Hakan AKSAY
Barışa ve savaşa aynı anda ve aynı hızla koşmak mümkün mü?
Geçen hafta birkaç kez bu izlenime kapıldım ve bu soruyla boğuştum.
Bir bakıyorsun, bunca mücadeleden, çileden, kandan sonra artık barış yolu açılmışken ve halkın çoğu sürece destek veriyorken bu işten geri dönüş yok...
Sonra bir daha bakıyorsun, her şeye rağmen gelinen aşama – çok önemli de olsa – sadece bir ateşkes ve bir adım bile daha ileri gitmesine izin verilmiyor...
Ve belki de bir süredir iç savaşın yeniden başlatılması için hazırlık yapılıyor, nabızlar tutuluyor.
Hangisinin, barışın mı savaşın mı kazanacağını gösterecek çok önemli bir tarih var: 7 Haziran 2015.
* * *
Urfa ve Mardin’e birer günden daha az süre düştü. Diyarbakır’a, yani Amed’e ise iki günden biraz fazla.
Punto24 Bağımsız Gazetecilik Platformu’nun bu kentlere düzenlediği seçim gezisi, milletvekili adaylarıyla görüşmeler, yerel gazetecilerle sohbetler ve “sokaktaki adam” üzerine izlenimler için bir fırsat oldu.
Bu yazının ilk satırlarını, gezinin sonunda Amed’in büyüleyici bir köşesinde, Sülüklü Han’ın loş ışıkları altında ve hüzünlü bir müzik eşliğinde şarabımı yudumlarken yazmıştım.
İlginç ve yorucu bir gün geride kalmıştı.
Buranın insanları çok candan, konuşkan ve meraklı.
Biz onlara soruyoruz bölgede neler oluyor diye, onlar da - cevaplarını bitirir bitirmez - bize “Batı’daki durum”u ve ne düşündüğümüzü...
* * *
Ne olacak?
Barış mı savaş mı, ne?
Daha yetmedi mi?
On yıllardır Kürtleri yok saymak, “kart-kurt” ve “dağ Türkü” olarak aşağılamak, onları “ikinci sınıf vatandaş” görmek yetmedi mi?
Binlerce Kürt köyünü boşaltmak, insanlara eziyet etmek, dışkı yedirmek, kendi dillerinde konuşmalarını yasaklamak, en ufak bir tepkilerinde hepsinin alnına “terörist” damgasını vurmak yetmedi mi?
Koca bir halkı ezerek susturabilir misiniz, yok edebilir misiniz?
Çocukluktan başlayarak durmadan beynimize şırıngalanan milliyetçi şablonları, insanların ve insancıllığın tepesine tepesine indirilen “vatan bölünmez” kalıplarını kimin nasıl kullandığını sorgulamadan daha ne kadar düşmanlık yapacaksınız?
Özellikle de bugün, Kürtlerin Türklerle birlikte demokratik bir ülke kurmak için bu kadar güçlü bir irade sergiledikleri ortamda, onlara ve barışa sahip çıkmayacak mısınız?
Siz “yeni” olanı ve “umudu” görmemekte direnir, bildik alışkanlıklarınıza ve tercihlerinize sığınırsanız, AKP’nin tezgâhladığı savaş provokasyonlarına gözlerinizi ve kulaklarınızı kapatırsanız...
Ne olacak?
Barış mı savaş mı, ne?..
* * *
Kürtlerin bana ve diğer gazeteci arkadaşlara sorduğu sorulardan anladığım, hayır, anladığım değil, hissettiğim şu:
“Biz her şeyi sinemize çektik. Acılarımızı, kayıplarımızı, aşağılanmalarımızı... Sizlerle birlikte tek bir vatan içinde dostça yaşamak, demokratik bir ülke kurmak istiyoruz... Siz buna destek veriyor musunuz? HDP’nin yüzde 10’luk barajı aşmak için (bizim oylarımız dışında) gereken yüzde birkaç (3-4?) oyu vermeyecek misiniz? Bize umursamıyor musunuz? Ölen on binlerce insanı önemsemiyor musunuz? Yeni binlerin, on binlerin ölme ihtimalini fark etmiyor musunuz?..”
Abarttığımı düşünebilirsiniz.
Ama benim kuşkum yok.
Bu netlikle dile getirilmese de, bazen kibarca yumuşatılsa da, kimi zaman da kahredici bir sessizliğin içine gizlense de ben bu soruları hissediyorum.
* * *
Kürtler barışı çok ama çok istiyor. Ve Kürtler savaşa hazır.
Daha fazla kandırılmak, ezilmek, aşağılanmak, yok edilmek istemiyorlar.
Çözüm süreci denilen ateşkese büyük önem veriyorlar.
Ama iktidarın kendi kontrolünde olmadan ve kendisi “bahşetmek” istemediği zaman sürecin tek bir milimetre ilerlemediğini görüyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kısa süre içinde “Dolmabahçe”yi, “masa”yı, Kürt sorununu ve hatta Kürtlerin varlığını reddeden bir konuma gelmesini sadece “seçim kampanyasının anlaşılır söylemleri” olarak olağan karşılamıyorlar.
İktidarın son dönemde Kürtlerin içerde ve dışarda güçlenmesinden çok rahatsız olduğunu ve her şeyden vazgeçip tekrar iç savaş yoluna sapma ihtimalini görüyorlar.
HDP’nin en adaletsiz biçimde, yasal olmayan yöntemlerle, hile ve kalleşlikle “barajın altına itilmesi” sonucu kara bir senaryonun gündeme sokulabileceğini tahmin ediyorlar.
