yani modernliğin kıyısında yaşayan toplumların modernliğe verdiği bir tepkidir. Modernleşme hissiyatı bir ‘geri kalmışlık’, bir ‘gecikmişlik’, hatta bir ‘yenilgi’ bilincidir. Bu nedenle bizim modernleşme geleneğimizin temel sorusu genelde devletin nasıl kurtulacağı olmuştur.

Bizde modernleşmenin temel yaklaşımı devletin ihtiyaçlarına göre toplumu düzenlemek olmuştur. Yani modernlikte toplumsal siyasala yön verirken, modernleşmede siyasal toplumsalı yönetmeye çalışmıştır.”

Modernlik sürecini yaşayan toplumlarda, kimse çıkıp “Biz şöyle şöyle yaşamalıyız, çünkü modern olmak bunu gerektirir; şöyle giyinmeli, şöyle müzik dinlemeliyiz, yoksa modern olamayacağız, haydi arkadaşlar, lütfen!” demez. O giyimi, müziği, yaşam tarzını ve kültürü toplum kendisi üretir.

“Modernleşme” projesinde ise, birileri “modern” olmak gerektiğine karar verir, “modern” tanımını yapar, “Haydi, modernleşiyoruz, hoop uyumayın!” der. “Lütfen” demeyi ihmal eder, “Fes giyeni, saz dinleyeni, köylülük edeni, ortalık yerde dindar dindar davrananı fena yaparım haa!” der. Lütfen diyerek olmaz zaten, çünkü modernleşmesine karar verilen kalabalığın hiç böyle bir derdi ve niyeti yoktur.

Peki, “modern” tanımını yapanlar nasıl yapar bunu? Çok basit, Fransa’ya, Almanya’ya bakarlar (fazla bakmalarına gerek de yoktur, çoğu oralarda okumuş, oraların kültürünü, yüzeysel bir düzeyde de olsa, şöyle bir görmüştür). İşte, modern orada olandır. Demek ki, biz de öyle olmalıyız.

Ellerinde olsa, mevcut halkın fiziksel görünümünü de değiştirmek isterler, modern olmak tercihan sarışın, mavi gözlü, uzun boylu olmayı gerektirir çünkü. Ama bu (en azından Anadolu topraklarında) biraz zordur. Gerçi CHP’li kadın milletvekilleri arasında sarışın olanlar az değil; demek ki bu alanda bile modernleşmek mümkün olabiliyormuş!

CHP modernleşmeci-muhafazakâr bir parti, çünkü modernliğe direniyor, modernleşmeyi muhafaza etmeye çabalıyor, modernleşmenin iktidar yapısını savunmaya çalışıyor. Hâlâ.

AKP gelenekçi-modern bir parti, çünkü geçmişin, geleneğin değerlerine daha duyarlı olmasına rağmen, modernliği temsil eden toplumsal sınıfların üzerinde yükselmeyi başarıyor.

“Türkiye’nin modernliğinde, büyük ihtimalle kadınların bir bölümünün başları örtülü olabilecek. Lahmacun seven insanlar viskiden de haberdar olabilecek. Bu ikisini birarada tüketip tüketmemek onların bireysel seçimleri olacak. Bu memleketin modernliğinin kokoreçten vazgeçmeyeceği açık. AB ne derse desin.. Bir kısmımız Türk kahvesinden vazgeçmeyecek. Üstelik milliyetçi, muhafazakâr olduğumuz için değil, sadece sevdiğimiz için. Ama bütün bunlar bizim modernliğimizi engellemeyecek. Simit sarayları Türkiye’nin modernliğinin temel fast-food kurumlarından biri olmaya devam edecek. Bu memleket kendisi olarak da modern olabileceğini anladı artık.

Ve bu modernlik ne sadece Kemalizm’in yenilgisi ne de siyasal İslam’ın başarısı. Türkiye modernliği, Kemalizm’in ufkundan da, siyasal İslam’ın ufkundan da farklı bir ufuk üretiyor.”

Bu hikâyenin bana en acıklı gelen yanlarından biri de şu: Tüm bu modernleşme projesi boyunca, solcu olmak, proje sahiplerinden yana olmak anlamına gelmiş, projeye maruz kalanlardan yana olmak değil!

Ve böyle yapanları hâlâ “solcu” ve “ilerici” zannedenler var!


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar