Fehmi KORU
8 Ekim 2016
Türkiye yakın tarihinin en hâin olayını 15 Temmuz gecesi yaşadı. Hâin, çünkü ‘darbe girişimi’ en beklenmeyen yerden geldi.
Devletin kurumları içerisinde de varlığı bilindiği halde göz yumulan bir dini grup fena halde işin içindeydi.
Demokrasi içerisinde kendisine ayrılan alanda siyasi mücadele vermek yerine, ülkemizde daha önce dört kez denenmiş ve zamanında o grubun kendisinin de şiddetle kınadığı ‘demokrasi-dışı’ ve başarılı olsaydı demokrasiye son verecek bir yöntem denendi.
Başarılı olmaması ülkemizin şansıdır.
Tedbir var, tedbir var…
Sonrasında yaşananlar benzer bir girişimin bir kez daha tekrarlanmasını engelleme amaçlı tedbirlerdir.
Öyle olması gerekir.
Peki öyle mi oluyor?
Aslında tedbir konusunda karar-verici mevkilerde bulunan siyasiler, güvenlik bürokrasisi, alınan tedbirleri uygulamakla görevli yargı ve Emniyet mensupları kendi çevrelerinde konuşulanlara kulak verseler, en yakınlarına kadar erişen yanlış örneklerle ilgilenseler yukarıdaki soruma gönül rahatlığı içerisinde “Evet, öyle oluyor” cevabını veremezler.
Kendilerini ölesiye destekleyen çevreler de rahatsız; her yapılanı kayıtsız-şartsız onaylayan kalemler de artık uyarıda bulunma ihtiyacı duyuyorlar.
Demokrasi 101
Demokrasiler özünde halka dayandıkları için büyük tedirginliklere yol açacak uygulamalardan kaçınırlar. Belâları def etme mekanizmaları, demokrasilerde, ‘hukuk devleti’ ilkeleri içerisinde gerçekleştirilir. Demokrasiye son verme amaçlı girişimler bile ‘demokratik hukuk devleti’ ilkeleri çerçevesinde ele alınıp onlarla böyle mücadele edilir.
Neden?
Şu sebepten: Demokrasi aslına bakılırsa ince hesaplarla örülmüş bir denge sistemidir; üzerine titrenmez, hoyratça yaklaşılırsa, bozulacak dengeler demokratik yönetimlerin önüne baş edilmesi neredeyse imkânsız zorluklar çıkarır.
Yönetimler de ‘demokrasi’ olmaktan uzaklaşır zaten…
Örgüte yardımcı olduklarına inandığınız kişileri temizlemek için bürokraside büyük çaplı tasfiyeler yaparsınız… Örgüte destek çıktığını öngördüğünüz işadamları hakkında zecri tedbirlere başvurursunuz… Yanlışlıkları gerçek gibi sunduğu kanaatinde olduğunuz medya organları ile sosyal medya imkânlarını sınırlarsınız… Örgüt propagandası yaptığını gözlemlediğiniz gazeteci ve yazarları tutuklayıp, yaptıklarınıza hak verdirmek için karşı-propaganda yoluna başvurursunuz…
Bütün bunları yapabilirsiniz.
Normal şartlarda yapamazsanız, şartları zorlarsınız. Demokrasilerde demokratik düzeni yıkmaya çalışanlarla mücadele için de ‘hukuki’ yollar vardır; o yollar istediğiniz sonucu vermezse veya vermeyeceğini düşünürseniz‘olağanüstü’ yöntemler de sizi bekler…
Türkiye’de son 4 aydır yapıldığı gibi…
Yaparsınız, fakat uyguladığınız ilâcın yan etkileri sistemin dengesini bozabilir. Genellikle de bozar. Dengeler sarsılır. Sarsılan dengeler aldığınız tedbirlerin amaçladığından farklı yöne götürür ülkeyi…
Ekonominiz, dış politikanız, hatta halkınızın günlük hayatı bundan etkilenir.
Hem de derinden etkilenir.
Bozdağ ne dedi?
Konuya bugün girmemin sebebi, Adalet Bakanlığı koltuğunda oturan Bekir Bozdağ’ın son konuşmasının ilginç bir bölümü.
Şöyle demiş Adalet Bakanı:
“Fetullahçı Terör Örgütü maalesef toplumumuzu böldü, aileleri böldü. Karıyla koca arasına fitne soktu, ana babayla evlat arasına fitne soktu, devletle vatandaş arasına fitne soktu, herkesi birbirinden ayırdı, birbirinin karşısına dikti.”
Bekir Bozdağ, devletin şimdilerde bir arındırma politikası yürüttüğünü, hükümetin büyük samimiyetle çalıştığını, propagandalarla yıpratılmak istendiklerini de söyledi.
