Tuncer KÖSEOĞLU
“Kadınlar Bize Allah’ın Emanetidir #Eminebulut” Bu pankart, dün akşam stadyumda izlediğim Çaykur Rizespor ile Sivasspor arasında oynanan maçta karşı tribünde asılmıştı. Pankartı gördüğüm andan itibaren sahada oynanan futbolu bırakıp yazılan bu pankart üzerine düşündüm çokça… Hiç şüphe yok ki, iyi niyetle hazırlanıp asılmıştı. Cehenneme giden taşların iyi niyetle döşenmesi gibi…
Pankarttaki ‘bize’ erkekler anlamına geliyordu haliyle. Doğuştan kendine verilen her şeyin sahibi olduğuna inandırılan erkekler! Büyüdükçe bu gücün altında ezilen işler sarpa sarınca ne yapacağını şaşıran kötüye giden ilişkiye çözüm üretme yerine kendisine ‘emanet’ edilenin hıyanetine uğradığını düşünerek çareyi şiddette bulan kimi erkekler. Şiddetin bir acizlik olduğunun farkına varmadan bunun bir ‘delikanlılık’ olduğuna inandırılan zavallılık hali…
Oysa bu dünyada her canlı birbirine emanet. Doğanın bir dengesi var. İnsan aklın verdiği güçle bunu kendi lehine değiştirdi. Bitmez tükenmez hırsıyla daha da fazlasını isteyerek dünyayı yok etme pahasına kendine çalışıyor. Emanet bırakılanlar arasında dengesizlik insan lehine açıldıkça dünya yavaş yavaş yok oluyor…
Bizim gibi toplumlarda kadın-erkek ilişkileri insanlığın dünya ile kurduğu ilişkiden farklı değil. Toplumsal yaşamda doğuştan güç ‘bahşedilen’ erkek, kendisinden daha zayıf olduğunu düşündüğü kadına ‘acz’ içinde kaldığı durumlarda ya da sırf gücünü gösterme adına baskı uygulamaya kalkıyor, ipler de burada kopuyor haliyle. Kadının kendisine ‘biat’etmesi gerektiğine alıştırılan ve öyle yetiştirilen erkek, kendisine direneni şiddet uygulayarak bastırmaya kalkıyor. Her ne kadar son yıllarda bu algı epeyce kırılsa da toplumda bu şiddete başvurma zavallılığı genel kabul görüyor, ortada kurtarılması gereken bir namus, kendisine emanet edilenin hıyanetini ortadan kaldırma hali var çünkü… Kadına şu ya da bu şekilde şiddet uygulayan ‘erkeklerin’ sığındıkları limanlar ‘namus’ ve emanetin hıyanet etmesidir ki, önce bu limanları yıkacaksın toplumsal kabulü yok edeceksin. Bunu yapabildiğimiz, başarabildiğimiz ölçüde bu şiddeti önlemekte başarılı oluruz. Her şehre darağacı kurarak değil…
İdam çözüm olabilir mi?
Toplumsal infiale yol açan Emine Bulut cinayetleri gibi insanın aklını yitirme noktasında, idam cezasının yeniden konması hemen ülke gündemine sokuluyor. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İdam cezası parlamentodan gelirse onaylarım’’ açıklamasını yaptı. Sanki idam cezası gelirse bu tür cinayetler bıçakla kesilip duracak algısı yaratılmak isteniyor toplumda. Oysa getirilmek istenen idam cezası, kadına şiddeti- cinayetleri önlemeyeceği gibi geçmişte yaşanılan toplumsal travmaları hortlatmaktan, yeni travmalar açmaktan başka işe yaramaz. İdamla ilgili birkaç kez yazdım; yeniden yazmakta fayda var bu toplum hala Adnan Menderes ve arkadaşlarının; onlardan yaklaşık 10 yıl sonra Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmelerinin bölünmüşlüğünü yaşıyor…Yeni bölünmelere zemin hazırlayacak olan idam cezası kadın cinayetlerinin önlenmesine kesinlikle fayda sağlamaz.
