Vahap COŞKUN
Ahmet Davutoğlu, 20 ay başbakanlık yaptı. Bu süre zarfında ülke siyasi, sosyal ve ekonomik birçok badire atlattı. Buna rağmen siyasi istikrar korundu. Ekonomik göstergeler bozulmadı. Yatırımlara devam edildi.
Tüm bu hercümercin içinden geçerken ülkede iki büyük seçim yapıldı. Her iki seçimde de Davutoğlu, partisini birincilik kürsüsünde tuttu. 1 Kasım’da % 50 oy alarak AKP’nin genel seçimlerindeki en yüksek oranına ulaştı. Son yapılan anketler partinin oy oranının daha da yukarılara tırmandığına işaret ediyor.
Şimdi durup serinkanlı bir şekilde düşünelim: Bir, bugün herhalde Davutoğlu’nun başarısız olduğunu iddia edebilecek tek bir kişi bile yoktur. Parti, Davutoğlu’nun yönetiminde zirve günlerini yaşıyor.
İki, Davutoğlu hakkında bırakın bir yolsuzluk iddiasını bir yolsuzluk iması dahi bulunmuyor. Yüce Divan’a gidip de mahkûm da olmadı. Aksine göreve geldiğinden bugüne siyasetin finansmanının şeffaflaşması için gayret ettiğine herkes şahit. Yani kimse bu mevzuda ona “kaşın üstünde gözün var” diyemez.
Üç, Davutoğlu herhangi bir seçime girmiş de kaybetmiş değil. Davutoğlu ne genel seçimlerde diğer partilerin altında kaldı, ne de bir kongrede rakibine geçildi.
O halde Davutoğlu neden gitti? İçerde ve dışarıda partisinin hukukunu korumuş, tabanını büyütmüş ve seçmenlerinin yarısının teveccühünü kazanmış bir genel başkan niye daha seçim zaferinin üzerinden altı ay geçmemişken koltuğunu bırakmak zorunda kalır? Bunun birbiriyle bağlantılı iki nedeni var:
İlki, Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğunda koltuğu Davutoğlu’na devretmişti. Bunun Erdoğan için bir tercih değil, bir zorunluluk olduğu kanısındayım. Nihayetinde kısa bir süre sonra yapılacak bir seçim vardı ve genel başkan olacak şahsın da hem toplum ve hem de AKP tabanı tarafından kabul edilmesi gerekiyordu. İsmi geçen adaylardan bu hasletlere sahip tek kişi Davutoğlu’ydu. Ne en çok sözü edilen Binali Yıldırım’ın, ne de başka bir ismin Davutoğlu’yla boy ölçüşmesinin imkânı yoktu. Erdoğan bunu göz önünde bulundurdu, doğru bir tercih yaparak Davutoğlu’nda karar kıldı.
“Emanetçi Başbakan”
Erdoğan, makamı Davutoğlu’na bırakırken “Emanetçi bir başbakan istemiyorum”ifadesini kullandı. Ne var ki bu Erdoğan’ın genel düşüncesini yansıtmıyordu. O, halk tarafından seçilmesinin verdiği demokratik meşruiyete de dayanarak, gerek ülkenin ve gerek partinin kadrini belirleme yetkisinin daima kendi elinde olması gerektiğini düşünüyordu. Son söz her halükarda kendisinde olmalıydı.
Biri “Başbakan” ve “Genel Başkan” sıfatı taşıyabilirdi ama bu onun gerçekten de“Başbakanlık” ve “Genel Başkanlık” yapacağı gelmiyordu ve gelmemeliydi. Bir başka ifadeyle Erdoğan’ın kafasında bir “Gül-Erdoğan” tarzı bir ilişki yoktu. O, “Putin-Medvedev” benzeri bir yapılanmayı istiyordu.
Ancak ortada çok temel bir sorun vardı: Doğru, Erdoğan bir Gül değildi. Lakin Davutoğlu da bir Medvedevliğe gönül indirecek bir portre değildi. Bu sebeple aralarında zaman içinde bir maraza çıkmamasının bir olanağı yoktu. Çıktı da. Bugün medyaya bakın, Erdoğan ile Davutoğlu arasında görüşlerin ayrıştığı yirmiye yakın konu sıralanıyor. Evet, bunların kahir ekseriyetinde Erdoğan’ın dediği oldu ama herkes iki aktörün meselelere çok farklı yaklaştığını gördü. Davutoğlu, sınırlı ve –bana göre yetersiz- olsa da yönetime kendi rengini vermeye çalıştı. Her ne kadar “kardeşlik hukuku” denilerek her ne kadar dozu düşürülmeye çalışılsa da, bu ayrılıkların günün birinde tarafları bir yol ayrımına götüreceği belliydi.
