Bülent KORUCU

Hakan Fidan’ın hayalindeki MİT bu muydu?
21.02.2014
1746

 Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) müsteşarı olduğunda teori ile pratiği meczedebilecek bir isim olarak heyecan uyandırmıştı. ‘Reform paketiyle geliyor’ haberleri yapılmıştı.

İstihbaratı çalıştığı yüksek lisans tezindeki “Dışarıdan ve bağımsız bir denetleme ve performans gözetimi geleneği, Türk sistemi için de başlatılmalıdır. Bu yalnızca, demokratik cumhuriyetin değil; güçlü ulusal güvenlik yapısının korunması için de gereklidir.” cümlelerinin altı bilhassa çiziliyordu. Tahmin edebileceğiniz üzere Hakan Fidan’dan bahsediyorum. Yaklaşık 10 yıl önce kaleme alınan tezdeki eleştiriler bununla sınırlı değil. Fidan, MİT’in bir iç güvenlik örgütüne dönüştüğünü ve zamanın ihtiyaçlarını gidermekten çok uzak olduğunu anlatıyor ve “Eğer ayrı bir dış istihbarat örgütü olsaydı, Türk dış politikasının uygulanması ve oluşturulmasında daha başarılı olunurdu. İç tehditler, MİT’in birinci önceliğini güvenlik istihbaratına ağırlık vermesini gerektiriyor. O zaman dış politikada, politik, ekonomik, teknolojik istihbarat ve değerlendirme ne olacak? Türkiye’nin, dış, ekonomik ve askerî politikalarını formülize etmek (hatta bazen uygulamak) için, gerekli istihbaratı sağlayacak bir istihbarat teşkilatına ihtiyacı vardır. MİT’in güvenlikle birlikte dış/stratejik istihbarat da ürettiği düşünülür. Aslında, MİT, ABD’nin FBI, Britanya’nın M5’i gibi bir iç güvenlik istihbaratı haline dönüşmüştür. Bunlar genellikle kendi ülkeleri içinde operasyonlar düzenleyen kuruluşlardır.” diyor.

    AK Partili iki milletvekilinin verdiği kanun teklifi tam bir hayal kırıklığı. Normal şartlarda yukarıdaki cümlelerin yazarının da aynı görüşte olması gerekir. Ama burası Türkiye, pek çok insanın koltuğa oturmadan önceki görüşleriyle sonrakiler pek uyuşmuyor. Neyse konumuz Hakan Fidan değil, Meclis’te apar topar kanunlaşması beklenen MİT yasa teklifi. Bu haliyle kanunlaşırsa Anayasa’ya aykırılık rekoru kırılabilir. Basın özgürlüğünden kişisel verilerin gizliliğine, oradan kanun önünde eşitlik ve idarenin yargı denetime açık olma zorunluluğuna kadar bir dizi ihlal söz konusu.

    Evvela şunu söylemek lazım: Denetlenebilir olmak şartıyla güçlü istihbarat teşkilatına kimsenin itirazı olmaz. Tabii ki küresel oyuncularla rekabet edecek imkân ve donanım bizim örgütümüzde de olsun. Ama Meclis’e sunulan teklif, Fidan’ın da şikâyet ettiği iç güvenlik örgütü olma özelliğini artıracak. Dokunulmazlık zırhıyla birlikte ‘muhaberat’ diye ünlenen üçüncü dünya ülkeleri teşkilatlarından biri haline gelecek. Fidan’ın ‘dışarıdan ve bağımsız bir denetleme ve performans gözetimi’ talep ettiği MİT, yargı denetiminin bile imkânsız denecek ölçüde zorlaştırıldığı bir zırha bürünüyor. Zaten bütün personeli için cezaî takibat başbakanın iznine bağlanan MİT, yeni koruma çemberlerine kavuşuyor.

    “Cumhuriyet savcıları, MİT görev ve faaliyetleri ile mensuplarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikâyet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde MİT ile temasa geçerler. Konunun MİT’in görev ve faaliyetlerine ilişkin olduğunun anlaşılması veya belgelendirilmesi üzerine adlî yönden başkaca bir işlem yapılmaz ve herhangi bir koruma tedbiri uygulanmaz.” 26. maddeye eklenen bu fıkra ile yetki başbakandan da alınarak doğrudan kurumun kendisine veriliyor. İzne bağlı yargı, demokrasilerde nakisa sayılan istisnadır; hele de izni kendi eline verilen kurum düşünülemez bile.