Evet, insan bazen aklını yitirme noktasına gelebiliyor. Bu tür cinayetler karşısında soğukkanlı kalamayabiliyor. Bunu anlamak da o kadar zor değil. Aklına sağduyusuna inandığım, yazdıklarını her zaman kıymetli bulduğum ve faydalandığım aynı zamanda hukukçu olan bir dostum Emine Bulut cinayetinden sonra sosyal medya hesabına şöyle yazdı: Çok öfkeliyim. Çok kötü duygular içindeyim. Emine Bulut’u katleden HAYVANIN yaşamasını istemiyorum... Bütün soğukkanlı hukukçulara bu derin öfkemi duyurmak istiyorum…
İtiraf etmem gerekirse benzer duyguları ben de yaşıyorum. Dünyanın steril bir yer olmadığını bilsek de zaman zaman bir olaya karşı öfke kontrolden çıkıyor. Devletin ise böyle bir öfkenin hezeyanına kapılma lüksü yok, olmamalı. Böyle hunharca cinayeti işleyen birinin yaşam hakkının korunduğu ölçüde hukuk devleti oluruz. Geçmişte yapıldığı gibi bu tür cinayetleri ‘kader kurbanı’ saymayıp, mahkemelerde ‘namus, kravat’ indirimi gibi indirimler yapmadan ‘katilin’ en ağır cezayı alması kamu vicdanını da rahatlatır. İnsanların bu tür cinayetleri görünce ‘idam’ cezasının aklına gelmesi, geçmişte yapılan hatalı uygulamalar ve çıkarılan ‘af’lardır. Bir insanın ömür boyu özgürlüğünün kısıtlanmasından daha ağır ceza ne olabilir Ölüm bir çeşit kurtuluş olmaz mı?
Bu bir savaş aslında, toplumda yaşanan kadınla erkeğin arasındaki eşitsizlik savaşı. Kadın, bu eşitsizliğe başkaldırdıkça, kendi hayatını yoluna koymaya çabaladıkça en yakınları tarafından şiddete uğruyor. Çok ağır bedeller ödüyor kadınlar. Kadının eşit olma, toplumda var olma savaşı bu. Devlete burada düşen görev ‘kadının namusunu’ erkeğe emanet etmeden kayıtsız şartsız kadının yanında olmaktır. ‘İdam’ cezası kolaycılığına kaçıp, hem toplumsal gazı alıp hem de ilerde kendisine karşı işlenecek suçlarda bu cezayı Demokles’in kılıcı gibi sallandırarak bir taşla birkaç kuş vurmak değil…
Toplumsal duyarlılık, duyarsızlık…
Emine Bulut cinayeti üzerinden toplumsal duyarlılığın tavan yaptığı günlerde Şanlıurfa Barosu çocuk gebelikleriyle ilgili bir rapor yayınladı. Çok insanın haberi olmadı bu rapordan. Duyarlılığı tavan yapmış “Lütfen ölme anne” etiketleriyle sosyal medya hesaplarını siyaha boyayanlar, okuyup geçti. Aklının bir yerine yer etmeden. Oysa Emine Bulut cinayeti kadar korkunçtu bu durum. Rapora göre Şanlıurfa’da yılın ilk altı ayında 21 çocuk gebelik yaşanmış! Bu sadece tespit edilenler. Ailelerin onayıyla erişkin olmadan evlendirilen, gebe kalan çocuklar Emine Bulut cinayeti kadar ürkütücü gelmiyorsa, hezeyan duymuyorsak toplumsal duyarlılık konusunda daha çok yol kat etmemiz gerekir. Bu durum sadece devlet eliyle, polisiye önlemlerle önlenemez. Öncelikle kadını ‘mal’ olarak gören ‘erkeklere emanetten’ çıkarmalı…
Yazı uzasa da bu konuyla ilgili aklıma takılan bir mevzuyu yazmadan edemeyeceğim. Emine Bulut, kalabalık bir ortamda, orada bulunanların gözleri önünde öldürüldü. Hatta orada bulunanlardan biri hepimizin bir şekilde yaşadığı ‘sosyal medya canavarlığına’ yenik düşüp vahşi cinayeti telefonuna kaydetti. Her şey sosyal medyada alınacak birkaç beğeni için. Tam olarak öyle olmasa da benzer bir olay birkaç yıl önce başımdan geçti. Kadıköy’de sürekli takıldığım bir mekânda arkamızdaki masada beş altı kişi oturuyordu. Masada oturanların birkaçını tanıyorduk. Masada oturanlardan biri beraber oturduğu arkadaşına yanında getirdiği ekmek bıçağını sapladı. Adam, ikinci bıçak darbesini saplamak isterken sandalye vurarak engel olduk. Olduk olmasına da ilk bıçak darbesini alan kişi maalesef kurtarılamadı. Fakat Emine Bulut ile katil arasında görüntülerden anladığım kadarıyla bir itiş kakış bir boğuşma yaşandı ve kimse müdahale etmedi. Bu da bizim toplumsal duyarlılığımız olsun, olup bitene sadece seyirci kalma hastalığımız. Birçok yaşanan olayda olduğu gibi…
Yazarlar
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.12.2023
20.05.2023
7.03.2022
1.03.2022
14.02.2022
28.01.2022
24.01.2022
12.01.2022
29.12.2021
20.12.2021