Ümit KIVANÇ
Milletimizin bilgi ile ilişkisinin psikolojik boyutları veyahut “dinî mânâsı var” denince, aslında hiç öyle bir özelliği bulunmayan kelimenin birden kutsallaşıp yayılmasının gerisinde yatan hissiyat falan diye ağır mevzulara mı dalayım yoksa, içimden geldiği gibi, bu defa da böyle bir yerde “işte bizim hikâyemiz” deyip bırakayım mı? Bence ikincisi.
Başlamadan, adı Ceylin olanların affına sığınıyorum. Meselemiz bu ismi çekiştirmek değil. Gündelik yaşantımıza insan ömrü için pek kısa denebilecek süre önce giren bu kelime üzerinden isim modasındaki son gelişmeleri değerlendirmek de değil. Zira hem bu isim son değil sondan bir önceki gelişmeler bahsine ait hem de derdimiz özel olarak bu isimle değil. ‘Bir ismin macerası’ diyebilir miyiz, izleyeceğimiz şeye? Onu da demesek iyi olur, çünkü olan bitende hiçbir kabahati bulunmayan ismin macerası değil kendi maceramız, karşımızdaki. Bu seferki badirede de Ceylin adı yalnız örnek kimliğiyle hizmet ediyor. Durduk yerde, bir isim etrafında dönen yedi-sekiz senelik debelenmeyle uğraşmaktan umduğumuz mahsûl, nasıl diyeyim, hikâyemizden bir yaprak işte. Kıssayı sunalım, hisseyi yüce milletimizin her taşın altından kalkmayı sağlayan ferasetine bırakalım.
Bambaşka bir şeyle uğraşırken, nasıl oldu, sahiden muamma, Ceylin kelimesinin anlamına dair bir tartışma karşıma çıktı. Bir-iki farklı izah vardı ortada. Hastalık derecesindeki lüzumsuz merak güdüm beni bu işin doğrusunu öğrenmeye sevk etti.
Hemen belirteyim, “üstelik” vurgusuyla, Ceylin adında tanıdığım yok. Yanlış hatırlamıyorsam, bir dostum iş arkadaşından bahsederken bu ismi anmış, ben de, “Olur mu canım, yanlış yazmışlardır nüfusta,” mealinde laf etmiştim. Bilahare, ismin taammüden konduğu gerçeğiyle karşılaşıp, durumu milletimize yaraşır vakar içerisinde karşılamış, geçmiştim. Bunu niye belirtiyorum, üstelik hemen? Sempatiden veya gıcıklıktan bu ismin peşine düşmem için sebep yoktu.
Tartışma, beklediğimden yoğundu. Önce “yaprağın üzerindeki yağmur damlası” karşılığını gördüm. Neden bilmem, sehpa üstünde kahve aksesuarlı Sabahattin Ali kitap kapağı fotoğraflarından birini görmüş sosyal medya insanı tebessümü kapladı yüzümü. İçimden bir ses, yine o ses, “neceymiş, neceymiş?” ısrarıyla duygulu ve huzurlu tebessüm ortamını bozdu. “Herhalde Farsça’dır,” diye geçirdim içimden. Aklın yolu bir!
Hemen bakıp öğrenmek yerine, şudur-değildir diye tartışan internet ahalisinin peşine düşmeyi tercih ettim. Hepimiz bu topraklarda yetiştik, değerli okurlar. Sırf bundan da olabilir, magazin-dedikodu açığımı böyle dolaylı yollardan kapatma gayesiyle de.
Karşıma çıkan Ceylin araştırmaları ve izahatının yoğunluğuna bakılırsa, ismin yaygınlığı herhalde yedi-sekiz yıl önce dikkat çekici ölçüde artmış, memlekette benden başka meraklı kimseler de bulunduğundan, “nedir bu kelimenin anlamı?” yolunda arayışlar başlamıştı. E, soran varsa cevap veren de çıkacak. Evrensel kural. Cevap veren bilip de mi verecek? Yoo. Bu da bizim kural.
Kimi Arapça diyordu kelime için, kimi Farsça. Neden Arapça olması gerektiğini söyleyenler, neden Farsça olması ihtimalini daha yüksek gördüklerini açıklayanlar kesin ifadeli deliller getiriyorlardı.
