Murat Sevinç
Ahmet Şık, çok sevdiğim, düşüncelerine, mücadeledeki direnci ve açık sözlülüğüne saygı duyduğum bir insan. Nadiren katılmadığım bir açıklamasında da içten olduğunu, hesapsız davrandığını görüyor ve söz konusu ‘güvenilirliği’ önemsiyorum. Çoğunluğun, şu ya da bu gerekçeyle karnından konuşmayı marifet saydığı bir yerde, siyaseten doğruculuğa fazlaca iltifat etmeden böylesine açık bir insani-siyasî tutumun değerini bilmekten yanayım.
Ahmet Şık, katıldığı bir TV programında cumhurbaşkanı adaylığı konusundaki görüşlerini dile getirirken adı geçen dört isim arasında, eleştirilecek yanlarıyla birlikte en güçlü, daha doğrusu ‘en az kötü görünen’ adayın İmamoğlu olduğunu düşündüğünü belirtip Kılıçdaroğlu’nun olası adaylığı konusunda şunları söylemiş:
“… çok açık söyleyeyim, Kemal beyin Alevi olmasının Türkiye toplumunun ve siyaseti için -bizler için değil elbette- bir mesele olduğunu kavrayarak hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Hiç kimse şeyi düşünmesin, iktidar oradan söz kurmaz. Bakın bu öyle bir kötü iktidar ki, çok samimi söylüyorum, bize her gün Madımak yaşatabilecek bir iktidar ve ona çok dikkat etmek gerekiyor. Ve toplumun en önemli fay hatlarından birini tekrar kırmaya çalışan bir anlayışın altında hepimiz kalırız, buna dikkat etmek gerekiyor.”
Bunun üzerine sosyal medyada gündem olmuş, epeyce tepki gösterilmiş, tartışılmış, kanaatine katılanlar da varmış vs. Dün (cumartesi) bir özür ve açıklama metni yayınladı Şık. Yine dürüstçe ‘Alevilerin haklı nedenlerle travmalarını tetiklemeye yol açtığı için’ özür dileyip derdini daha açık anlatmaya çalışmış. İktidarın Alevi kimliğini saflarını sıklaştırmak için kullanabileceğini, bunun olası sonuçlarına ilişkin endişelerini yinelemiş ve sözlerinin bağlamından koparılıp linç için kullanıldığını dile getirip üzüntüsünü belirtmiş. “Benim şerhim sadece bir temkin uyarısıydı” diyerek tamamlamış.
Söyleşiyi dinlediğimde, Ahmet Şık’ın sözlerinin cümle arasına sıkıştırılmayacak kadar kritik olduğunu düşündüm. Bana kalırsa gündeme getirilmesinde hiçbir sakınca olmayan o kaygı biraz daha açılsa daha iyi olurmuş.
Bunun dışında, Ahmet Şık’ın, okuyup dinlemeyen, sözcük cımbızlayan ve linç için fırsat kollayanlara yönelik serzenişine yürekten katılıyorum. Burada bir şey söylemek isterim: Bir yazı ya da konuşma değerlendirilirken herhalde yazan ya da konuşana bakmak gerekir. Uzun yıllar boyunca ne söylediği, ne düşündüğü ve ne yaptığı belli bir insanın -velev ki biraz aceleyle sarf edilmiş sözleri nedeniyle- sanki ilk kez konuşuyormuşçasına böyle bir muameleye tabi tutulması hakikaten anlaşılır bir durum değil ve tahammül edilmesi güç bu nobran eğilim sosyal medyanın (belki de her mecranın) nahoş alışkanlığı haline gelmiş görünüyor. Doğru anlaşılıp anlaşılmadığı dahi belli olmayan cümlelerden hareketle koskoca ömürleri, birikimi ve onca mücadeleyi yok saymak ahlaklı bir tavır olmasa gerek.
Ahmet Şık gibi biri, nasıl olur da Aleviler hakkında olumsuz bir laf edip ayrımcılık yapabilir? Mümkün mü böyle bir şey? Akla fikre sığar mı? İnsan tepki gösterirken şu denli basit bir gerçeği hesaba katmaz mı?
Ayrıca, hadi Şık’ı bir yana bırakalım, pek çok sosyal medya atışmasında adı sanı bilinen insanların dahi haberlerin başlığına bakıp yorum yapmasını, gerçekte ne söylenmiş olabileceğini merak etmeden eleştirmesini nasıl adlandırmak gerekir?
Değerli Ahmet Şık’ın konuşmasını ve tepkileri bir yana bırakıp ‘endişe’si üzerinde durmak istiyorum…
Dindar ve yoksul kenar muhitime ilişkin amatörce gözlemlerim üzerine kaç yazı kaleme aldığımı bilmiyorum, ama bir ömür geçirdiğim dünyanın ‘diğer’ inanç ve düşüncelere yaklaşımı üzerine bir şeyler karaladığımı hatırlıyorum. Kendi deneyimlerim üzerinden hareket etmemin nedeni, son derece karmaşık niteliklere sahip bir nüfus üzerine iri laflar etmemek gerektiğine yönelik inancım. “Bizim millet, bizim toplum, bizim halk…” diye başlayan her genelleme, gerekli göründüğü anlarda dahi kısmen sorunludur ve yanlış yere götürme ihtimali vardır.
