Tarık Ziya Ekinci
T24 yazarlarından gazeteci Barbaros Şansal Londra gezisinde karşılaştığı Türkiyeli vatandaşların
Çoğu ülkeye dönmek için demokrasiyi beklediklerini yazmaktadır. Sayın Şansal muhataplarına bekledikleri demokrasinin ne zaman geleceğini, bu demokrasiyi kimin ya da kimlerin kuracağını sormadığı için İngiltere’de mahsur kalan vatandaşlarımızın düşüncelerini bilmek olanaksız. Ama AKP ve Erdoğan’dan hiçbir beklentileri olmadığı kesin. Onları sürgünde yaşamaya mahkûm eden bugünkü iktidar olduğuna göre, dönüş için şart koştukları demokrasinin başka bir parti tarafından kurulacağını beklediklerini düşünmemiz gerçekçi olur. Konuşmacıların her birinin kendisine göre bir düşüncesi vardır mutlaka! Ama ne düşündüklerini tahmin etmeye ve bu tahmin üzerine genelleme yaparak bir hüküm bina etmeye hakkımız yok. Ortalık yerde özgürlükçü bir demokrasi için mücadele eden bir siyasal güç de görünmüyor. Ama bunun hayali var. Tıpkı, var olmayan ve hiçbir zaman gelmeyecek olan GODO’yu bekleyen Samuel Bekett’in kahramanları gibi Türkiye’de de herkes demokrasi bekliyor. Türkiye’de (HDP dışında)ne özgürlükçü, çağdaş bir demokrasi kurmayı amaçlayan ne de bunun için mücadele eden örgütlü bir faaliyet var. Neden HDP bu genel eğilimin dışında… Çünkü demokrasi HDP’nin varlık nedenidir. Öte yandan HDP Türkiye demokrasi hareketinin örgütlü tek öznesidir. Başka bir deyimle HDP olmadan demokrasi olmaz. Diğer partiler ise HDP’nin öngördüğü özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı ve çok kültürlü evrensel demokrasiyi reddetmekte. HDP’nin temel amacı Erdoğan’ı devirmek değil (bu HDP için tali bir sorundur) en gelişmiş biçimiyle özgürlükçü demokrasiyi kurmaktır. Diğer partiler ise Erdoğan’ı düşürmek ve onun yerine geçmek için siyaset yapmaktadırlar. Demokrasiyi özümseyen bir özne oluşturma çabaları da yoktur. Statükoyu korumakta ve tabanlarının demokrasi mücadelesinde nesne olarak kalmasını yeğlemektedirler.
AKP, Parti – Devlet Birliğine Dayalı Otoriter Baskı Rejimi Kurmakta
Sürgündeki vatandaşlar Türkiye’de Batı tipi gelişmiş bir demokrasinin kurulmasını beklerken AKP hükümeti, demokrasi getirmek bir yana, savaş politikası izlemekte ve rejimi daha da sertleştirmektedir. Suriye’de başlatılan işgal hareketi genişleyerek kalıcılaşıyor. Günden güne bozulan ekonomi, seferberlik ve savaş giderlerinin getirdiği ek yükle kontrolden çıkmakta. Enflasyon denetlenemez bir süratle yükselmekte, işsizlik artmaktadır. Yeni yatırımlar yapılamıyor, İç ve dış borç taksitlerinin karşılanması zorlaşmış, ek çare aranıyor. Tüketime bağlı dolaylı vergilerin kısa aralıklarla ve yüksek oranlarda arttırılması hem çare olmakta yetersiz kalmakta, hem de geçim sıkıntısı çeken halk yığınları için yaşamı cehenneme çevirmektedir. Rejim için tek çıkış yolu baskıyı arttırmak ve polis gücüyle korku devleti düzenine geçmektir. Hükümet de bu yolu seçmiştir. İktidarın, ordunun mekanize birliklerini hareket halinde tutarak, güvenlikli bölge için savaş ortamını canlı tutmasının bir nedeni baskıya dayalı korku rejimini meşrulaştırmak ise diğeri de devletin bekası gerekçesiyle bu rejime süreklilik kazandırmaktır. Baskı ve korku rejimine işlerlik kazandırma görevi İçişleri Bakanı Süleyman Soyluya verilmiştir. Türkiye’nin hiçbir yerinde ve hiçbir gerekçeyle toplu gösteri yürüyüşü, kapalı salon toplantısı yapmak ya da basın açıklamasında bulunmak mümkün değil. Kadın hakları, öğrenci talepleri, çevre sorunları, kaybolan çocuklarının akıbetini soran annelerin eylemi vb. konuları kamusal alana getirmek yasaktır. Öz olarak anayasal bir hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşü korku devletinin görevli bakanı tarafından hak olmaktan çıkarılmıştır. Aksine davrananlar Soylu’nun talimat ı ile polis tarafından sarılmakta ve dağılmaları ihtar edilmektedir. Direnenler ya göz yaşartıcı gazla dağıtılmakta ya da gözaltına alınmaktadırlar. Gözaltına alınanlar toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununa muhalefet ya da güvenlik güçlerine mukavemet vb, suçlamalarla aylar, hatta senelerce cezaevinde tutulabilmektedir. Korku devletinin bu genel geçer suçlamalarının yanında henüz ülke çapında yaygınlaşmamış, ama Doğu illerinde denenmekte olan akıl dışı sahte delillere dayalı suçlamalarla görevden alınmalar ve uzun süreli tutuklamalar yapılmaktadır. Sıkça başvurulanlardan biri gizli tanıklık