    Aynı maddeye konulan şu fıkra ‘yok artık’ denecek cinsten: “İsimsiz, imzasız, adressiz yahut takma adla yapıldığı anlaşılan ya da belli bir olayı ve nedeni içermeyen, delilleri ve dayanakları gösterilmeyen ihbar ve şikâyetler cumhuriyet savcılarınca işleme konulmaz.” MİT’le ilgili ihbarların bir iddianame gibi olması öngörülüyor. Delil, dayanak ve nedenlerini şamil bir ihbarı alan savcı hiç durmasın giriş yazısıyla mahkemeye başvursun! Böyle ihbar nerede görülmüş? Ayrıca bu kadar korunaklı ve aşırı yetkili bir istihbarat örgütünü ihbar ederken kim adını, soyadını ve adresini yazar? En doğru bilgiyi de yazsan adın soyadın ve adresin yoksa işleme konulmayacak. Aslında ‘MİT hiçbir hal ve şartta yargılanamaz’ deyip bitirseler, sözü bu kadar uzatmasalar olurmuş. Bütün aşamaları geçip yargılanma noktasına gelenler için ise Ankara’da özel mahkeme tahsis ediliyor. Suçu, Hakkâri’de ya da Edirne’de işleseniz de Ankara’daki ayrılmış mahkemede yargılanacaksınız. Bu imtiyaz kimde var? Yüksek Mahkeme’de yargılananlar hariç, herkes suçun işlendiği yer mahkemesinde yargılanıyor. ‘Aynı konuya ilişkin yeniden soruşturma yapılamaz’ cümlesi ise ayrı garabet. Hükmü kesinleşmiş insanların yeniden yargılanması için formül arayanların, soruşturmaya kısıtlama getirmesini anlamak mümkün değil. Yürürlükteki kanunun 28. maddesindeki değişiklikle, MİT’in taleplerini yerine getiren üçüncü şahıslara ‘hukukî ve cezaî sorumsuzluk’ getiriliyor. Bizim sistemimizde bu derece sorumsuzluk sadece cumhurbaşkanına veriliyor. Sivil vatandaşları MİT’in kurşun askeri yapılıyor; itaat edene dokunulmazlık, etmeyene ceza veriliyor.

    Teklifin önemli sakıncalarından biri de fişleme ve kişisel verilerin kullanımına kanunî kılıf uydurması. Özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunması, Anayasa’da ayrı ayrı düzenlenmiş önemli haklardan. Teklifin “Kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamındaki kurum ve kuruluşlar ile diğer tüzel kişiler ve tüzel kişiliği bulunmayan kuruluşlardan bilgi, belge, veri ve kayıtları alabilir, bunlara ait arşivlerden, elektronik bilgi işlem merkezlerinden ve iletişim altyapısından yararlanabilir ve bunlarla irtibat kurabilir. Bu kapsamda talepte bulunulanlar, kendi mevzuatlarındaki hükümleri gerekçe göstermek suretiyle talebin yerine getirilmesinden kaçınamazlar.” maddesi açıkça anayasa ihlali. Mevcut kanunda daha dar kapsam var ve yazılı talep şartı bulunuyor. Yazılı talep kontrol ve suiistimalin önlenmesi adına önemli. Yeni halinde ise doğrudan alma, iletişim sistemlerine girme gibi kontrol ve denetlenmesi imkânsız yetkiler veriliyor. Önlemeye çalışanları ise etkisiz bırakacak tedbirler alınıyor. Bankacılık Kanunu’na tabi ticarî sırların kullanıma açılması ekonomik sakıncaları da barındırıyor. Yıllık 65 milyar dolar cari açık veren ve yurtdışında para bulamadığında ekonomisini döndürme sıkıntısı yaşayan bir ülkeyiz. Ticarî sırların kanunla istihbarat örgütüne sunulduğu ülkeye kimse para getirir mi?

    Basın özgürlüğünü sınırlayan maddeler ayrı bir yazı konusu olacak boyutta. Reza Zarrab’ın ilişkilerini rapor eden ve Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından varlığı teyit edilen MİT raporunu yayınlamak suç haline geliyor. Devletin güvenliği ile ilgili belgeleri elde etmek ve açıklamak Ceza Kanunu’nda zaten var. Buraya dar kapsamlı düzenlemeler yine alınabilir. Fakat böylesine ucu açık ve ağır ceza öngören madde basın hürriyetini bitirir.

    Bugüne kadar Türkiye Malezya olur mu, tartışmalarını geride bıraktık. Artık Suriye olur mu, riskini konuşma zamanı.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar