Markar ESAYAN
Tıpkı CERN’de karşılıklı olarak çarpıştırılan parçacıklar gibi, aşk da iki kişilik bir deney, bir çarpışma ve bir kaza aslında. İki kişinin çarpışmasıyla Higgs bozonu gibi aşk ortaya çıkıyor mu, yoksa her şey sadece bir yanılsamadan mı ibaret, bunu 6 sigma kesinliğinde bilemiyoruz.
Aşk konusunu, aşık olanlar dahil, net bir şekilde kimse açıklayamıyor. Kayıp madde gibi, var olduğu hakkında güçlü izler var, var olması çok isteniyor da.. Ama elle tutulur ve kalıcı bir gerçekliğe tekabül edemiyor bir türlü, ama yok sayılamıyor da.
Aşkın bir tür geçici delilik olduğunu söyleyenler de var. Onun aslında bir tahayyül olduğu ve namzetlere o tahayyülün yüklendiği, kimyasalların da yardımıyla bir süreliğine o kişinin, o kişi olduğuna yönelik yüzde yüzlük bir kanaatin hasıl olduğu söyleniyor. Öyle ki, aşık olunanın hiçbir kötü özelliği görülmüyor, hatta onların erdem ve övülecek mucizeler olarak kabullenildiği gözleniyor.
Aslında keyif verici, hatta bağımlılık yaratan maddeleri kullananların durumu gibi, insanı kendinden geçirme özelliğine sahip. Bir kez yaşayan, hep o anları özlüyor ve bilinçli bilinçsiz tekrar yaşamak istiyor.
Aşk aslında yokluğu ile var olan, varlık gücünü yok olma ve yok etme kabiliyetinden alan bir şey.
Aşkın insana verdiği yücelme duygusu ikame edilebilir gibi değil. Aşık olan insan yüceliyor, dünyanın tüm kurallarından kendini bağımsız hissediyor ve o hep aradığı duyguyu kısa süreli de olsa hissediyor: Ölümsüzlük...
Evet, bence aşkın en büyük fonksiyonu bu. İnsana ölümsüzlük hissi veriyor. Dünyayı yenebilecek bir enerji ve delilikle birlikte geliyor. Ama sorun o ki, ölümsüz değiliz ve evrende bir çürüme kanunu var. Var olan her şey, var olduğu anda çürümeye, ölmeye başlıyor.
Yani, ancak küçük lahzalarla bu çürüme ve ölüme doğru gidiş yolculuğumuzun ağır baskısından kurtulabiliyoruz. Aşk ise zirvesi bunun. Aşık olduğumuz anda kendimizi ölümsüz hissetmemiz bundan. Evet, bencil bir şey aynı zamanda. Aşık olunan da kendi payını yaşıyor zaten, sorun yok orada.
O nedenle aşk, kendini hep ince bir var olma ihtimali çizgisinde tutuyor ve çok az zamanlarda ortaya çıkıyor. Aşkı güçlü tutan şey ise, aslında var olması kadar, çok zor olması arasındaki ilişki. Aşk sadece bir ihtimalse, o kadar değerli oluyor ve taze kalıyor. Bir insanın aşka doyması, o aşkın ölmesi anlamına geliyor aynı zamanda.
Platonik aşk ve gerçek aşk ayrımının ne kadar sağlıklı olduğunu bilemiyorum. Gerçekleşmiş aşk, aynı zamanda çürümeye başlamış bir aşktır çünkü. Bence sevgi, –çok emin değilim– aşkın tuzlanmış halidir. Zamana dayanıklı hale gelmiş, ama daha bu dünyaya ait olanı.
Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’ndeki hikâyesi bunu çok iyi veriyordu aslında. Füsun ve Kemal’in buluşarak seviştikleri daireye, hiçbir sorun çıkmadan evlenerek yerleştiklerini düşünün. Böyle tutkulu bir aşk hikâyesi çıkabilir miydi ortaya? Füsun’un Kemal’i yıllarca cezalandırması, başkasıyla evlenmesi, aralarında devam eden “hastalıklı” ilişki ile aşklarını diri tuttular. İkisi de farkındaydı durumun, birleştiklerinde aşkın o aşk olarak kalamayacağının... O nedenle birleşme arzusuna uzun süre direnerek, ne kadar acısak da hallerine, belki de çok özel bir keyif aldılar uzun süren ayrılıklarından.
Yıllar sonra tüm engelleri aşıp birleştiklerinde, Kemal’in gözünden anlatılan eşsiz Füsun’un sıradan özelliklerini görmeye başladık hemen; Füsun tam okuyucunun gözünde sıradanlaşmaya başladığı sırada, yılların özlemiyle iki bedenin birleştiği günün sabahı, Füsun trajik bir trafik kazasında öldü; ama aşkları ölmekten kurtuldu böylelikle.
Tanrı aşkı da böyle bir şey değil mi? Bazılarımız onun varlığına inanıyoruz, buna iman deniyor. Ona yaklaştığımız zamanlarda çok özel bir deneyim ve tatmin yaşıyoruz. Ama onu değerli kılan şey, ona tam anlamıyla erişemiyor olmamız değil mi? Pavlus bu dünyanın en kutsal değerleri olarak “iman, ümit ve sevgi”den bahseder. “Ama” der “ölümden sonra, iman ve ümit anlamsızlaşacak. Çünkü O’nun yanında olacağız. İman ve ümit işlevini tamamlayacak. Geriye sadece sevgi kalacak.” İsa da “Tanrı sevgidir” der. Ölümün olmadığı yer, sevginin ölümsüzlük kazandığı yerdir, yani aslında aşkın sürekli halidir.
Bence aşk, ölüm karşısında bir başka insanda bulabileceğimiz tesellilerin tümünü ima ediyor. Ama ölüm orada durduğu için, aşk da bu kadar muğlak.
Aşk, her biçimiyle, ölümsüzlüğün bir fragmanı gibi. Olmadığını kanıtlayamamak, insanların ölümsüzlük için yaratılmış olmasından. Ölümü bu kadar çabuk unutuyor olmamız, ölümün ruhumuzda yer tutamamasından, çünkü ölümlü olmak yaratılışımıza ters. Aşkı ispatlayamamak da yine aynı nedenden; bu dünyada ölümlü olmamızdan.
Aşk ve ölüm sürekli olarak birbirinden kaçıyor.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Operasyon çökünce...
9.05.2019 - Kızgın demiri soğutma yöntemleri...
2.05.2019 - Müzik ve terör örgütü listelerinin benzerlikleri...
24.04.2019 - Taşın altına elini yine Erdoğan koydu...
21.04.2019 - Millet İttifakı neye kuluçka oldu?
18.04.2019 - Organize kötülüğün peşini bırakmayacağız...
16.04.2019 - CHP'nin 2019 resmi
13.04.2019 - Mazbata fetişizmi neye delalet?
10.04.2019 - 31 Mart’ta Türkiye neyi başardı?
3.02.2019 - Bu seçimin adaletsizliği…
28.03.2019
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları

















































Ad Soyad Giriniz...
Tüm işkenceciler yargılansın, işkencede fiilen bulunmadan da sistamatik bir şekilde faşizm dönemi uygulamasında yeralanlar yargılansın. Yoksa, faturaya sahip çıkacak darbeci iki gönüllü herzaman bulunur!