kurumudur. Devletin koruması altında görevli gizli tanıklar yanında kimi eski mahkûmlar ya da yargılanmakta olan terör suçluları da gizli tanık olarak kullanılmaktadır. Bunlar, korku devletinin tasfiye etmek istediği vatandaşlar aleyhine önceden hazırlanan suçlamaları yineleyerek gizli tanıklık yapmakta ve tutuklanmalarını sağlanmaktadır. Gizli tanıkların hüviyetleri de gizlidir. Mahkemede ve sanık huzurunda ifade verme ve sorgulanma yükümlülükleri yoktur. Hukuka bağlı çağdaş toplumlarda bu tür uygulamalar suçtur ve devlet kavramı içinde yeri yoktur. Terör suçlularının cezasızlık karşılığı gizli tanık olarak kullanılması son zamanlarda sıklık kazanmıştır. Örneğin 31 Mart’ta yüzde 72 oyla Diyarbakır Büyük Şehir Belediye Başkanı seçilen Dr. Op. Adnan Selçuk Mızraklı tutuklu bir teröristin gizli tanıklığı ile görevden alınmış ve gözaltına alınarak tutuklanmıştır. Gizli tanık kullanılması toplumu hukuk içinde yönetemeyen totaliter ve faşist rejimlerin başvurdukları çağdışı ve gayri ahlaki bir uygulamadır. Önce Doğuda başlayan ve giderek yaygınlaşan gizli tanık kullanımı korku devleti oluşturan AKP’nin kullandığı tehlikeli bir silahtır. Ayni zamanda onun da sonunu getirecek bir mezar kazıcıdır.
AKP iktidarının çok sık kullandığı bir diğer korku silahı da anti-terör kanunundaki her türlü düşünceyi mahkûm etmeye elverişli hükümlerdir. Üç ayrı cezalandırma kademesi oluşturan bu hükümler özetle şöyledir: a) Terör örgütü üyesi olmadığı halde terör örgütüne yarar sağlayacak sözlü ve yazılı beyanda bulunmak, b) Terör örgütü üyesi olmamakla birlikte yaptığı sözlü ve yazılı açıklamalarla örgütle dayanışma içinde ya da iltisaklı olduğu anlaşılan kişiler, c) Sözlü ve yazılı açıklamalarından terör örgütüne üye olduğu anlaşılanlar, ilgili kademenin kanundaki karşılığı olan ağır ceza ile cezalandırılır. Kanunun öngördüğü bu suçların çerçevesi yoktur. Tamamen öznel takdire bırakılan tanımlardır. Soruşturma ya da Kovuşturma açmakla yükümlü merci istediği her hangi bir düşünceyi bu hükümlerden birinin çerçevesi içinde görmesi ve ilgili şahsın mahkûmiyetiyle sonuçlanabilecek yargısal süreci başlatabilmesi mümkündür. Pek çok gazeteci, yazar ve muhabirin yazdıkları bir yazı ya da ulaştıkları bir haberin yazılı metninde iyi niyetle kullandıkları herhangi bir ifade nedeniyle yargılandıklarını ve cezalandırıldıklarını bilmeyen yoktur. Korku devletinin kurucu ve yürütücüsü olan AKP ve onun genel başkanı Sayın Erdoğan, özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonra HDP’yi hedef tahtasına koymuşlardır. Seçim kampanyalarında, mecliste ve resmi toplantılarda HDP kriminalize edilerek dışlanmaktadır. Partinin milletvekilleri, yönetici ve üyeleri kitleler halinde tutuklanmakta ve HDP soyutlanarak siyasal yaşamdan atılmak istenmektedir. Korku devleti politikasının yürütücüsü Süleyman Soylu zamanının büyük bir bölümünü HDP milletvekilleri ile partinin çeşitli kademelerinde görevli yöneticilerini, hatta tabandaki üyelerini siyasal etkinlikten alıkoymaya hasretmiştir. Parti mensuplarının, alelade konuşmalarında bile suç unsuru aramakta ve anti-terör kanunundaki elastiki hükümlerden yararlanarak onları gözaltına aldırtmak ya da tutuklatarak aylar ve yıllar boyu cezaevlerine kapatmak isteğinde olduğunu bilmeyen yoktur. Son bir yılda yalnız Diyarbakır’da 5.500 kişi gözaltına alınmış ve 937 kişi tutuklanmıştır. Bugün cezaevlerinde 10 bin civarında HDP’linin tutuklu olduğu tahmin edilmektedir. Yüksek oranlarda oy alarak seçilen belediye başkanları Süleyman Soylu’nun emri ile görevden alınmakta ve yerlerine bürokrat kayyımlar atanmaktadır. Belediye meclisleri ya dağıtılmakta ya da işlevsiz bırakılmaktadır. Bugüne kadar üçü Büyük Şehir Başkanı olmak üzere HDP’li 24 Belediye Başkanı görevden alınmış, yerlerine kayyum atanmıştır. AKP iktidarı, Süleyman Soylu vasıtasıyla başlattığı seçimli makamlara kayyum atama usulünü giderek yaygınlaştırmakta ve toplumu seçimsiz tek parti iktidarına doğru sürüklemektedir. İlk denemeler tepkisiz kaldı, HDP dışında hiçbir partiden itiraz gelmedi. Oysa hukuk dışı eylem ve edimlere karşı, hedef kim olursa olsun, demokrasiden yana olan her partinin ve her kuruluşun anında tepki göstermesi ve yapılan işlemin geri alınmasını için çaba göstermesi gerekir. Aksi halde, sessizce tasvip gören demokrasi dışı eylemler temadi ederek ülkeyi kaçınılmaz bir sona, yani faşizme götürür.
Menfur 15 Temmuz darbesi, AKP’nin inşa ettiği Korku devleti icraatının toplumun her alanına yayılarak genelleşmesi için bir vesile olarak kullanıldı. FETÖCÜ darbeden hemen sonra salt darbecileri yakalamak ve toplumu huzura kavuşturmak amacıyla Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edildi. OHAL’in sadece FETO yanlılarını ve darbecileri temizlemesi gerekirken uygulama bütün topluma yöneldi. Darbe ile ve FETO örgütü ile uzaktan yakından ilgisi olmayan onbinlerce öğretmen, üniversite hocası, gelecekteki Türkiye’nin mimarı genç akademisyenler, yazarlar, hukukçular, işadamları Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) çoğu gözaltına alınarak bir bölümü de gözaltına alınmadan yapmakta oldukları görevlerine son verildi. Pasaportlarına el konuldu, eski görevlerine dönmeleri engellediği gibi, başka bir işte çalışmalarına da izin verilmedi. Yüzbinlerce insan yaşamını sürdüremez, ailesini geçindiremez duruma düşürüldü. Sonra da KHK’ların kanunlaştırılması ile büsbütün hayattan koparılan bu insanlar kendi kaderleriyle baş başa bırakıldı. Yakınmalar üzerine kurulan inceleme komisyonu mağdurların ancak yüzde birine dönüş izni verdi. Haklarında hiçbir suçlama ya da mahkeme kararı olmadan çalışma ve yaşama hakları gasp edilen KHK mağdurları varlıklarıyla AKP’nin üstün gücüne tanıklık etmekte ve toplumun tümüne yaşamak için bu güce itaat etmekten başka yol olmadığını dolaylı olarak anlatmaktadır. AKP’nin oluşturduğu bu tedhiş ortamında demokrasinin gelmesini ve adil bir hukuk düzeninin kurulmasını beklemek bir hayaldir. Aksine, rejim günden güne sertleşmekte, rakip konumdaki partilerin tasfiye süreci işletilmekte ve toplum tek partinin egemen olduğu parti- devlet birliği iktidarına (faşizm) doğru sürüklenmektedir.
Acaba Demokrasi Bekleyenlerin Umudu CHP’de mi?
Türkiye’nin ikinci büyük partisi CHP ayni zamanda ana muhalefet görevi yapmakta… İktidardaki AKP tabandaki gücüne ve 17 yıldan beri aralıksız iktidarda olmanın sağladığı aşırı güvenle hukuk dışı otoriter bir rejim kurmakta pervasızca ilerlemektedir. Keyfi yönetimden, baskı ve adaletsizliklerden bizar olan halk giderek AKP’den uzaklaşmakta ve parti eski güvenini kaybetmektedir. Artık AKP toplum için bir umut olmaktan çıkmıştır. Peki; birey olarak kendisinin, ailesinin ve toplumun geleceğini yetkin bir demokraside görenlere kim umut olacak ya da bunların makûs talihini kim değiştirecek? CHP’nin demokrasi bekleyenler için bir umut olacağına ihtimal vermiyorum. Çünkü CHP milliyetçi bir parti olarak kuruldu ve milliyetçilik onun olmazsa olmazıdır. Toplumun tümünü tatmin edecek çoğulcu bir demokrasiyi inşa etmesi mümkün değildir. CHP’nin kurucusu Mustafa Kemal’in geliştirdiği ve Kemalizm olarak anılan ilkeler özünde Türk milliyetçiliğinin ana öğeleri ile merkeziyetçi devletçiliktir. Bunlar sırasıyla 1- Türk Tarih Tezi, 2-Güneş Dil Teorisi ve 3-Devlet Laikliği ve 4-Güçler birliğine dayalı merkeziyetçi devletçiliktir. CHP tek parti iktidarında olduğu gibi dün de bugün de milliyetçiliğe dayalı bir devlet politikası izlemiştir. Ama milliyetçilik deyimi ırkçılığı da çağrıştırdığı için CHP yöneticileri onun yerine ulusalcılık deyimini kullanmayı yeğlemişlerdir. Ulusalcılık sözcük olarak daha yumuşak bir ifade olsa da CHP pratiğindeki şoven milliyetçiği gizlemeye yetmiyor. CHP açısından Türkiye’de yaşamak için ya Türk olmak ya da Türkleşmek partinin olmazsa olmazıdır. CHP, AKP iktidarının ikinci yarısından itibaren katı devlet laikçiliğini belli ölçülerde yumuşatmış olmakla birlikte toplumdaki farklı etnik unsurların varlığını reddetmekte direniyor. Politik amaçlarla yapılan kimi açıklamalarda farklı etnik topluluklardan, özellikle de Kürtlerden söz etmiş olsalar da CHP siyasetinde her zaman açık ya da örtülü biçimde belirleyici olan inkârcılık olmuştur. Türkiye toplumunu oluşturan farklı etnik toplulukların haklarını tanımak bir yana varlıklarını dahi kabul etmeyen bir partinin çağdaş, özgürlükçü, çoğulcu ve eşit haklı vatandaşlık temelinde hukuka dayalı bir demokrasiyi inşa etmesini beklemek gerçekçi olmaz. CHP tarihinde kayda geçilmesi gereken önemli ideolojik yaklaşımlardan biri de Ortanın Solu kararıdır. 1965’te 15 milletvekili ile meclise girmeyi başaran Sosyalist TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ’NİN parlamento çalışmaları toplumda olumlu yankı yapmış ve aydın çevrelerde büyük ilgi görmüştü. CHP genel başkanı İsmet İnönü TİP’in gelişmesinden ve partisinin aydın desteğini kaybetmesinden endişeye kapılmıştı. Bu nedenle de hem TİP’i örtülü biçimde dışlamak, hem de CHP’nin sol eğilimli aydınlar için daha güvenli bir liman olduğunu belirtmek ihtiyacını duymuştu. 1965’te şöyle bir açıklama yaptı: “CHP 40 yıldır ortanın solunda siyaset yapıyor.” Bu açıklamadan sonra CHP’de Ecevit’in öncülük ettiği ‘ortanın solu’ hareketi başladı. Ecevit ortanın solu deyiminin evrensel karşılığınınsosyal demokrasi olduğunu ve CHP’nin de sosyal demokrat bir parti olduğunu açıkladı. Bu sözel değişimi ustaca kullanan Ecevit’in izlediği siyaset sayesinde, değişimi izleyen ilk seçimde CHP mecliste birinci parti ve kendisi de başbakan oldu. Sonraki süreçte Demirel’e hitaben yaptığı bir konuşmada “biz kendi solumuza, siz de kendi sağınıza duvar çekersek Türkiye’de siyasal yaşam normalleşir.”demek suretiyle Ortanın Solu politikasının gerçek amacının TİP’i dışlamak olduğunu açık bir dille anlatmış oluyordu. CHP’liler sosyal demokrasinin ne olduğunu öğrenmeden ve temel ilkelerini benimseyip özümsemeden sosyal demokrat olduklarını kabul ve ilan ettiler. Bugün de “CHP sosyal demokrat” tanımlamasını ısrarla sürdürmektedirler. Bu yaklaşım tarzı ile CHP hem Türkiye’de özgürlükçü çağdaş, çoğulcu ve gelişmiş bir demokrasinin kurulmasını, hem de gerçek bir sosyal demokrat siyasetin gelişmesini önlemektedir. El hak!. Başarılı da oluyor. Demokrasi talebinde bulunanlara; “işte CHP!”, sosyalist mücadele içinde olan solculara da “siyasette maceracılık olmaz, sosyalizm için mücadelenin yeri de CHP’dir” diyorlar. 1960-80 döneminin solcu aydınlarının önemli bir bölümü daha güvenli gördükleri için CHP’ye katılmışlardır. Bugün de demokrasi için mücadele eden aydın gruplarının arasına katılan kimi CHP üyeleri partilerinin ileri bir demokrasi için yetersiz olduğunu kabul etmekle birlikte, halen ondan daha etkili ve örgütlü bir güç olmadığı için CHP’ye katılmanın bir zorunluluk olduğuna pek çok kimseyi ikna edebilmektedirler. Böylece bir “demokrasi cephesi” oluşturmanın güçlüğünü bilen konformist aydınları CHP’ye imale etmek pek zor olmuyor. Ama Türkiye’de de hiçbir zaman gerçek bir demokrasi kurulamıyor.