FETÖ bunları yapmasına yaptı, ancak bugün yapılanların bu doğru tespitin ışığı altında hayata geçirilmesi, toplumu bölmeyecek, karı ile koca, baba ile evlât, devlet ile vatandaş arasına sokulmuş fitneyi ortadan kaldıracak, ayrışmış ve birbirinin karşısına dikilmiş insanları yeniden biraraya getirecek türden olması gerekmez mi?
Kişiliği, aile yapısı, çevresi düşünüldüğünde, bu soruya aklı başında bir cevap verebilecek kişiler listesinin en başlarında Bakan Bozdağ’ın geldiğini düşünüyorum.
Denge sarsıldı mı böyle sonuçlar ortaya çıkar işte. FETÖ’nün yaptığı gibi…
Sarsılan denge yalnız aile ilişkilerini, komşulukları, ticari bağları olumsuz etkilemekle kalmaz, hükümetin dış politikasından ülke ekonomisine kadar hemen her alanda gerilemelere sebep olur.
Liste kabarık
Irak’ta daha az yanlışlıklar yapılsın diye Başika’ya gönderilen askerin varlığına verilen tepkilere bile…
Bütün göstergeler ekonominin darbe girişiminden ciddi biçimde etkilenmediğine işaret ederken, gazetelere manşet olan “Kapalı Çarşı’da dükkânların üçte biri kapandı, esnaf İstiklâl Caddesi’nde müşterisizlikten kepenk kapatıyor” veya “AVM’ler kan ağlıyor” veya “Açılan kampanyalara rağmen mesken satışları yok derecesinde” türü haberlerle karşılaşırız.
“PKK ile irtibatınız tespit edildi, biz polisiz, banka hesabınızı kapatıp daha güvenli bir yere birlikte yatıralım”sahtekârlığının yerini “FETÖ’cü olduğunuz söyleniyor” ile başlayan cümleler eşliğinde geliştirilmiş yeni dolandırıcılık söylemi alır.
Daha da başarılı sonuç verir bu söylem.
Gazeteler, televizyonlar kapatır, ‘FETÖ bağlantısı’ ile suçladığınız gazeteci ve yazarları cezaevlerine gönderirsiniz, ortaya çıkan sessizlik, olumlu yayınların etkisini sıfırlamaya başlar.
Washington Post gazetesi, dün, bir tek örnekten hareketle Türkiye’de medya ve sosyal medya özgürlüğü olmadığını yazıyor ve buna bir fatura çıkarıyordu.
Hem de başyazısında.
ABD Başkanı Obama’nın özel temsilcisi Brett McGurk’ün ‘Başika’ ile ilgili Türkiye’yi suçlayıcı açıklamasıWashington Post’un başyazısı ile irtibatsız mıdır sizce?
“İki Almanya birleştiğinde Doğu’da istihbarat örgütü Stasi’ye muhbirlik yaptıkları ortaya çıkan 500 bin kişinin işine son verildi” diyenler var, biliyorum. Kulağa hoş geliyor bu tür iddialar…
O durumda alınan her tedbir kulağa hoş gelir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yeniden açılmasını istediği ‘Balyoz davası’na esas teşkil eden ‘tatbikat semineri’nde, idareye el koymayı planladığını teybe de kaydettirmiş komutan, “Gerekirse 200 bin kişiyi tutuklarız” diyordu.
‘28 Şubat süreci’ne gidilen yolda, bazı askerlerin “Hiç göz yaşına bakmaz, icabında 5 milyon insanı…” dedikleri öğrenilmişti.
Bu tür tedbirlerin konuşulabildiği bir ülke Türkiye…
15 Temmuz fitnesini planlayanlar da, hiç kuşkum yok, girişimlerinde başarılı olabilselerdi, 28 Şubat ve Balyozgibi darbe planlarında öngörülen türden en aşırı uygulamalara başvurabilirlerdi.
Şimdiki tedbirler biraz da “Onlar başarılı olsalardı bize neler, neler yaparlardı” gerekçesi göz önünde bulundurularak alınıyor; bunu da biliyoruz.
Ancak, alınan ve alınacak tedbirlerin demokratik sistemin kabul edebileceği sınırlar içerisinde kalması, dışarıya izahı zor olan uygulamalardan vazgeçilmesi, dengelere riayet edilmesi de gerekiyor.
Tabii bütünüyle farklı bir yol tutulmayacaksa…
Farklı yol hesabı –eğer böyle bir hesap varsa– iyi yapılmalı.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.06.2025
19.06.2025
16.06.2025
10.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
29.05.2025
26.05.2025
22.05.2025
18.05.2025