Levent Gültekin
Bütün anket sonuçları bize gösteriyor ki Türkiye’de işlerin kötüye gittiğini düşünenlerin oranı yüzde 65’lerde.
Eğitimin durumu, savaş politikaları, ölümün yüceltilmesi ve peş peşe gelen şehit haberleri, yoksulluk, işsizlik, adaletsizlik, tecavüz olayları, sefil bir din anlayışının bütün ülkeyi çürüten bir olguya dönüşmesi, beyin göçü…
Üstelik sürekli yalan söyleyen, sürekli kandırılan, dün ak dediğine ertesi gün kara demekten zerre kadar utanmayan bir iktidar var.
İktidarı muhalefetiyle siyaset, tüm bu sorunlardan çıkış yolunu açamıyor.
Bir ülkede daha ne olmalı ki muhalefet partilerinin oyu artsın? Bir ülke daha ne kadar yıkıma uğramalı ki toplum, iktidarı değiştirme iradesi ortaya koysun?
Bu sorular büyük bir kaya gibi duruyor önümüzde.
“Ama kardeşim toplum da gerçekler görmüyor” cümlesi kuru bir bahane.
Çünkü yüzde 65 işlerin kötüye gittiğini görüyorsa demek ki çoğunluk vahametin farkında.
Peki neden? Bunca olaya, bunca yıkıma, bunca çürümüşlüğe, bunca huzursuzluğa rağmen mevcut aktörler neden bir çıkış bulamıyor veyahut umut haline gelemiyorlar?
Hatta Meral Akşener’in İYİ Parti’si gibi yeni aktörler bile umut olamıyor, niçin?
Toplum ne istiyor? Ne bekliyor? Ne arıyor?
Bu tıkanıklığın nereden kaynaklandığı, toplumun mevcut aktörlere neden prim vermediği soruları üzerinde düşünüp sağlıklı analizler yapmaz, isabetli sonuçlara varmazsak bir çıkış yolu açamadan havanda su dövmeye devam edeceğiz.
Yeni insan eski siyaset
Bütün bu tıkanıklığın temel bir nedeni var: Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de teknolojinin sağladığı kültürel dönüşüm neticesinde yeni bir insan türü oluşuyor.
Yani toplum giderek iki gruba ayrılıyor.
Bir gruba A grubu, diğer gruba ise B grubu diyelim.
A grubunda olanlar yaşamı evrensel değerler üzerinden kurguluyorlar.
Onlar için demokrasi, özgürlük, eşitlik, saygı, adalet, insan hakları temel referanslar.
Sorunların konuşarak, barışçı yollarla çözülmesini istiyorlar.
Kimsenin inancına, diline, yaşamına, giyimine karışılmasını, kimsenin kimseye üstünlük taslamasını istemiyorlar.
Siyasetin inanç, mezhep, kimlik, ideoloji gibi Ortaçağ’dan kalma değerler üzerinden yapılmasına karşılar.
Kısacası “İnanç, mezhep, ideoloji, kimlik tartışması saçmalıklarını bir tarafa bırakıp işimize bakalım” diyorlar.
“Hukuka saygılı olalım”, “Savaş değil barış diyelim”, “Ölümü değil yaşamı yüceltelim”, “Çevreye değer verelim”, “Kimliğe, inanca, mezhebe, ideolojiye değil insana, yani liyakate önem verelim” diyorlar.
Bu grupta dindar da var, ateist de. Atatürkçü de var muhafazakar da. Solcu da var sağcı da. Kürt de var milliyetçi de…
Kişisel değerler üzerinden siyaset yapmayı saçma buluyorlar.
B grubundakiler ise siyasette veyahut sorunların çözümünde kendi inançlarının kimliklerinin, mezheplerinin, ideolojilerinin belirleyici olmasını savunuyorlar.
En üstün, en haklı, en doğru olanın kendi görüşleri, kendi yaklaşımları olduğunu düşünüyorlar.
Kafalarında hep ‘biz ve onlar’ ayrımı var.
Ülkeyi bir bütün olarak göremiyorlar.
Bir insanın değişebileceğine ihtimal vermiyorlar.
İnsanı eşya gibi, taş gibi algılıyorlar.
İnsana değil o insanın kimliğine, inancına, ideolojisine, mezhebine bakarak bir kanaat sahibi oluyorlar.
Yaftalıyor, damgalıyor, yargılıyor, dışlıyor, öteliyor, suçluyorlar…
Kayıtsız şartsız boyun eğiş, mutlak teslimiyet, sorgusuz sualsiz itaat bekliyorlar.
Eleştiriye kapalılar. Sayıca çoğalmayı, para, mal, mülk yığmayı “gelişme” sanıyorlar.
Maneviyattan bahsediyorlar ama maneviyatı maddiyatla ölçüyorlar.