İşin rengini değiştiren, bu ismin bir şekilde dinî muhabbetle ilişkisinin kurulmuş olmasıydı. Bu yüzden, Ceylin ismi hakkında on konuşulacaksa yüz konuşuluyordu. İsmin yaygınlaşmasında belli ki dinî bağlantı büyük rol oynamıştı. Zira, “biliyorum canım” edâsıyla, ismin “cennet bahçesi” anlamına geldiği bildiriliyor, cennet kısmından gayet emin olanlarca bununla yetinilmiyor, daha somut adres tariflerine girişiliyordu. Hayır, “bahçe” değildi söz konusu olan, “cennet bahçesinin kapısı”ydı. Mânâ somutlaştırılıyor ve özgülleştiriliyordu. Elbette burada da durulmuyordu. “Cennetin sekiz kapısından biri”ne kolayca gidilebilmişti. Öteki kapıların benzer isimlerini araştırmaktan kendimi zorla alıkoymam büyük başarıydı. Kim bilir, belki de köşe yazarınızın bünyesinde de bazı basiret kırıntılarının bir yerlerde bulunduğunu gösteriyordu.
Aynı somutlaştırma, özgül unsura yönelme işlemi öbür kulvarda da paralel olarak yürüyordu. Yaprak üstünde uzanan bu kulvarda, azıcık eğreti duran “yağmur damlası” genelliğinden, imgeye tartışılmaz bir güç takviyesi getiren “kırağı damlası” kesinliğine geçilmiş, nihayet, “damlacığı”na varılarak kelime etrafındaki atmosfer tatlandırılmış, renklendirilmişti. Bu kulvar sanki daha bir seküler ve bilimsel ortamdaydı. İlkin kesinlik ve doğru tanım aranmıştı: Herhangi bir yerdeki damla değil, yaprak üstündeki; yağmur değil kırağı; tam tarifle damlacık. Ayrıca cennet gibi, varlığını bilimsel keşfe değil inanca borçlu mekândan uzak durulmuştu.
Ekşi Sözlük’e yazan biri, edebî dokunuşlara imkân veren arayışlara ve çocuklarına koydukları mübarek ismin bu şekilde oraya buraya çekiştirilmesini münasip görmeyen ebeveyni huzursuz eden kargaşaya az kaldı son verecekti: Bu kimse, ismin Farsça “ceyl” “kelimesinden geldiğini” ve “yengeç” anlamı taşıdığını acımasızca ilan etti. Duyarsızlık etrafa çabuk sıçradı: “Farsça’dır, yengeç demektir”i bir başkası da teyit etti. Ekşi Sözlük yazarları, ismin son yıllarda pek çok kız çocuğuna, hattâ bir yarış atına konduğunu belirtiyorlardı. Aynı tezin başka siteler ve forumlarda da ortaya atılmasına rağmen, “Yahu yengeç olsa niye koysun millet bu ismi kızına?” diyen çıkmıyordu, görebildiğim kadarıyla.
Araştırma sadece Ceylin isminin kökenleri ve anlamları konusunda bilgime bilgi katmakla kalmadı, ismin Ceylinaz diye bir çeşitlemesi olduğunu öğrenmemi de sağladı. Bu da “cennetin sekiz kapısından birinin önünde tatlı esintiyle usul usul salınan, üstünde kırağı damlası parlayan mübarek yaprak” gibi bir anlama sahip olmalıydı. Bunu böyle söyleyen yoktu, ama kendi başıma akıl etmem zor olmamıştı. Okuya okuya öğreniyor insan.
Ancak keşifler beni yatıştırmıyor, merakım giderek zararlı boyutlara ulaşıyordu. Çünkü ismin üzerine dinî örtü örtülürken takınılan tavırlar, gözümün önüne, ellerini göğe açmış, haykırarak dua eden insanlar falan getirmeye başlamıştı. Zira, niyeyse, gözümün önüne yalnız bir vakitlerin TGRT dizilerindekine benzer sahneler geliyor, insan bir önce bu âlemden uçup süzülerek sekiz kapıdan birinin önüne konmak istiyordu. Kovulmak pahasına! Çok mübarek bir durumla karşı karşıyaydık!
Oyunbozanlar hep çıkar. Kendini bu efsunlu ortamdan sıyırabilen ve hangi devirde yaşandığının idraki içindeki bir Ekşi Sözlük’çü, tutmuş, Diyanet İşleri’ne yazmış, Ceylin’in mukaddesatını ve müktesebatını sormuştu! Mezkûr şahıs bununla da yetinmemiş, gelen cevabı olduğu gibi aktarmıştı.
Diyanet, lafı “Anne-babanın yükümlülüklerinden biri de çocuğa güzel bir isim koymaktır,” diye açmış, güzel isim koymaya dair hadislerle tesirli bir giriş yapmıştı: “Kıyamet günü kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Bu cihetle çocuklarınıza güzel isim koyunuz.” Diyanet, “Hz. Peygamber (S.A.V)in bizatihi kendisinin” çocuğa isim koyma konusunda “gösterdiği titizliği” hatırlatıyor, “ad vermenin aynı zamanda bir de uhrevî boyutunun bulunduğuna” işaret ediyordu. Tahmin edersiniz ki, tam burada heyecanlandım, “hah!” dedim. Fakat Diyanet, her ne kadar lüzumlu bir noktaya temas etse de, işi basitleştiriyordu: “Hiç kimse ne dünyada ne de âhirette, ne kendisinin ne de çocuğunun, kötü adla çağırılmasını istemez.”