CHP’nin yakın dönemde izlediği kimi politikalar bile bu partinin çoğulcu özgürlükçü bir demokrasi için umut verici olmadığını göstermektedir. Yakın tarihimizde yaşanan kimi önemli siyasal olaylarda CHP’nin aldığı ya da katıldığı kararlardan birkaç örnek vermek suretiyle onun demokrasi anlayışının çağın gelişmiş, özgürlükçü, insan haklarına saygılı ve barışçı demokrasi anlayışı ile hiçbir benzerliğinin olmadığını göstermeye yeterlidir:
- Tansu Çiller’in başbakan olduğu hükümetlerde Türkiye’de pek çok faili meçhul cinayet işlendi. Örneğin 1995 sonu itibariyle Diyarbakır DGM Başsavcılığına intikal eden toplam faili meçhul dosya sayısı 11.699’dur. 1995yılına ait bir yıllık bilanço daha korkunçtur. Diyarbakır DGM’ye 1.900, Malatya DGM’ye 879 ve Erzincan DGM’ye 675 yeni faili meçhul dosya intikal etmiştir (Cumhuriyet, 11. 02. 1997). Tüm bu cinayetlerin işlendiği yıllarda CHP ve öncülleri Çillerin koalisyon hükümetlerinde görev almışlardır. Genel başkanları başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı olan bu hükümetlerde görevli hiçbir bakan devlet adına işlenen bu cinayetleri kimlerin ve niçin organize ettiklerini sormamış, engelleyici bir tavır almamıştır. Oysa bakanlar kurulunda sorumluluk müşterektir. Sosyal demokrat CHP ve öncülleri on binlerce vatandaşın katledilmesine, üç bin köy ve mezranın yakılıp yıkılmasına onay vermişlerdir.
- Tansu Çiller hükümetlerinden birinde muhtemelen SODEP milletvekili Mümtaz soysal dışişleri bakanıydı. Bazı Kürt siyasetçilerin Kürtlere özgü kimi demokratik hak ve talepleri dile getirdiklerinde onlara mealen şöyle bir karşılık veriyor: “ Kimi Kürtler etnik haklar peşindedir. Bu hayallerden vazgeçmeleri kendi menfaatlerinedir. Kürt sorunun çözümü için gerekirse Irak’taki Türkmenlerle Türkiye’deki Kürtler mübadele edilebilir”. Kurtuluş Savaşından sonra Yunanistan’daki Türklerle Türkiye’deki Rumlar arasında yapılan mübadelenin her iki halka ne büyük acılar yaşattığını Sosyal demokrat Mümtaz Soysal çok iyi biliyordu. Böyle bir önerinin ancak zalimce bir düşüncenin ürünü olduğunu da takdir edecek bilgiye sahipti. Ama Prof. Soysal milliyetçilik saplantısının en demokrat ve en insancıl hasletleri olan kişilere bile akıl almaz zalimlikler yaptırabileceğini hatırlayamamış, Kürtlerin demokratik haklar istemesi karışında feverana kapılarak, tehditler savurabilmiştir.
- AKP grubu, genel başkan Erdoğan’ın isteği üzerine 20 Mayıs 2016’da dokunulmazlıkların kaldırılması için anayasa değişikliği yapma kararı almış ve bir kanun teklifi hazırlamıştı. Sayın Erdoğan HDP’ye olan aşırı husumeti nedeniyle bu partinin milletvekillerini süratle tutuklatmak ve meclisten uzaklaştırmak istiyordu. Anayasal prosedürün işletilmesi çok zaman alacaktı. Ama Erdoğan’ın acelesi vardı. İşi birkaç gün içinde bitirmek istiyordu. Bu amaçla yapılacak değişiklikanayasanın “kanunlar geriye doğru işletilemez” hükmüne aykırıydı. CHP’nin katkısı sağlanırsa hem değişiklik süratle gerçekleşecek, hem de Anayasa Mahkemesine itiraz için başvuru yolu kapanacaktı. CHP yapılacak değişikliğin anayasaya aykırı olduğunu bilerek önergeyi destekledi. HDP Eş genel başkanları ile onu aşkın milletvekili süratle tutuklandılar. Çünkü CHP, hem değişikliğin meclisten geçmesini sağlamış, hem de Anayasa Mahkemesine itiraz etmeye yetecek imza sayısını tamamlamaya yanaşmamıştı. Parlamentolar tarihinde emsali görülmeyen bir gaddarlıktı CHP’nin yaptığı... Evrensel hukuk kurallarına saygısı olmayan, hak, hukuk ve adalet duygularından nasibini almamış bir partinin ülkeye demokrasi getireceğini düşünmek akıl ve mantıkla bağdaşmaz.