Barışçılığı zayıflık, özgürlükçülüğü taviz, çoğulculuğu sapma olarak görüyorlar…
Türkiye’deki siyaset yani eski siyaset B grubuna hitap ediyor.
Siyasi kalıplar, üsluplar, çalışmalar hep bu eski tarza göre şekillenmiş.
Birçokları da siyaseti bu köhne uygulamalardan ibaret sanıyor.
Yeni, yenilikçi A grubuna hitap edecek bir siyasi aktör ne yazık ki çıkmıyor.
Çıkmadığı için de B grubundaki büyük çoğunluğu kontrol edenler, siyasette varlık gösteriyor.
Daha iyi anlaşılması için şöyle bir örnek vereyim:
Türkiye’yi bir ev olarak düşünün.
Mevcut partilerin her biri o evin bir odasında yaşıyor.
Başka odalarda yaşayan insanları kendi odalarına davet ediyorlar.
Kutuplaşmanın da etkisiyle kimse odasından çıkıp bir başkasının odasına gitmiyor.
Çünkü kendi bulunduğu yerin tek iyi yer olduğunu düşünüyor.
Odadaki partilerden biri, başka odadakilerin dikkatini çekmek için, vitrine onlara benzeyen bir iki kişi koyarak onları ikna edebileceğini sanıyor.
Hepsinin ortak sözü ise şu: “Bizim odaya gelin yani Türkiye’yi bize verin, işleri düzeltelim.”
Bu odaların en büyüğü Erdoğan’ın kontrolünde. O, elindeki devlet imkanları ve medya gücüyle diğer bazı odalarda yaşayanları da yanına çekmeyi başarabiliyor. Neticesinde de çoğunluk hep onda kalıyor.
Tüm bunların dışında, odalardan çıkmış evin salonunda toplanmış, özellikle gençlerden oluşan bir topluluk var.
Salondakiler hiçbir odaya gitmek istemiyor. Çünkü herhangi bir odaya tıkılmışların yaşam biçimi, siyasi anlayış veyahut yaklaşım onlara mantıklı gelmiyor.
Çünkü bu kısıtlı değerler üzerinden yapılan siyasetin bir çözüm getireceğine inanmıyorlar…
Konda araştırma şirketi başkanı Bekir Ağırdır geçtiğimiz günlerde T24 sitesine verdiği röportajda şöyle demişti: “Türkiye’de yüzde 40’lık bir kesim var ki mevcut aktörlerden hiçbirini umut olarak görmüyor, sorunları çözebileceğine inanmıyor.”
Yani salona inmiş yüzde 40 civarında yeni anlayışa sahip bir toplum kesimi var.
Mevcut hiçbir parti bu yüzde 40’a hitap edemediği, hitap etmeyi başaramadığı için de bütün aktörler yüzde 60’ı yani B grubunu paylaşmak için birbiri ile mücadele ediyorlar.
Mesela bu yüzde 40 Afrin savaşının yıkımdan başka şey getirdiğine inanmıyor.
Fakat HDP dışında mevcut aktörlerin hemen hepsi savaştan yana. HDP ise yine grupsal nedenlerle savaşa itiraz ediyor.
Peki bu yüzde 40 seçimlerde nereye gidiyor?
Mecbur kaldıkları için “Lanet olsun” deyip kendilerine en yakın gördükleri partilere, yani odalara kerhen geri dönüyorlar.
Kimisi kerhen CHP’ye oy veriyor, kimisi kerhen AK Parti’ye oy veriyor, kimisi kerhen MHP’ye, kimisi kerhen HDP’ye oy veriyor.
Bu dağılımda da en büyük payı alan yine en büyük odaya sahip olan Erdoğan oluyor.
Eski aktörler yeni insanı niçin göremiyorlar?
Bugün size yazdığım bu analizi 2013’de eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, 2015’de CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na, 2017 baharında SP lideri Temel Karamollaoğlu’na, 2017 yazında ise İYİ Parti genel başkan yardımcısı Ümit Özdağ’a anlattım.
Fakat hiçbir etkisi olmadı.
Çünkü alışkanlıklarından vazgeçemiyorlar. Yeni insanı anlamakta, kavramakta zorlanıyorlar.
Kendi tabanları dışındaki insanlarla iletişim kurmakta zorlanıyorlar.
Odalarından çıkmaya çekiniyorlar, çünkü bir anda tabansız kalacaklarından korkuyorlar.
Yeni insana uygun yeni siyaset dili oluşturamıyorlar.
Yani inancı, mezhebi, kimliği, ideolojiyi esas almayan bir politik anlayış ortaya koymayı bilmiyorlar.
Siyaset, kendini yenileyemiyor.
Siyaset gelişemiyor ki, Türkiye’yi geliştirsin.
Siyaset kendi saplantılarından kurtulamıyor ki, Türkiye’yi açmazlardan kurtarsın.