Yazının konusuna dair lafı evirip çevirmeye gerek yok. Çocukluğum ve gençliğim mezhepçi eğilimleri olan bir çevrede geçti. İnsan önce kendini ve sevdiklerini sorgulamalı, gerekirse üzmeyi göze almalı; benim, yakın ve uzak çevremdeki adı konulan ve konulmayan mezhepçi ifadeleri ve bunun ne denli vahim bir şey olduğunu fark etmem için üniversiteye gitmem gerekti.
Yıllar önce (2015) bir yazımda, 1970’ler ve 80’ler Türkiye’sinin kenar semtinde, örneğin Eyüp ve Taşlıtarla’da, dindar ailemde diğer inanç ve mezheplere yönelik hiçbir düşmanlık olmadığını, hatta o semtlerde kimin ne olduğunun pek bilinmediğini, mezhep ya da etnik köken gibi niteliklerin konu edilmediğini uzun uzun anlatmıştım. Yazının bir yerinde, “Aleviler de vardı mutlaka bizim muhitte ama ben bilmiyordum” demiştim. Bunun üzerine bir okurdan (Abidin bey) çok güzel ve çarpıcı bir e-posta gelmişti. Okur, o tarihlerde ve aynı muhitte Alevi bir aile olarak neler yaşadıklarını, nasıl ayrımcılığa uğradıklarını ve kimliklerini gizleyerek yaşadıklarını anlatıyordu. Diyordu ki, “…aynı semtte, ‘Kızılbaş’ın kestiğinin yenilmemesi gerektiğini, ‘Kızılbaş’ın önce Hıristiyan sonra Müslüman olması gerektiğini, hep duyduk dinledik. Aynı komşulardan!” Okurun e-potasını, bana verilmiş yerinde bir yanıt olarak Diken’de yayınlamıştım.
Sonrasında konuyu biraz daha açmaya çalışmıştım. Tamam, yakın çevremde ‘Aleviler’e yönelik bir düşmanlık yoktu yok olmasına da, doğrusu, bir muhabbet olduğu da söylenemezdi. Alevi eş dost, dükkânın müşterisi oluyordu ancak evimizde misafir oluyor muydu, örneğin! Bayram seyran günlerinde, akraba ve komşulardan diğer mezhepler hakkında olumsuz, hafif tabirle münasebetsiz sözler işitmişliğim var. Aleviler bizi sever miydi hiç bilmiyorum ama bizler içinde pek hazzetmeyenler olduğundan kuşkum yok.
Çok iyi, kendi halinde, kimseye zararı olmayan ve dürüst insanlardan söz ediyorum inanın, ne yaptığını pek bilmeyen, örneğin Alevilerle yakınlık kurmazken Aşık Veysel’i çok seven(!), öyle öğrendiği için, öyle belletildiği için o şekilde konuşan, düşmanca olmasa da dile yerlermiş mezhepçiliği üzerine hemen hiç düşünmeden yaşam süren kişilerdi. Dindar Sünni kesimden olup da çevresinde, ailesinde, muhitinde Aleviliğe ilişkin şu ya da bu ölçüde olumsuz söz işitmediğini söyleyen biri, hiç kuşkunuz olmasın, doğruyu söylemiyordur.
Maraş, Madımak vb. gibi kırımlar, Alevilerin yaşadığı büyük ve hâlâ güncel acılar bir yana, sıradan insanın, günlük yaşamında düşüncesine, geleneğine, diline yerleşmiş mezhepçilikten söz ediyorum. O sıradan insanın günlük yaşam pratiğine ve geleneklerine sinmiş her alışkanlık -ki bu bir ayrımcılık da olabilir- kaçınılmaz biçimde devlet idaresine de yansır. Hele Sünni-Türk temeli üzerine kurulmuş bir devletin idaresiyse bu.
Türkiye’de özellikle üst düzey kamu idaresinde kaç Alevi yurttaş var? Yoksa, neden yok? MS 2022 yılında, nasıl olur da hâlâ Alevi ibadethanesinin statüsü konuşulur? Nasıl olur da Boğaz’ın iki yakasını birbirine bağlayan üçüncü köprüye başka bir isim yokmuşçasına inatla Yavuz Sultan Selim’in adı verilir, milyonlarca yurttaşın duygusu hiçe sayılarak.
