Ceren KENAR
Aziz Nesin'in romanından sinemaya aktarılan ve çocukluğumda defalarca izlediğim Zübük'ten çocuk aklıma kazınan iki mesaj vardı. Birincisi siyasetin kötü bir şey olduğu idi. Adını tam koymak gerekirse, özellikle sağ siyasetin doğası gereği popülist, ilkesiz ve hatta aşağılık bir uğraş olduğu idi. Filmin ana karakteri İbrahim Zübükzade, kişisel kariyeri ve oy için her türlü dalavereyi yapabilecek bir siyasetçiydi. Mesele yalnızca Zübükzade'nin siyasetinin içeriği değildi. Zira filmde Zübükzade sadece sığ, çapsız ve kötü bir siyasetçi değildi, aynı zamanda karısını aldatan, hatır ve vefa gibi insani değerlerden nasibini almamış kötü bir insandı. Filme dair herkesin aklında kalan ilk tema (sağ) siyasetçinin ve siyasetin kirli olduğuna yönelikti. Zübük filminin 1980 darbesinden çok kısa bir zaman sonra çekilmiş olması (ilk gösterim tarihi 13 Haziran 1981) filme hakim olan “sivil siyaset doğası gereği kötüdür” anafikrinin o dönemin siyasi şartları ile olan ilgisini de göstermesi açısından sanırım “manidardır”.
Filme dair benim hafızamda yer eden ikinci önemli anektod ise, Zübükzade'nin kasabaya okul yaptırmak isteyen iyi eğitimli, aydın, terbiyeli siyasi rakibine karşı, cami yaptırma ısrarıdır. “Cami mi, okul mu?” polemiği bu ülkede uzun yıllar sol, seküler ve Kemalist siyaset tarafından tüketilmiş, çiğ bir siyaset malzemesidir. Öncelikle bu tartışma elmalar ve armutların mukayesesidir. Zira bir yanda, devlet yakın bir tarihe kadar özel girişimlerin eğitim sektörüne girmesini engellemiş ve eğitimi aslen kendi sorumluluğu olarak görmüştür. Diğer yanda devlet cami yapımına maddi destek sağlamamaktadır. Dolayısıyla bir siyasetçinin devlet imkanları üzerinden cami yapımını, okul yaptırmaya tercih eden bir programı olması zaten mümkün olamaz. İkinci olarak, (b) ilim tarihi medrese geleneğinden gelen bir kültürde, cami ve okulun birbirine alternatif ve hatta zıt kutuplar olarak sunulması ve bu sahte ikiliğin alıcısının bu kadar çok olması, Kemalist indoktrinasyonun bir zaferidir. Üçüncü olarak camiyi sağ siyasetin alanında gören bir Türkiye'de din-devlet ilişkisinin gerçek dinamiklerini örten bir çarpıtmadır.
Türkiye'de din ve devlet ilişkisinin merkezinde duran kurum Diyanet İşleri Başkanlığı'dır. 1924 yılında kurulan Diyanet, bir Cumhuriyet projesidir. Kuruluş amacı devletin resmi İslam anlayışını kitlelere dayatmak ve camileri kontrol altında tutmaktır. Yani aslında camileri siyaset malzemesi yapan İbrahim Zübükzade değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucularıdır.
Bir noktayı aydınlatarak başlamakta fayda var. Devletin dini faaliyetlere sponsor olması Türkiye'ye özgü değildir. Hatta neredeyse genel bir normdur. Din ve devlet işlerinin tamamen ayrıldığı vakalar nadirdir (bu anlamda en önemli örnek ABD'dir). Batı demokrasileri de dahil olmak üzere, neredeyse tüm devletler dinin regüle edilmesine dahil olurlar. Bazı Batı ülkelerinin “resmi” kiliseleri vardır. Avrupa'da birçok ülkede kamu fonları dini hizmetleri finanse eder. Örneğin, laikliğin kalesi Fransa'da Katolik okullarının %80'ni devlet fonları tarafından desteklenir. Veya Danimarka gibi ülkelerde devlet direkt olarak “resmi” kiliseyi finanse eder. Dünyada yüzden fazla ülkede, dini faaliyetlerin izlenmesinden sorumlu devlet kurumları vardır.
Bu anlamda, Türkiye devletinin dini hizmetler için bütçe ayırması istisna değildir. Benzer şekilde Diyanet de Türkiye'ye özgü bir kurum değildir. Ancak Türkiye'de din-devlet ilişkilerini istisnai kılan başka bir unsur vardır. Bu da Diyanet üzerinden, Türkiye'de devletin dini üretimi tekeline almasıdır. Türkiye'de yasal olarak tüm imamların devlet memuru olmak zorunda olması Türkiye'ye özgü bir garabettir.
Türkiye'de Kemalist devlet aklı bir yandan Diyanet üzerinden, devletin resmi ve ayrıcalıklı dinini İslam olarak belirlemiş, diğer yandan aynı kurum üzerinden dini faaliyetleri tamamen kendi kontrolü altına almayı hedeflemiş ve devletten bağımsız dini faaliyetleri yasaklamıştır. Türkiye'yi laiklik açısından tuhaf bir vaka kılan bu çarpıklıktır.
Bu anlamda, Türkiye'de laiklik tartışmaları aslen bu alanda yapılmalıdır. Üniversitelerde veya kamu kurumlarında başörtüsü serbestiyeti laiklik prensibine halel getirmez, ancak bütün imamların devlet memuru olmak zorunda olması getirir.
Diyanet'e ilişkin tartışmalarda bazı İslamcı, liberal ve solcu aydınlar işin biraz kolayına kaçıp, bu meseleye kökten bir çözüm olarak Diyanet'in kapatılmasını önerir. Bu fikir kısa vadede ne uygulanabilir bir öneridir, ne de toplumsal barışa katkı sunar.
Diyanet'in kademeli olarak reforme edilmesi, küçülmesi ve özerkleşmesi ise öncelikli bir gündem maddesi olmalıdır. Türkiye'de dini faaliyetlerin devletten bağımsız olabilmesinin önü açılmalı ve bu anlamda din alanı sivilleşmelidir.
Bunun yolu ise (Türkiye'de laikliğin önündeki en büyük engellerden biri olan) 30 Kasım 1925 tarihli Tekke ve Zaviyelerin yasaklanmasına ilişkin kanunun yürürlükten kaldırılmasından geçer...
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.02.2017
5.02.2017
4.02.2017
27.06.2017
26.06.2017
21.06.2017
7.02.2017
5.02.2017
2.02.2017
30.05.2017