İlkiyle bağlı olarak ikinci bir neden de, başkanlık sistemine atfedilen değerle ilgilidir. Erdoğan, başkanlığı bir “olmazsa olmaz” olarak gördü. Başbakan’dan beklentisi, kendi yaklaşımına uygun olarak, partiyi bütün varlığıyla başkanlık sistemi için mobilize etmesiydi. Fakat Davutoğlu böyle bir tavır göstermedi. Evet, sorulduğunda başkanlığı savunmakla birlikte başkanlığın da sonuçta diğerleri gibi bir hükümet sistemi olduğunun altını çizdi. Ona göre, daha öncelikli ve önemli olan hak ve hürriyetlerin teminat altına alınması ve yasama-yürütme-yargı arasında kontrol ve dengelerin yerleştirilmesiydi. Bunlar gerçekleştirildiğinde hükümet sisteminin adı tali bir mevzuya dönüşürdü. Dolayısıyla Davutoğlu için başkanlık, bir “ölüm-kalım” sorunu değildi.
Taca çıkarılan milli irade
İpler bu ayrılıklar yüzünden koptu. Tabi koparken de AKP’nin söylemini oluşturan birçok kavramı da zedeledi. Mesela, “milli irade” bunlardan biri. Eğer mili iradenin belirleyiciliği tartışma dışıysa, o zaman arkasında 23 milyon rey bulunan Davutoğlu’nun gönderilmesi nereye konulacaktır? Davutoğlu, gitmenin kendi tercihi olmadığını söyledi. Keza onun halkın isteği ile gittiği de söylenemez. Yaşananların AKP seçmenin tasvip ettiği bir manzaraya denk düştüğü de iddia edilmez. Özü itibariyle meydana gelen; halkta karşılığı olan ama delege gücü bulunmayan bir liderin tasfiyesi, milli iradenin taca çıkarılmasıdır. Bu itibarla AKP’lilerin artık “milli irade” derken daha dikkatli olmaları gerekir.
Hülasa, Davutoğlu’nun başını yiyen, başarısız olması değil, başarılı olmasıdır. Ayrı bir siyasi aktör olarak liderlik zeminin güçlendirmesi ve bunun da Erdoğan tarafından bir tehdit olarak algılanmasıdır. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte bir daha böyle bir tehdidin meydana gelmesine izin vermeyecek bir yol takip edilmeye çalışılacaktır. Bunun koordinatlarını ise, Erdoğan’ın eski metin yazarı olan AKP milletvekili Aydın Ünal verdi.
Zayıf Başbakan
Ünal’a göre, Erdoğan-Davutoğlu tecrübesi “güçlü Cumhurbaşkanı, güçlü Başbakan” formülüyle Türkiye’nin iyi idare edilmediğini gösterdi. Cumhurbaşkanının da, Başbakanın da güçlü olması iyi sonuçlar doğurmadı. Bu nedenle “Bundan sonra gelecek başbakanın profili daha düşük olacak.” Bu yeni terkipte, Erdoğan şimdikinden daha etkin bir rol üstlenecek ve “Fiili olarak oluşan durum bundan sonra da devam edecek. Türkiye açısından daha sağlıklı olacak.”
Yani Başbakanlık, düşük profilli bir emanetçiye teslim edilecek. Bütün politikaları Beştepe belirleyecek, Çankaya’ya düşen bunları herhangi bir itirazı dillendirmeden uygulamak ve başkanlığın kampanyasını yürütmek olacak.
Peki, buna halk ne diyecek? Emanet kaftanını giymeye hazırlananlara bir gerçeği hatırlatmak lazım: Yakın geçmişteki tecrübeler gösterdi k, halk ne düşük profilli siyasetçileri sever, ne de emanetçileri.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025
28.03.2025
19.03.2025
16.03.2025