Alper GÖRMÜŞ
Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’in ülkesinde yaşayan Müslümanlara yönelik kanlı terör saldırısı karşısında takındığı tavır, benzer durumlarda Batılı (Hıristiyan) ya da Müslüman politikacıların takındıkları tavırdan köklü bir kopuşu temsil ediyor. Bu özelliğiyle Ardern’in öncülük ettiği tutumu alkışlamakla yetinmemeli, anlamı üzerinde daha fazla mesai harcamalıyız.
Yeni Zelanda örneğinden önce bizim tanık olduğumuz davranış modellerini kabaca şöyle özetleyebiliriz:
Terör saldırısı kendilerini Müslüman olarak niteleyen kişilerce Batılılara (Hıristiyanlara) karşı gerçekleştirilmişse, istisnalar hariç Batılı politikacılar faturayı doğrudan doğruya İslam dinine çıkarırlar, bu da Müslümanların tamamını dışlayan daha geniş bir politik tavra dönüşürdü.
Yok, tersine, terör saldırısı Hıristiyanığı ve beyaz ırkı temsil ettiklerini söyleyen birileri tarafından Müslümanlara karşı gerçekleştirilmişse, istisnalar hariç Müslüman politikacılar faturayı topyekûn “Batı”ya çıkarırlar, bu da Batılıların tamamını düşmanlaştıran daha geniş bir politik tavra dönüşürdü.
Batılı ya da Müslüman siyasetçilerin kısmen ideolojik, kısmen de iç politikaya yönelik pragmatik hesaplardan kaynaklanan bu türden kutuplaştırıcı siyasetleri sürdürebilmelerinin temel bir koşulu vardı: Temsil ettikleri halkların dinlerinin ya da kültürlerinin, karşı taraftaki siyasetçiler tarafından aşağılanmasının ve dışlanmasının artarak devam etmesi...
Yani dinler ya da kültürler arası çatışmanın alanının genişletilmesi için baş vurulan entrika basitti fakat tıkır tıkır işliyordu. Bu basit entrikanın balonu, en az onun kadar basit başka bir tutumla patlatılabilirdi, fakat her iki tarafın siyasetçileri esasen karşılıklı husumetten ve kutuplaşmadan beslendikleri için bu balonu patlatmaya hiçbir zaman yeltenmediler. Ta ki Yeni Zelanda’daki korkunç terör saldırısına ve ülkenin başbakanının o basit tutumu sergilemesine kadar...
Erdoğan yine öfkeyle kalktı ama...
Serbestiyet’teki son yazımda, Müslüman bir ülkenin lideri olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yeni Zelanda’daki terör olayına önce yukarıda özetlediğim şablonun çerçevesi içinden çok sert ve kutuplaştırıcı bir tepki verdiğini fakat bunu sürdüremediğini söylemiştim.
O yazıda somut ricat belirtisi olarak Erdoğan’ın Washington Post için kaleme aldığı makalede bir cümleyle de olsa Ardern’in tutumunu övmesiyle Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın “yanlış anlaşıldık” mealindeki açıklamasını tanık göstermiştim... Fakat Ardern’in tutumu öyle bir etki yaratmıştı ki, Erdoğan’ın onunkiyle taban tabana zıt ilk tepkisini unutturmak için bir hamle daha geldi. Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın İstanbul’daki olağanüstü toplantısında Yeni Zelanda Başbakanı’na, hükümetine ve halkına bir kez daha teşekkür etti. Erdoğan’ın bu son toplantıda kullandığı dille başlangıçta kullandığı dil arasında dağlar kadar fark vardı ve bu fark hiç şüphesiz Ardern’in eşsiz siyasi performansı tarafından sınırlanmış bir dildi.
Saldırı başka bir ülkedeki Müslümanlara yönelik olarak gerçekleştirilseydi ve o ülkenin siyasetçileri bildiğimiz düşük profilli kınama cümleleriyle olayı geçiştirselerdi, Cumhurbaşkanı Erdoğan hiç şüphesiz birkaç gün içinde üslubunda bu kadar yüksek dozda bir iskonto yapmak zorunda kalmayacaktı.
Peki, Erdoğan gibi “beka” temelli bir seçim kampanyası yürüten, yani “Müslüman düşmanı Batı” söylemine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyan bir lideri bile böyle bir ricata zorlayan politik tavrın altını daha kalın çizgilerle çizmek gerekmiyor mu? Aklımdaki kalın çizgiyi bir soruyla ifade etmeye çalışayım: Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’in Müslümanlara yönelik terör saldırısına karşı ortaya koyduğu özgün ve etkili tavrın onun adıyla kavramsallaştırılması münasip olmaz mı?
