Ümit KIVANÇ
ÖN AÇIKLAMA: Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2 Ekim günü ülkesinin İstanbul Başkonsolosluğu’nda kaybedilmesine dair edinebildiğimiz bilgileri derlemeye çalıştığım bu yazı dizisinin beş bölümünü bitirirken, Türk ve Suudi istihbarat ve emniyet görevlilerinden oluşan ekip arama ve inceleme amacıyla başkonsolosluğa girmekteydi; ABD ile Türkiye, Suudi Arabistan yönetimini cinayet pisliğine bulaştırmadan işin içinden çıkılmasını öngören bir sihirbazlık numarasında anlaşmış gibiydi; Suudilerin, sorumluluğu üst kademeden habersiz iş gören bir sorgulama timine yıkarak Kaşıkçı’nın konsoloslukta öldüğünü kabulleneceklerine dair bir haber ortaya çıkmıştı. Kaşıkçı, sorgulamada “yanlış giden birşeyler” yüzünden hayatını kaybetmiş olacaktı. Esas amaç onu Suudi Arabistan’a kaçırmakken, iş bilmez görevliler yanlış yapmış, bu sonuca yolaçmış olacaktı. Riyad henüz böyle bir açıklama yapmadan, yazı dizimi teslim ediyorum. Aktaracağım bilgilerin çoğu, güncel gelişmeler ne olursa olsun gerekli ve geçerli. Ancak bazılarını gelişmelere göre düzeltmek, değiştirmek, ekleme-çıkarma yapmak gerekebilir. Gelişmeleri izlemeye, gereken güncellemeleri yapmaya çalışacağım. Dizinin yayımlanması bittiğinde, gelinen aşamaya göre eldekini toparlar, olan biteni yorumlamaya çalışırım.
* * *
Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan İstanbul Boşkonsolosluğu’nda kaybedilmesini Gazetecileri Koruma Komitesi Yürütücü Başkanı Joel Simon, “apaçık ahlâksızlığıyla kan dondurucu” diye niteledi. Simon, gazetecilere yönelik şiddetin ve hapsetme gibi susturma-bastırma-caydırma eylemlerinin dünya çapında yayılabilmesini, faillerin cezasız kalışına bağladı. Gazetecileri Koruma Komitesi’nin elindeki verilere göre, 2018’de öldürülen gazeteci sayısı 27. 2016’da 19, geçen yıl 18’di. Simon, gazeteci cinayetlerinin yüzde doksanında faillerin cezasız kaldığına dikkat çekti.
Kaşıkçı’nın kaybedilmesi şüphesiz yalnız bir gazeteci cinayeti olarak ele alınamaz. Hem kurbanın kimliği ve geçmişi hem cinayetin örgütleniş ve işleniş tarzı hem de cinayet mahallinin diplomatik özelliği bir uluslararası krize kapı açmaya adaydı; öyle de oldu. Şimdi olaya bir şekilde karışan bütün fail ve tanıklar bu krizi hafifletmeye, bundan kendilerine avantaj çıkarmaya, fazla dallanıp budaklanmadan olayı kapatmaya çalışıyorlar.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in BBC’ye söyledikleri önemsenmeli: “Bu tür olayların sayısı artıyor ve uluslararası toplum buna izin vermemeli.” Guterres, “bu tür olaylar” için “hesap verilebilirlik yolları” bulunması gerektiğine dikkat çekti.
Eğer riya, haksızlık ve ahlâksızlığın bunca itibar gördüğü bir devirde yaşamıyor olsaydık, böyle bir fecaatin örtülebileceğine, hiçbir devletin bundan zarar görmeden işin içinden çıkılabileceğine ihtimal vermezdik. Ancak zaman, zalimlerin yaptıklarının yanlarına kâr kaldığı, kötü bir zaman. Bu yüzden, en azından bir nebze adaletin sağlanabileceğini ummak kolay değil.
Bunca kirli hesabın görülmeye çalışıldığı yerde gidişata dair öngörülerde bulunmak da pek mânâlı değil. Ancak bildiklerimizi toparlamaya, sorularımızı üretip sıralamaya intiyacımız var. Bu tür soğukkanlı resmî cinayet ve katliamların karanlıkta, cezasız kalmaması için yapabileceğimiz bu.
Zamane Ruhu’nun insaniyete engel oluşuna rağmen, Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda kaybedilmesi hadisesinin çeşitli yerlerde, daha sonra birilerinin çeşitli amaçlarla yararlanacağı izler bırakacağını da güvenle söyleyebiliriz.
Dolaşacağımız mesafe uzun, kazacağımız çukurlar derin. Sora sora ilerleyelim.