- Demokrat olmanın birinci kuralı her alanda ve her konuda demokrasi karşıtı girişimlere muhalefet etmek ve demokrasiyi savunmaktır. 2014’te ve 2019’da doğu ve güneydoğu il, ilçe ve beldelerde HDP’den seçilen Belediye başkanlarının tümü görevden alınarak yerlerine hükümete yakın bürokratlardan birer kayyum atandı. CHP’den ses çıkmadı, hiçbir itiraz yapılmadı. Yapılanlar açık bir demokrasi ihlaliydi. Oysa seçim hukukunun ihlali ve seçilmişlerin yasal haklarının tanınmaması ağır bir demokrasi suçudur. Bu, bütün partileri ilgilendiren bir rejim sorunudur. Bir partinin şahsında seçimleri ve seçilmişleri yok sayma girişimi özünde partisiz, seçimsiz bir düzene doğru atılmış ilk admdır. Sayın Erdoğan’ın tek devlet, tek parti ve tek başkan özlemini yansıtıyor. Çok partili seçimli bir sistemi değiştirme girişimi sadece iktidarın hedefindeki partinin değil tüm partilerin sorunudur. Bu keyfi tasarruflar karşısında başta ana muhalefet partisi olmak üzere bütün siyasi partiler ayağa kalkmalı feveran etmeliydi. Kimseden ses çıkmadı. Son 3-4 gündür CHP genel başkanının kayyum atanmasını kerhen de olsa eleştirmesi memnuniyet verici olmakla birlikte yeterli değildir. Çünkü yapılan uygulama demokratik rejimi yok etmeye dönük bir tehdittir.
- Sosyalistler, sosyal demokrat ve özgürlükçü demokratlar ile ekonomi dışı liberal demokratlar ilke olarak savaşa karşıdırlar. Onlar için her şeyden önce gelen insan hayatıdır. Tek bir insan hayatının yok olmasına onay vermez rıza göstermezler. Oysa ortada ciddi hiçbir neden yokken AKP hükümetinin Suriye’nin doğu bölgesine silahlı askeri güç göndermek (özgün deyimiyle savaş açmak) için TBMM’den izin istemesi CHP tarafından tasvip gördü ve tezkere onaylandı. Başlatılan Barış Pınarı harekâtının bir haftalık can kaybı bilançosu asker, sivil toplam iki bin beş yüz olarak saptandı. Sosyal demokrat bir partinin Savaş için onay vermesi büyük bir çelişkidir. Ayni zamanda CHP’nin Suriye politikası ile de çelişmektedir. Hükümetin ithamkâr ve karalayıcı propagandasından çekinerek, hem kendi politikası ile çelişerek hem de sosyal demokrat ideolojinin savaş karşıtı politikasına ters düşerek Savaş tezkeresine oy veren CHP’nin ülkede demokrasi kuracağını beklemenin akılcı olmadığını belirtmek bir haksızlık değildir.
- Türkiye Özgürlükçü Demokrasiye Açıktır
Biri iktidarda diğeri ana muhalefet görevi yapan AKP ve CHP’nin dayandıkları sosyal sınıflar adına izlemekle yükümlü oldukları ekonomik, sosyal ve kültürel politikalar açısından özgürlükçü, katılımcı, eşitlikçi, hukukun üstünlüğüne bağlı, kapsayıcı, çağdaş bir demokrasiyi kurup işletmelerinin mümkün olmadığını anlatmaya çalıştık. Son 15 yılda milletvekili genel seçimlerinde her iki partinin aldıkları oy toplamı ortalaması yüzde 70’tir. Geriye kalan yüzde 30 seçmen tek bir örgütte toplanmadığına göre AKP ve CHP’nin desteği olmadan Türkiye’de çağdaş normlarda özgürlükçü bir demokrasinin kurulup işletilmesinin mümkün olmadığı düşünülebilir. Bu yaklaşım matematiksel olarak doğrudur. Ancak, sosyolojik ve nesnel siyaset açısından geçersizdir. Çünkü Türkiye’de fiili siyaset, sadece elit kadroların üstten kurdukları, halkın nesne sayıldığı milliyetçi muhafazakâr partiler tarafından yapılmaktadır. Bu partiler için halk, siyasetin nesnesi ve oy kullanmakla yükümlü seçmenlerdir. Partilerin tepesindeki kadrolar ise siyasetin öznesidir. Her şeyi onlar bilir ve onların yol göstericiliğinde seçmen A ya da B partisine oy verirler. Onlar için siyaset partiler arasındaki iktidar yarışıdır. Düzeni koruyarak iktidarı ele geçirmeyi amaçlayan bu siyaset tarzı statükocudur. Değişime ve demokratik gelişmeye kapalıdır. Toplumda halkın özne olduğu ve aşağıdan yukarıya doğru işleyen bir siyaset anlayışı gerçekleşmeden Türkiye’de kalıcı biçimde özgürlükçü bir demokrasi kurulamaz. Halkların siyasal yaşamın öznesi olduğu gelişmiş toplumlarda demokrasi insan yaşamının ayrılmaz bir parçasıdır. Demokrasi dışı eylem ve edimlere karşı çıkmak, tepki göstermek herkes için ihmali kabul edilemez bir vatandaşlık görevidir. Halktan kopuk, halkın ilgi alanı dışındaki biçimsel düzenlemelerin insan hayatında yeri ve işlevi yoktur. Örneğin anayasamızın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti “(…) Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir” diye tanımlanmıştır. Oysa Türkiye’de ne hukuk devleti ne de sosyal devlet kuralları geçerlidir. Bu, halkın bilgisi dışında oluşturulan işlevsiz bir düzenlemedir. İşlevsiz olmasının iki nedeni var: Biri anayasanın halkın dışında ve onun katılımı olmadan yapılmış olması, diğeri de Türkiye halklarının yabancısı olduğu “Atatürk milliyetçiliğidir.” Bugünkü anayasal rejimin inşasında, belirleyici özne kurucu elit kadrodur. Bu kuruluşta halkın hiçbir katkısı yoktur. Halk sadece oy kullanmaya çağrılan, dışlanmış bir nesnedir. Bu açıklamalardan çıkan sonuç şudur:
- Türkiye toplumu özgürlükçü, çağdaş, gelişmiş ileri bir demokrasiye kapalı değil.
