Yıldıray OĞUR
Fakat, ilk bandoyu kurduran II. Mahmud’dan beri her padişahın tahta çıkışı için besteletilen Mahmudiye, Aziziye, Hamidiye gibi marşlar dışında Osmanlıların bir milli marşı yoktu.
1857’de Paris’e eğitim için gönderilen öğrencilerin başında olan Hoca Tahsin Efendi, kendileri için ziyafet veren Fransız Kültür Cemiyeti’ne verdikleri mukabil ziyafet sırasında bunun eksikliğini hissetmişti.
Çünkü Fransızlar kendi ziyafetlerine milli marşları La Marseillaise’ı okuyarak başlamışlardı. “Peki şimdi biz hangi marşı okuyarak yemeği açacağız” diye düşünürken, Hoca Tahsin Efendi, Itri’nin herkesin ezbere bildiği Tekbir’ini okumaya başladı. Öğrenciler de onu izlediler. Hatta bu hikayeyi aktaran Abdurrahman Şeref’e göre Fransızlar bu “marşı” çok beğenip tekrarını bile istemişlerdi.
Ama her zaman böyle çözümler bulabilen Hoca Tahsin Efendi gibi biri bulunmayabiliyordu.
Ethem Ruhi Üngör’ün “Türk Marşları” kitabında anlattığı bir hatıraya göre 1914’de İngiltere’nin New Castle Limanı’nda Reşadiye gemisinin kızaktan indiriliş töreninde, İngiliz denizciler kendi marşlarını okuduktan sonra sıra Türklere gelmiş, onlar da birbirine bakıp durmuş, sonra çarkçıbaşı Türk denizcilere “Entarisi ala benziyor’u biliyor musunuz” diye sorarak şarkıya girmişti.
Milli maçlardan önce okunacak milli marş meselesini ise Türk sporcular herkesin ezbere bildiği başka bir şarkıyla çözmüşlerdi. Milli futbolcu Ali Sami Yen’in yeğeni Belkis Dişbudak’tan dinleyelim:
“Viyana’da ve Berlin’de maçları varmış. Viyana’da onlara Maça başlamadan önce milli marşınızı söyleyeceksiniz denmiş. Ama o zaman daha milli marş yok. Ne söyleyelim ki kendi aralarında konuşmaya başlamışlar... Sonunda başlamışlar “Hamsi koydum ta ta tavaya’yı söylemeye. Ertesi gün trenle Berlin’e geçmişler. İstasyonda bando başlamış “Hamsi koydum ta ta tavayı çalmaya.”
https://www.facebook.com/ataunieglencekulubu/videos/207551912632326/
Bu yüzden yeni cumhuriyet daha İstiklal Harbi sürerken önce İstiklal Marşı için güfte yarışması açmış, 12 Mart 1921 günü de Meclis’te defalarca okunarak ve çoşkulu alkışlar eşliğinde Mehmed Akif'in yazdığı şiir, milli marş güftesi olarak kabul edilmişti.
Hemen ertesi gün Meclis ikinci başkanı Adnan Bey (Adıvar) Maarif Vekillği’nden bu şiirin milli marş olarak bestelenmesi için çalışmaların başlatılmasını istedi. Savaş dönemi uygun olur mu tartışmalarına rağmen, vekillik Kızılay tarafından 500 lira ödül verilecek bir beste yarışması açtı.
Mayıs 1922’ye kadar 55 eser yarışmaya başvurmuştu. O sırada ülkede müzik otoritesi ve besteci kabul edilen neredeyse herkes bir besteyle yarışmaya katılmıştı.
Fakat böyle bir besteyi seçecek jüride olabilecek neredeyse herkes yarışmaya katıldığı için Maarif Vekaleti çare olarak bestelerin Paris’e gönderilmesini ve orada bir kurul tarafından seçilmesini önerdi. Ama savaş şartlarında bu öneri de fazla lüks bulundu. Sonra bir süre mesele askıda kaldı.