Siyaset barış temeline oturmuyor ki, Türkiye’yi barıştırsın.
Tüm siyasi yapılar, Türkiye içinde yaşayan birilerini, kendi vatandaşlarının bir kısmını düşman/rakip olarak görüyor.
Buradan memleketin tümü için faydalı sonuçlara varılabilir mi?
Varılamıyor. Mümkün değil.
İşte bu tıkanıklık aşılmadığı için de bunca yanlışına, bunca yalanına, bunca yolsuzluk iddiasına, bunca yıkıma, bunca haksızlığa, ölüme rağmen muhalefetin oyu artmıyor, iktidar yerini korumayı başarıyor.
Yeni bir aktöre değil, yeni siyasete ihtiyaç var!
Bu yüzde 40’a sadece sözle değil yapısal olarak da hitap edecek; kimliklerden, inançlardan, mezheplerden, ideolojilerden bağımsız, sadece demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü, adaleti referans alan bir aktör çıkmadığı sürece bu tablo değişmiyor, değişmeyecek.
Eğitimde köklü, kalıcı reformlar yapacak… Günü kurtarmayı değil 20 yıl sonrasını planlayacak… ‘Bizden-onlardan’ diye bakmayıp liyakati esas alacak… Gelir dağılımındaki adaletsizliği giderecek… 80 milyonluk ülkeyi kasaba gibi görmeyip, çeşitliliği zenginlik ve avantaja dönüştürecek… Bilimsel, sanatsal, sınai, tarımsal, sportif, düşünsel… üretimi programlayıp destekleyecek… Cezayla, yasakla değil, ödülle ve özgürlükle yol alabilecek… Kendi çocuklarının ölümünü kutlama anormalliğinden uzak durup, bölgesinde barışın temsilciliğini yapabilecek… güven verecek, moral verecek, umut verecek bir siyasi anlayışın doğması gerekiyor artık.
Zor değil.
Aksine, çok kolay.
Fakat siyaseti kendi kişisel çıkarı için yapanlar, tüm ülkenin faydasını gözetemezler.
Grup çıkarını korumak için uğraşanlar, memlekete fayda sunamazlar.
Buna zaman da kalmaz, imkan da.
Açıkçası, bugün yapılıp edilenler, modern anlamda siyaset de değil.
Geldiğimiz yer ortada. Eğitimsiz, hukuksuz, liyakatsiz… ve şiddet yüklü, tehdit dolu bir sözüm ona siyasi işleyişle karşı karşıyayız.
Korkutmadan, yanıltmadan, saçmalamadan, bozmadan, ezmeden… adım atamayan… O ideolojik, ayrımcı, kayırmacı, dışlayıcı… yapısı içinde bile tutarlılığını yitirmiş, büsbütün çürümüş bir sözde siyasetle karşı karşıyayız.
Bu gerçeklik ortadayken mevcut aktörlerin söylediği “2019’da şöyle yapacağız”, “Şöyle sonuç alacağız” gibi sözler ne yazık ki kuru bir slogandan başka bir anlam ifade etmiyor.
Bu tıkanıklığı aşmak için iş, toplumun üreten, değer katan özellikle genç kesiminden oluşan yüzde 40’ına düşüyor.
Odalarından çıkıp salona inenleri çoğaltmak, ‘Türkiye’nin evladı’ olmak ortak paydasında yeni bir ‘biz’ yaratmak ve elimizi taşın altına koymak zorundayız.
Eski siyaset, yeni insanı anlamıyor, anlamadığı için de sorunları çözemiyor.
Bu yeni insana hiçbir şey sunamıyor.
O yüzden iş bize düşüyor. El ele, omuz omuza verip sorunların üstesinden gelebiliriz.
Çocuklarımızın hayatlarını kurtarabiliriz. Ülkemizi yıkıma götüren bu çürümeyi durdurabiliriz.
Durdurmalıyız.
Bu iktidar elbette eninde sorunda gidecek. Gittiğinde toparlanacak bir ülke kalmış olacak mı, olmayacak mı? Esas mesele bu.
Amaç iktidarı almak değil, ülkemizin yıkımını durdurmak.
Bunu biz yapmazsak kimse yapmayacak.
“Zamanla düzelir” diyemeyiz.
Eski siyasetten hiç umut yok.
O odalara tıkılmış kimseler, bizi yanlarına davet etmekten, o bozuk ilişkilerin parçası kılmaktan fazlasına akıl erdiremiyor.
Bu kesin.
İş, salondakilere düşüyor.
Ülkedeki en büyük azınlık olan yüzde 40’ın harekete geçmesi gerekiyor.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2023
19.08.2023
19.08.2023
14.08.2023
6.08.2023
8.07.2023
3.07.2023
27.06.2023
23.06.2023
19.06.2023