Diyanet’e göre, asla isim deyip geçmemeliydi, zira “ismin insanlar üzerinde tesir ve telkin gücüne sahip olduğu bir gerçek”ti. Fakat kendimizi çok da sıkıntıya sokmayabilirdik, çünkü “konulacak isimlerin Arapça olması ve bu ismin Kur’an-ı Kerim’de geçmesi gerekmez”di. “İsim koyarken dikkat edilecek husus”, şundan ibaretti: “Konulan ismin yadırganmayacak, anlamlı ve başkaları tarafından aşağılama vesilesi olmayacak bir isim olması.” Diyanet, “Bu bakımdan,” diye yol göstermeye devam ediyordu, “örnek şahsiyetlerin isimlerinin verilmesi isabetli olur.”
SORMUŞ OLDUĞUNUZ KELİME…
Ve nihayet sadede geliyordu: “Sormuş olduğunuz ‘ceylinaz’ kelimesine gelince…” Heyecanlıydık, çünkü bu noktaya kadar cennetin kapılarına dokunmuş, yaprakların üzerinde dolaşmış, kızgın kumlardan serin sulara yampiri yampiri yürümüş bir kelimenin kaderi belli olacaktı. Şöyle devam ediyordu Diyanet İşleri: “Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde ‘ceylinaz’ veya ‘ceylin’ kelimesi yoktur.” Nasıl?!?! Diyanet ısrarlıydı: “…Ayrıca kelime Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde de geçmediği gibi…” Yok artık! Fakat zulüm bitmiyordu: “…Arapça ve Farsça sözlüklerde de bulunmamaktadır.”
Görüyor musunuz yaptıklarını! Diyanet İşleri, yapraklar üstündeki kırağı damlacıklarına bakarak hayallere dalan, cennet kapılarına el sürüp mukaddes ışıklarla kutsanan bütün o insanların hayallerini hunharca yıkmıştı işte. O insanlar bir defa olsun sözlüğe bakmamışlarsa onları bu şekilde incitmek mi lazımdı? Şu iki kelimecik mi fazlaydı Türk’ün manevî âlemine!
Bu yetmiyormuş gibi, Diyanet, hepsinin arasından çıka çıka yalnız yengeççilere arka çıkıyordu: “Sadece zooloji biliminde Arapça olarak ceyl kelimesinin yengeç anlamı vardır. Arapça’da ‘cyl’ harflerinden oluşan ve ‘ciyl’ diye okunan bir kelime vardır. Ciyl kelimesinin anlamı ise topluluk, kavim, millet, zümre, nesil ve batın anlamlarına gelmektedir.”
Cennetin yüreklere ferahlıklar veren mis kokularından ve yaprak üstü damlacıkların ruhlara tazelikler aşılayan parıltılarından yoksun kalan kelimemize zaten bu tür fantezi anlam ve çağrışımlar yüklenmemesi gerekirdi. Bizim ille de her zaman her şeye yüklememiz gereken şanlı bir şeyleri Diyanet, Mehmet Akif’i yardıma çağırarak bildiriyordu: “Mehmet Akif’in bir şiirinde ciyl kelimesi ceyl olarak ‘millet’ anlamında şöyle geçmektedir. ‘Hayır o ceyl-i necîbin, o şanlı evladın damarlarında şehamet yüzerdi kan yerine.”
Son olarak Diyanet’in tavsiyesi şuydu: “İsimlerin anlamları hakkında geniş bilgi için Türk Dil Kurumu’nun http://www.tdk.gov.tr/ adresinde bulunan Kişi Adları Sözlüğü’nden yararlanabilirsiniz.”
Milletimizin bilgi ile ilişkisinin psikolojik boyutları veyahut “dinî mânâsı var” denince, aslında hiç öyle bir özelliği bulunmayan kelimenin birden kutsallaşıp yayılmasının gerisinde yatan hissiyat falan diye ağır mevzulara mı dalayım yoksa, içimden geldiği gibi, bu defa da böyle bir yerde “işte bizim hikâyemiz” deyip bırakayım mı? Bence ikincisi.
(NOT: Adı Ceylin olanları kırmadığımı, kırmadığımı umuyorum. Bu işte kesinlikle hiç kabahati olmayan onlar. Kızdırdıysam özür dilerim. Umarım biraz bozulmalarını göze alıp konu etmeye değer bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu onlar da teslim ederler.)
Yazarlar
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları


















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024