Ben bu soruya “olmaz olur mu” diye cevap veriyorum ve nâçizâne öneriyorum: “Ardern aynası...”
Kavramın açılımı için de önerim şöyle: Olumsuz kutuplaştırıcı tutumların kemikleştiği koşullarda ortaya çıkan ve kendisinden yansıyanlarla mevcut ezberlerin sürdürülebilmesini zora sokan yeni, özgün ve olumlu bakış açısı ya da tavır.
“Ardern aynası”na bakıp da kendine çeki düzen vermek zorunda kalanlar, başta Erdoğan olmak üzere sadece Müslüman siyasetçiler değil... Bundan sonrasındaki benzer saldırılarda Batılı siyasetçiler de “Ardern aynası”ndan yansıyanları hesaba katmak ve çok daha samimi tepkiler vermek zorunda kalacaklar.
Sadece siyasetçiler değil, halklar da etkilenecek
“Ardern aynası”ndan yansıyan karşılık beklemeyen, anlayış dolu âlicenap tavır kendi ülkelerinin siyasetçilerinin dolduruşuna gelmeye açık halkların ruh hallerini de etkileyecek. Mesela, kendi ülkesindeki Yahudi sinagoglarına karşı gerçekleştirilen terör saldırılarında kendi tepkisizliğine hiç bakmaksızın, “Batılı siyasetçiler IŞİD saldırılarında yürüyüş yapıyor ama Müslümanlara karşı terör eylemlerini protesto için bir şey yapmıyorlar” diye sızlanmak o kadar kolay olmayacak.
Tabii, yukarıda da değindiğim gibi, “O olayda yürüyen fakat bu olayda yürümeyen” Batılı siyasetçilerin işi de “Ardern aynası” karşısında hiç kolay olmayacak bundan böyle.
Öncelikle kimin hakkını savunmalı?
Kanaatimce Ardern’in tavrı, politik düzeyin ötesinde, daha felsefî hak, eleştiri ve özgürlük sorunları bağlamında da ezberlenmiş bakışlardan bir kopmayı temsil ediyor.
Tam bu noktada yıllar önce T24 için kaleme aldığım “Öncelikle kimi eleştirmeli, öncelikle kimin hakkını savunmalı?” başlıklı yazı aklıma geliyor.
Orada, Türkiye’nin aşırı ölçülerde kutuplaşmış ortamında her kutbun sadece kendi haklarına odaklanması, buna karşılık eleştiriyi sadece karşı kutba yöneltmesi durumunda neden hiç kimsenin haklarının sigorta altında olamayacağını tartışmış, şöyle yazmıştım:
“Aşırı ölçülerde kutuplaşmış toplumların ‘hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır’ bireylerinden hiç değilse bir bölümü önceliği ‘eleştiri’de kendi dünyasına, ‘hak savunusu’nda ise başka dünyalara vermiyorsa, o toplum deli gömleği giymiş bir toplumdur. (...) Böyle bir toplumun, içinde bütün bireylerin özgürce yaşayabilecekleri bir topluma evrilmesi mümkün müdür? Değildir elbette.”
Altı yıl önce laik-muhafazakâr kutuplaşması bağlamında baş vurduğum bu cümleler, küresel çapta Müslüman-Batı (Hıristiyan) kutuplaşması bağlamında da geçerlidir. Ve Ardern, böyle bir dünyada “önceliği ‘eleştiri’de kendi dünyasına, ‘hak savunusu’nda ise başka dünyalara” vererek yine benzersiz bir profil çiziyor.
İçselleştirilmesi çok zor fakat olmazsa olmaz bir tutumdan söz ediyoruz burada: Kendi kültürünün içinden çıkan kötülüğe, başka bir kültürden çıkan kötülükten daha yoğun bir eleştiri getirmekten; başkalarına yapılan bir haksızlığa, kendinden olana yapılan haksızlıktan daha büyük bir tepki vermekten söz ediyoruz...
Görüldüğü gibi Ardern aynı zamanda hak savunuculuğunun parametrelerini de yeniden belirliyor ve öncü bir hak savunucusu olarak temayüz ediyor. Belki buradaki öncülüğü politik düzeydeki öncülüğünden bile daha değerli sayılmalı.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025