- Ancak bugüne kadar özgürlükçü gerçek bir demokrasinin kurulmasına elverişli koşullar sağlanamamış, siyaset arenasında sadece milliyetçi, irredentist, barış karşıtı egemen güçler at oynatmıştır. Halk yığınlarına da demokrasi adına hiçbir zaman yaşama geçmeyen kimi yazılı biçimsel düzenlemeler sunmuşlardır.
- Gerçek özgürlükçü bir demokrasi ancak halkların öznesi oldukları ve yönettikleri siyasal etkinliklerle kurulur. Diğer bir deyimle, milliyetçi partilerin tepeden buyruklarla oluşturdukları biçimsel düzenlemeler demokrasi değildir. Oysa gerçek özgürlükçü demokrasi, ancak, milliyetçilikle ilgisi olmayan halk yığınlarının siyasal özne olduğu, aşağıdan yukarıya doğru kurulan, gelişmeye açık, toplumsal yaşamı doğrudan etkileyen, kalıcı bir düzendir.
Özgürlükçü Demokrasi Ancak Biçimsel Olanı Reddederek Kazanılır
Siyaset esnafı, biçimsel demokrasi kavramını bile Türkiye toplumuna çok bulmuş olmalı ki, bunu bile bir yandan partiler arası iktidar yarışının aracı yaparak, öte yandan da milliyetçilik yarışında halklar arasında kin, nefret ve düşmanlık duygusunu kışkırtmak için kulanarak içini boşalttı. Otoriter tek adam yönetimine geçti. Özgürlükçü gerçek bir demokrasiyi kurmak için biçimsel demokrasinin bile içini boşaltan yıkıcı egemen siyasetlere karşı başka bir siyasetin örgütlenmesi kaçınılmazdır. Başka türlü özgürlükçü, çoğulcu, çok kültürlü, hukukun üstünlüğüne bağlı, barışçı, insan haklarına saygılı, âdemi merkeziyetçi ileri bir demokrasiyi kurmak mümkün olmaz. Bu nedenle özgürlükçü demokrasi mücadelesinde atılacak ilk adım, totalitarizm ve savaş yanlısı yıkıcı siyasetlere karşılık özgürlükçü demokrasiyi tanıtacak ve öznesini genişletecek bir demokrasi cephesinin kurulması olmalıdır.
Demokrasi Cephesinin Ortak Programı Ve Kurucu Özneler
Cephe Hareketinin çalışma alanını belirlemek için, Özgürlükçü demokrasinin ne olduğu ve halk yığınlarının yaşamında ne gibi değişiklikler yapacağını açık biçimde anlatacak ortak bir programa ihtiyaç vardır. Ortak programın hazırlanmasında aşağıdaki ilkeleri yararlanılacak bir öneri olarak sunuyorum.
- Cephenin Ortak programında özgürlükçü demokrasinin (yukarıda pek çok kez yinelenen) evrensel niteliklerinin tümünün benimsendiğine vurgu yapılarak toplum yaşamında etkin şekilde yer alması için çaba gösterileceği,
- Cephe Programının, çağdaş, ilerici evrensel demokrasinin temel ilkelerini benimseyerek yaşama geçiren, özünde bir Barış ve Demokrasi Projesi olan AVRUPA BİRLİĞİ (AB) ilkelerinden yararlanarak hazırlanmasının dikkate alınacağı ve AB üyeliğinin amaç olarak benimseneceği,
- Cephe Hareketi demokrasi karşıtı, düşünce, yazı, yayın, eylem ve edimlere karşı olduğu gibi, hangi merci tarafından alınmış olursa açıklanan anti-demokratik kararlarlara karşı da etkin biçimde mücadele edeceği,
- Cephe Hareketinin ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı olduğu, her türlü ırkçı ve milliyetçi düşüncelerle, siyasal akım ya da eylem ve edimlerle mücadele edeceği,
- Cephe Hareketinin barışı savunduğu ve her türlü savaşa karşı olduğu,
- Cephe Programının, Türkiye toplumunu oluşturan farklı etnik, din, inanç ve dil gruplarının eşit haklı vatandaşlar olduğunu benimsediği, farklı etnik, dil ve inanç gruplarından birinin diğerlerine üstünlüğünü hiçbir şekilde kabul etmeyeceği,
- Cephe Programı, ortak ulusal dil ve kültürün öğrenilmesi ve bu dilin eğitim dili olarak kullanılmasının hakkı yanında, farklı dil ve kültürlerin öğrenilmesi, eğitim dili olarak kullanılması, tanıtılması ve yaygınlaştırılmasını da vatandaşlık hakkı olarak tanıdığını,
- Cephe Programında, toplumdaki etnik ve dinsel farklılıkların hiçbir suretle bir üstünlük ya da aşağılanma aracı olarak kullanılmasına izin verilmeyeceği,
açık şekilde belirtilmelidir.