- Cemal Kaşıkçı kimdi?
Bir dönem Suudi Arabistan yönetici elitiyle arası çok iyi olan, saraydan haber alabilen ve saraydan haber iletebilen bir aracı-gazeteci muamelesi gören Cemal Kaşıkçı, Prens Muhammed bin Selman’ın dizginleri ele geçirişiyle birlikte, giderek “muhalif gazeteci” konumuna sürüklendi. “Çare demokrasidir” yollu görüşler beyan etti. Kendini güvende hissetmediği için ülkesinden ayrıldı, daha çok ABD’de yaşamaya, Türkiye’de de vakit geçirmeye başladı. Bu arada, “sarayın sesi” rolünden uzaklaştıkça gazeteci sıfatıyla daha çok ciddiye alınır olan Kaşıkçı, Washington Post’un köşeyazarları arasına girdi. Ve Suudi Arabistan’ın Yemen’de sürdürdüğü insanlık dışı saldırıyı eleştirmek, giderek Muhammed bin Selman’a açıkça karşısına almak dahil, Ortadoğu’nun yeni zorbasının sinirine dokunacak işler yaptı.
Kaşıkçı’nın kimliği, geçmişi, Suudi yönetimiyle ve kraliyet ailesinden çeşitli figürlerle ilişkisi-çelişkisi konusunda Fehim Taştekin’in BBC sitesindeki yazısı yeterince aydınlatıcı: “bir gazeteciden fazlasıydı (…) El-Kaide, Taliban ve 11 Eylül’ün hava korsanlarıyla bağlantılar dahil çok sayıda gizli dosyaya vakıf” ve “İhvan’la bağlantılı tarihsel arka plan”a sahipti.
- Niye Türkiye’deydi?
Kaşıkçı’nın Türkiye’de bol vakit geçirmesine sebep, Suudi gazetecinin -artık herkesin adını bildiği ama hakkında kimsenin dişe dokunur bir şey bilmediği- nişanlısı. Hatice Cengiz. Cemal Kaşıkçı’nın evlenmek üzere olduğu TC vatandaşı kadın.
Cengiz’in “bilinmezliği” öylesine ilginç boyutlarda ki, kendisi için “kimdir?” haberi yaptığını ilan edip bu duyuruyla okur çekmeye çalışan internet gazetesinde şu sözleri okuyabiliyorsunuz: “Hatice Cengiz'in Cemal Kaşıkçı'nın nişanlısı olması dışında bir bilgi yok.”
Oysa var. Ama “bilgi” sayılır mı, emin değilim. Washington Post, 8 Ekim’de Kaşıkçı’nın konsoloslukta kaybedilmesi üzerine, Hatice Cengiz’e dayandırdığı bir geniş haber yaptı. Burada, Cengiz ile Kaşıkçı’nın tanışmaları ve evliliğe giden süreç kısaca anlatılıyordu: Bu yılın Mayıs ayındaki bir konferansta karşılaşmışlardı. Cengiz, “Basra Körfezi ülkeleriyle ilgileniyor”du ve Kaşıkçı’nın “çalışmalarını takdir ediyor”du. Konferansta soru sormayla başlayan temas, köşeye oturup sohbet etme ve daha sonra “giderek güçlenen bağ” ile derinleşmişti.
Akla takılabilecek soru şu: Tanışmalarından önce, Hatice Cengiz, acaba Cemal Kaşıkçı’nın hangi çalışmalarına hayran olmuştu?
• Kaşıkçı Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’na neden gitti?
Bizde yazılanlara bakılırsa, “evliliğe engel hali bulunmadığına” dair belgeyi almaya veya BBC’nin haberine bakılırsa “boşanma işlemini sonuçlandırmaya”.
- Kaşıkçı bir şekilde “cinayet mahalline” yönlendirildi mi? Yılın büyük bölümünde yaşadığı ABD’de veya başka yerdeki bir temsilciliğe değil de Türkiye’deki konsolosluğa gitmesinin özel önemi-anlamı var mıydı?
Bilmiyoruz. Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçiliği’nce belgeyi almak üzere, nikahın gerçekleşeceği İstanbul’a yönlendirildiği söylendi. Ancak göreceğiz ki, kendisi de ülkesinin Washington’daki temsilciliğine gitmek için can atmıyor.
Nişanlısı şöyle anlatıyor: “Kendisine, 'Neden ABD'den bu kağıdı almıyorsun?' diye sormadım zira evlilik burada olacaktı. Oradaki konsolosluktan alınan belgenin burada geçerli olduğuna dair bir bilgi de yok. Ayrıca nikah müdürlüğüne gittiğimizde görevli bize hangi ülkede evlilik gerçekleşiyorsa evlenen yabancı kişi bu evrağı sadece o ülkenin elçiliğinden alabilir bilgisini vermişti. Ülkemize gelmeden orada bu konuda bir girişimde bulunup bulunmadığını bilmiyorum. Ama eğer bulunsaydı bana mutlaka söylerdi. Ya da eğer sorsaydı ve olumsuz yanıt alsaydı da bunu ifade ederdi. Diğer yandan Riyad Washington elçisi, ‘Cemal Bey ile geçen sene bir programda konuştuk’ diye, ‘kendisi makul düzeyde Suudi yönetimini eleştiren bir yazardı’ şeklinde bir açıklamada bulundu. Bu açıklamayı dün gece geç saatlerde ajanslar geçti. Eğer kendisi ihtiyacı olan evrağı onlardan da istemiş olsaydı sanıyorum ki elçi açıklamasında bunu da söylerdi. Sonuç olarak benim bildiğim ülkede bu işlemlerin daha hızlı ve kolay olabileceğini düşündüğü için işlemleri burada yapmak istemişti.”
Yani: Hatice Hanım ya Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan Washington Büyükelçiliği ile ilişkisi ve oraya dair hissiyatından habersiz ya da söylediği doğru değil. Kendisinin verdiği bir ayrıntı, Kaşıkçı’nın “Suudiler TC topraklarında bana bir şey yapmaya kalkışamaz” diye düşünüyor olması, açıklayıcı kabul edilebilir. Yine de, Kaşıkçı’nın Washington’daki dostlarının bildiği sıkıntı ve korkularından nişanlısının bîhaber görünmesi dikkat çekici. Hatice Hanım, “Washington’daki Suudi Büyükelçiliği ile sorunu yoktu” demeye getiriyor, ama dostları, Kaşıkçı’nın oraya girdiğinde ve çıktığında mesaj atarak kendilerine “güvendeyim” haberi verdiğini anlatıyorlar. Kaşıkçı Washington’da gittiği camiden de, Suudi yönetimiyle ilişkili kurum olduğu için ayağını kesmiş.
- Kaşıkçı konsolosluğa giderken nişanlısına, “terslik olursa şunu şunu (Kaşıkçı’nın “eski dostum” diye andığı, AKP Başkanlık Danışmanı Yasin Aktay ile Türk-Arap Medya Derneği Başkanı Turhan Kışlakçı) ara” dedi mi?
Hatice Cengiz’in anlatımına göre, hayır, demedi. İktidar propaganda aygıtı ve medyanın gerikalanı -veya medyadan gerikalan- uzun süre, Kaşıkçı’nın içeri girerken nişanlısına böyle dediğini yazdı. Ancak AA’dan Semra Orkan’ın Hatice Cengiz’le daha ileriki günlerde yaptığı (10 Ekim’de yayımlanan) görüşmede, “tehlike halinde” aranacak isimler konusunda Cengiz’in farklı bir anlatımı yeraldı: “Bir defasında genel olarak ülkesi ile siyasi duruşundan kaynaklı bir sorun, olay, beklenmedik bir problem ya da önemli bir mesele olduğunda kiminle ya da hangi arkadaşı ile irtibata geçmem gerektiğini sormuştum kendisine. O da bana Türkiye'de Yasin Aktay'ın eski dostu olduğunu, onu arayabileceğimi söylemişti. Ayrıca Turan Kışlakçı'nın da kendisinin çok yakın arkadaşlarından olduğunu biliyordum. Onu da bu vesile ile aradım. Bana, ‘Turan Kışlakçı'yı ara’ diye özel bir tembihte bulunmadı” (vurgu benim -ük).
- Kaşıkçı oraya giderken tedirgin miydi?
Yine tek kaynağımız olan Hatice Hanım’ın Türkiye’de iktidar propaganda aygıtı ve gazetecilere söylediklerine göre, hayır, değildi. Zira 28 Eylül’de konsolosluğa ilk defa gittiğinde iyi karşılanmıştı, memnundu.
Ancak aynı Hatice Cengiz’in, aşağıda daha geniş sözünü edeceğim Washington Post haberindeyeralan ifadesine göre, “Bir noktada, ‘Belki de gitmesem daha iyi’ demiş”ti, “birşeyler olabilir diye kaygılanıyor”du, ancak “daha sonra fikrini değiştirmiş”ti.