Konu uzamaya çok müsait, şimdilik kısa keseceğim…
Koskoca memleket benim çocukluk deneyimlerimden ibaret olmadığına göre mezhepçiliğin bugünkü boyu posu ve gücü nedir, bilmem mümkün değil. Mezhepçilik şu tarihte yapılacak bir seçimde ne kadar etkili olur, ola ki iktidar Ahmet Şık’ın varsaydığı gibi bu konuyu gündem yapmaya kalkarsa umduğunu elde edebilir mi (zannetmiyorum, hatta yaşadığımız bıkkınlık devrinde ters tepme ihtimali yüksek), Kılıçdaroğlu aday olursa bu konu hakikaten sıklıkla gündeme getirilir mi (bilinmez)… Eğer söylendiği gibi İmamoğlu ve Yavaş’ın oy oranları Kılıçdaroğlu’ndan daha yüksek görünüyorsa bunun nedeni iki belediye başkanının yetenekleri, devlet insanı vasıf ve deneyimleri mi, yoksa… Her biri üzerine gevezelik etmek mümkün.
Yalnızca şu basit soru üzerine biraz kafa yorulsa, belki toplumun kumaşı ya da ‘varsayılan’ kumaşı hakkında fikir verici olabilir (mi): Üç ‘büyük şehir’ belediye başkanından neden hep aynı ikisi için anket yapılıyor, hep aynı iki isim gündeme geliyor, neden son derece derli toplu bir insan ve idareci Tunç Soyer’in adı bırakın gündemi, akla dahi gelmiyor? Ne dersiniz? Mansur Yavaş’ın Beypazarı performansı, Soyer’in Seferihisar yönetiminden çok daha parlak olduğu için mi, yoksa işin içine yönetim yetenekleriyle doğrudan ilgisi olmayan nitelikler girdiği için mi? Şöyle de sorulabilir: Biz gerçekte hep ne üzerine konuşup duruyoruz?
Doğru, bu toplumda mezhepçilik ne yeni ne de görmezden gelinebilecek bir toplumsal olgu. Doğru, her zaman kaşınmaya da müsait. Doğru, Ahmet Şık’ın TV’de dile getirdiği kaygıyı çok insan hissediyor ve o herkesin Ahmet Şık’tan farkı, söz konusu endişeyi eş dost arasında fısıltıyla konuşuyor olması. “İyi insan ama…” ifadesini işitmeyen kaç kişi var?
Kim aday olur, bilmiyorum ve doğrusu umursamıyorum. Bildiğim tek şey, muhalefetin adayına oy vereceğim. Adı geçenlerden Kemal Kılıçdaroğlu aday olursa, sevinirim. Kazanır mı kazanmaz mı şimdiden bilinmez kuşkusuz; kazanabileceği kanısındayım. Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına yalnızca iyi, efendi, temiz ve barışçıl bir insan olduğunu düşündüğüm için değil, aynı zamanda bir büyük toplumsal-tarihsel-siyasal sorunun üzerine gidilmiş olacağı için de mutlu olurum. Kendimi bildim bileli muhitimde tanık olduğum mezhepçi eğilimler gurur duyulacak bir vasıf olmadığı gibi, hafif tabirle mahcubiyet verici bu sorunun aşılması -ki kesinlikle aşılabilir- herhalde görmezden gelmekle değil, aksine görerek ve kendi halindeki yurttaşı kırıp dökmeden dillendirerek mümkün olabilir. Bir çocuk, ülkesine dair bazı yakıcı gerçekleri 18 yaşında fark etmek zorunda kalmamalı ve o efkârla bir ömür sürmemeli.
Yazıyı, Ruşen Çakır’ın (Ahmet Şık programı ardından) ‘Kılıçdaroğlu’nun Alevi olması’ başlıklı son yayınındaki görüşlerine katıldığımı söyleyerek bitirmek istiyorum. Önümüzdeki ‘yaşamsal’ seçim, Türkiye’nin adı açıkça konulamayan bir sorununu aşması için de büyük bir fırsat olabilir. Sürekli, ‘siyasetin dönüştürücü işlevi‘nden söz edilmiyor mu, buyurun hepimiz için bir ‘dönüştürme’ fırsatı. Risk mi dediniz, kabul, risk vardır elbette ve ben sıradan bir seçmen olarak, o riske razıyım…
İklim krizi notu: Tanıl Bora’nın ‘İklim ve Umut’ başlıklı yazısını ihmal etmeyin.
Yazı önerisi: Korkut Boratav Hoca’nın, ‘Sri Lanka’da ayaklanma’ başlıklı yazısı.
Yazı önerisi: Zehra Çelenk’ten, ‘Gibi’ ve ‘Erşan Kuneri’ dizilerine ilişkin çok güzel bir yazı.
Yazarlar
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları



























































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.11.2025
21.11.2025
14.11.2025
30.10.2025
26.10.2025
12.10.2025
3.10.2025
14.09.2025
11.09.2025
9.09.2025