Demokrasi Cephesini Harekete Geçirecek Özne Kuruluşlar
Türkiye’de özgürlükçü çağdaş bir demokrasinin gelişmesine engel olan siyasal güçler son derece etkili, deneyimli ve örgütlüdür. Bu örgütlere karşı özgürlükçü demokrasiyi savunmak ve bütün öğeleriyle yaşama geçmesini sağlamak son derece güçtür. Toplumun demokrasi kültürü yetersizdir. Genel eğilim statükocu siyasetten yanadır. Özgürlükçü demokrasiyi bütün öğeleriyle topluma benimsetmenin vatandaşların tümünü demokrasi hareketinin öznesi konumuna getirmenin pek kolay olmadığı biliniyor. Türkiye’de yıllardan beri demokrasi sözcüğü kullanıldığı halde, halkın bunun ne anlama geldiğini öğrenmesine olanak sağlanmamıştır. Siyasal partileri yöneten egemen kadrolar halka demokrasi adına neyi ne kadar vermeyi uygun görmüşlerse, onunla yetinmişlerdir. Biçimsel demokrasi ilkelerinin belirlenmesinde bile halkın hiçbir katkısı olmamış ve talepleri dikkate alınmamıştır. Oysa bir toplumun yönetim biçimi, o toplumu oluşturan vatandaşların yaşamlarını doğrudan etkileyen bir meseledir. Bu nedenle de halkın tümünün katkısı olmadan üstten dayatılan bir yönetimin adı demokrasi olamaz. Çünkü demokrasinin sözcük anlamı da halkın halk tarafından yönetilmesidir. Bu nedenle Demokrasi Cephesini harekete geçirecek hazırlık grubunun ilk görevi halkın tümünü nesne olmaktan kurtarmak ve aktif özne konumuna getirmek olmalıdır.
Özgürlükçü Demokrasi Mücadelesini Hangi Sosyal Güçler Başlatacak?
Yukarıda pek çok kez değindiğimiz gibi düzen partilerinin özgürlükçü demokrasiye hiçbir katkısı ve desteği olamaz. Böyle bir beklenti başarısızlığa ve umutluğa yol açar. Bunların dışında çeşitli nedenlerle pasifleşen ya da çalışmaları etkili olmayan önemli parti, grup ve bireyler vardır. Bu dağınık güçlerin aktifleşmesi ve bir araya getirilmesi demokrasi mücadelesini önemseyen örgütlerin, grup ve bireylerin görevidir. Siyasetteki davranışları, yazılı ve sözlü açıklamalarıyla kamuoyunda demokrasi beklentisi yarata parti, STK, girişim, liberal demokrat ya da liberal sol görüşlü aydınlar vardır. Bunların ortak bir program hazırlamaları ve güçlü bir demokrasi hareketi oluşturmaları mümkündür. Galiba ortada bir güven sorunu bir de AKP korkusu var. Güven sorunu insanların tanışmaları ve düşünce teatisinde bulunmaları ile aşılabilir. AKP’nin şiddet politikasına karşı durmak ise tamamen kişisel bir sorundur. Buna herkes kendisi karar verir. İlgili bir vatandaş olarak benim görevim kamuoyunda demokrasi beklentisi oluşturan kuruluşları anmak ve onlara, dolaylı biçimde, görevlerini hatırlatmaktır. Türkiye’de özgürlükçü demokrasi beklentisi yaratan, örgüt, kuruluş, topluluk ve bireyler şöyle sıralanabilir:
- HDP (demokrasi onun varlık nedenidir.)
- TKP (Türkiye’nin en eski Partisidir. Hayattaki kadroları demokrasiye bağlıdır)
- TİP ve TSİP’in yaşayan kadroları,
- Marksist solda demokrasiyi önemseyen örgütler,
- İlerici İşçi ve memur Sendikaları
- Demokrasiyi bir yaşam biçim olarak benimseyen meslek örgütleri
- Demokrasi için savaşım veren inisiyatifler (DİP, Diyalog grubu, Hak ve Adalet Platformu, Yurttaş girişimi, Demokratik İslam Kongresi, vb.)
- Birey olarak liberal demokrat aydınlar ve Liberal Sosyalist aydınlar,
Umut, barışa, eşitliğe, adalete ve özgürlükçü demokrasiye gönül veren örgütlü demokratların başarısındadır.
Yazarlar
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
12.01.2021
2.09.2020
8.07.2020
18.06.2020
1.05.2020
3.01.2020
2.02.2019
25.09.2019
2.05.2019
3.02.2019