8 Ekim’de Washington Post’ta bu sözleri yayımlanan Hatice Cengiz, 14 Ekim’de Sabah’a göre şöyle konuşmuştu: “[Cemal Kaşıkçı,] 2 Ekim’deki ikinci görüşmeye girerken aklında soru işareti taşımıyordu. Ciddi anlamda endişeli olduğunu görseydim kesinlikle gitmesine müsaade etmezdim.”
Hangisi? Bilmiyoruz. Hatice Cengiz’in ifade farklılığı mı, aktaranların yarattığı tahribat mı? İfade farklılığıysa, Cengiz’in yaşadığı sarsıntı ve üzüntüden kaynaklanıyor olabilir. Öbürüyse, mâlûm memleket halleri.
- Hatice Cengiz konsolosluğa neden girmedi, dışarıda beklerken herhangi bir şeyden şüphelendi mi?
Kendi anlatımına göre, “konsolosluklarda doğrudan işi olmayanlar içeri alınmadığı için” dışarıda bekledi. Ve şüpheleneceği bir şeye şahit olmadı. Konsolosluğun sokağı dardı, ayrıca güvenlik sebebiyle geliş gidiş özellikle zorlaştırılmıştı. Zaman zaman oluşan trafik kargaşasını ve sıkışıklığı Cengiz normal bulmuştu -ki başka herkes de öyle buluyor büyük ihtimalle.
- Cengiz beklerken ne zaman telaşlanmaya başladı?
AA 10 Ekim’de, yani aslında epey ileri aşamada, duygusal-sansasyonel bir öykü yaratmaya çalıştı, ama Cengiz’in başka her yerdeki anlatımları biraraya getirildiğinde çok daha mâkûl bir manzara ortaya çıkıyor.
“İçeri girip çıkmadığında neler düşündünüz? Hangi kaygılarla Yasin Aktay ve diğer irtibatı aradınız?”sorusuna Cengiz, şöyle bir cevap veriyor: “Hayatımda daha önce hiç yaşamadığım büyük bir korkuya kapıldım. Dünya başımda dönmeye başladı ve ne yapacağımı şaşırdım. En yakın arkadaşıma mesaj atarak hemen gelmesini söyledikten sonra dehşet içinde konsolosluğun demir parmaklıklarına doğru koştum ve orada bulunan güvenliğe Cemal Bey'in içeriden çıkıp çıkmadığını sordum. Emniyet görevlisi, şaşkın şaşkın bana baktı ve Cemal beyin kim olduğunu bilmediğini, içeride kimsenin kalmadığını, herkesin çıktığını söyledi. Bu cevap üzerine Başkonsolosluğu aradım. Kapıda beklediğimi, Cemal Bey'in saat 13.00'te içeriye girdiğini daha sonra da kendisinin kapıdan çıkmadığını söyledim. Görevli telefonu kapatıp, beklediğim kapıya geldi. Bana gelmeden önce içeride tüm odaları kontrol ettiğini ve içeride kimsenin kalmadığını, burada beklememin anlamsız olduğunu söyledi. Bu cevap üzerine gözlerim karardı ve hemen Yasin Aktay'ı arayıp meseleyi olduğu gibi hızlı bir şekilde kendisine aktardım. Turan Kışlakçı'yı da Yasin Bey'den hemen sonra aradım.”
(Sorudaki “diğer irtibatı” kavramını birilerine özenme sayıp kenara itelim de ayağımıza takılmasın.) Bu aktarıma göre, Cengiz hangi anda o büyük korkuya kapılmış ve “dünya başında dönmeye” başlamış, hemen mesaj atıp arkadaşını çağırmış, konsolosluğun parmaklıklarına doğru koşmuş? Korku ve baş dönmesinin saniyesi saniyesine tesbit edilemeyeceği söylenebilir şüphesiz. Ama mesaj atma ve koşma, ânı ânına saptanabilir. Bunlar tam ne zaman olmuş?
Hatice Cengiz’in anlatımına göre, 13:00’ten 18:00’e kadarki bekleme süresinde kendisi önce telaşsızdı. Gazete okudu, çıkışında Cemal Kaşıkçı’ya vermek üzere çukulata ve şişe su aldı. Giderek endişelenmeye başladı. Kapıdaki polis ve görevlilerden bilgi alamayınca konsolosluğu aradı. Dışarıda beklediğini belirtti. Yanına çağırdığı arkadaşına mesajı da bu arada atmış olmalı, “hayatın doğal akışı”na göre.
Ve o sırada, şüphelenmeyi, telaşlanmayı gerektirecek, sonradan da içeride saklanması gereken birşeylerin döndüğüne ilk işaret sayılabilecek bir şey oldu!
—- DEVAM EDECEK —-
Yazarlar
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları



















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024