8 Haziran’da kanlı bir yola ilk adımların atılabileceği kanısındalar.
Ve bundan korkmuyorlar.
Ben buna inanmıyorum; çünkü ben bundan çok korkuyorum, “siz nasıl korkmazsınız?” diye üsteliyorum...
Elbette iç savaş çıksın istemiyorlar. Ama daha çok istemedikleri bir şey var: Yok sayılmak, ezilmek istemiyorlar artık.
Bir meslektaşımız itiraz vurgusuyla soruyor:
“Ama HDP yöneticileri, barajı geçemezsek de barışçı yöntemlerden ayrılmayacağız diyor.”
HDP yöneticilerine inanıyorlar. Kimse HDP’nin söyleminde yalan dolan aramıyor.
Ancak HDP’nin bugünkü canhıraş çabaları –ve kendilerine yönelik saldırılara karşı gösterdiği olağanüstü sabır– sürse bile, kimse ama hiç kimse gelişmelerin önüne geçemeyebilir. İktidar yeniden kan dökme yoluna girerse karşısında çok güçlü bir direniş bulabilir. Buradaki Kürtlerin sözlerinden, bakışlarından, ruh halinden çıkardığım sonuç bu.
* * *
Bir arkadaşımız soruyor:
“Ne olursa olsun, sizin AKP dışında ortak dil bulabildiğiniz başka parti var mı ki?”
İçinde cevap önermesini ve baskısını taşıyan bir soru bu. Ama cevap genellikle siparişe uygun çıkmıyor.
Benim izlenimim, son zamanlarda Kürtlerin önemli bir bölümünün en büyük tepkisini kazanan parti AKP, kişi ise –açık ara– Erdoğan...
Erdoğan’a tepkilerin yoğunlaşmasının nedenlerinden biri “düştü düşecek” dediği Kobane.
Sadece bu “talihsiz” demeci verdiği (“talihsiz” demek ne kadar hafif kalıyor!) 7 Ekim 2014 tarihi ve civarı değil söz konusu olan...
Bugün de sürüyor Kobane...
Biz ziyaret ettiğimiz sıralarda Şengal, Rojava ve Kobane’den çok sayıda ölü gönderildi bu kentlere.
IŞİD’e karşı savaşmaya giden buralı Kürt gençlerinin cansız bedenleri...
Ve sağ kalan, şimdi bu gençlerin yasını tutan Kürtler, bu kayıplarısadece IŞİD’le değil, onu destekleyen Erdoğan’ın sembolleştirdiği Türkiye iktidarıyla savaşın sonucu olarak görüyorlar.
Savaşın... Hâlâ devam eden çatışmaların...
* * *
Savaş! Bütün sözlüklerdeki en korkunç kelimelerden biri.
Dünyanın her yerinde...
Burada da...
Ama burada bu kelimeye alışılmış, o kadar korkutucu değil sanki birçoklarına göre.
Çocuklar bile çok rahat konuşuyor bu konularda.
Çatışmalar ve ölümler ne yazık ki çok kez gündeme gelmiş buralarda.
Genç ölülere sessizce ağlamasını öğrenmiş buranın halkı.
Ne kadar yürek sızlatan bir gerçek...
Bir Kürt arkadaşım şehirdeki “yas evleri” konusunda benim peş peşe sorular sormamı biraz yadırgıyor. Belli ki çoktandır bu konuda düşünmemiş bile.
Ölüm, ağıt, yas...
Kederli müziğin notalarıyla uyumlu bir erkek sesinden Amed sokaklarına yayılan “dengbêj”, kim bilir neler anlatıyor...
Oradaki arkadaşlarıma, yeni tanıştığım güzel insanlara söylüyorum; ama aslında onlara değil kendime vaat ediyorum:
“Sonbaharda buraya tekrar geleceğim mutlaka. Hem de öyle 1-2 günlüğüne, koşturmaya değil, daha yakından tanımaya...”
Sonbahar...
Sonbahara daha çok var...
Önce şu seçimleri kazasız belasız atlatmalıyız.
Ve HDP’nin yüzde 10 barajını aşmasını sağlamalıyız.
Sonbaharda barış ve demokrasi rüzgârları altında gezmek mümkün olsun Kürt kentlerinde...
Savaş tümüyle tarihe karışsın, onu savunanlarla birlikte...
@AksayHakan
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Putin’in İstanbul görüşmeleri önerisi ile İmamoğlu davasının ilgisi ne?
11.05.2025 - Savaşın 80. yıldönümünde herkes samimi bir cevap versin: Yetmedi mi?
10.05.2025 - Taksim Meydanı’yla konuştum dün
13.04.2025 - İyimserlik ve kötümserlik üzerine ya da altı ay sonra her şey bitecekse
29.03.2025 - CHP ve DEM operasyonları: Amaç Rusya usulü “sistem içi muhalefet” mi?
20.03.2025 - Trump’ın kafasındaki raflar: Çin, Avrupa, Ukrayna, Rusya, popülist sağ…
6.03.2025 - Ukrayna’da savaştan ve ateşkes sürecinden çıkan 8 ders
20.02.2025 - Meğer Trump’ın bir Ukrayna planı yokmuş
13.02.2025 - “Cilalı Trump Devri”: Siz de komşunuzun mağarasını işgal edebilirsiniz
16.01.2025 - Aliyev Moskova’ya yönelik eleştirilerine devam ediyor
9.01.2025
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
Ad Soyad Giriniz...
Siz bu Gok Turk kafayla cok yakinda alginin yerine tutarliligi koyarsiniz zaten! Tutarlilik muhakkak akacak bir kanal bulacaktir.