Bu arada yarışmaya katılan besteciler çoktan kendi eserlerini bulundukları şehirlerde ve bölgelerde milli marş olarak çaldırmaya başlamışlardı.
Edirne’de müzik öğretmenliği yapan Ahmet Yekta’nın bestesi Trakya’da, İzmirli müzik öğretmeni İsmail Zühtü’nün bestesi Ege’de, Ankara’da Riyaset-i Cumhur Orkestrası’nın başındaki, Zeki Bey’in bestesi ve İstanbul’da Ali Rifat Bey’in bestesi Milli Marş olarak çalınıyordu.
(Yarışmaya katılan bazı besteleri dinlemek için https://www.youtube.com/watch?v=wA7_IfqvoXY)
Bu doğal rekabet iki yıl devam ettikten sonra 12 Temmuz 1923’te komisyon Ali Rifat Bey’in bestesinin milli marş olarak kabul edilmesine karar verdi. Zeki Bey’in bestesi ise beşinci sırada kalmıştı.
(Ali Rifat Bey’in İstiklal marşı https://www.youtube.com/watch?v=eYkp4tb3Z04)
Ali Rifat Bey’in bestesinin seçilmesi tartışmalara neden oldu. Çünkü Ali Rifat Bey’in kardeşi Samih Rifat, hem Atatürk’e çok yakın bir vekildi hem de yarışmayı düzenleyen Maarif Vekaleti’nde müsteşarlık yapmış bir isimdi.
Ama aynı zamanda Ali Rifat Bey de böyle bir iltimasa ihtiyaç duymayacak kadar seçkin ve tanınmış bir müzisyendi.
1848 yılındaki ihtilalde Macaristan’dan kaçıp Osmanlı’ya sığınmış bir Macar olan babası Hurşit Paşa, Manastır’da kaymakamlık yapmış bir devlet adamı olması dışında Batı klasik müziğini çok iyi bilen bir bestekardı da. Müzikle ilişkisi babasından gelen Ali Rifat Bey de Şark Musiki Cemiyeti, Üsküdar Musiki Cemiyeti, Darülbedayi’de yöneticilik yapmış, en meşhuru “Tereddüt” olan bestelere imza atmıştı.
https://www.youtube.com/watch?v=c4ZsOJ2Dww0
Ali Rifat Bey’in bestesinin seçilmesinin sebeplerinden biri de onun Mehmet Akif’le yakınlığı ve Akif’in daha önce de başka şiirlerini bestelemesi olabilir. 1920’de marş olarak bestelediği Akif’in Ordunun Duası şiiri, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak tarafından bütün orduya gönderilmiş ve resmi marş olarak çalınmıştı. Yine Akif’in “Bülbül” şiirini bestelemiş, beste Akif’i de mest etmişti. Ali Rifat Bey’in abisi Samih Rifat da Akif’in birlikte Divan-ı Lügatit Türk’ü çevirdikleri yakın bir arkadaşıydı.
(Ali Rifat Bey’in diğer kardeşi Yahudilik ve masonluk avcısı Cevat Rifat’tı. Oktay Rifat da Sanih Rifat’ın oğluydu)
Ama 1930 yılına kadar İstiklal Marşı olarak çalınan Ali Rifat Bey’in bestesi yerine, 1930’da Maarif Vekaleti yedi yıl önce beşinci olmuş Osman Zeki Bey’in bestesinin marş olarak kabul edilmesine karar verdi.
Bu kararın sebebi üzerine rivayetler meçhul. Ali Rifat Bey’in eseri artık alaturka bulunduğu için, halk tarafından çok bilinmediği için ya da Osman Zeki Bey’in daha sonra adı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası olacak Riyaset-i Cumhur Musiki heyeti Şefi olarak bir akşam konserde Atatürk’e bu besteyi dinleterek bu kararın verilmesini sağladığı iddia edilir.
Ama bugünlerde pek çoklarının kafasındaki İslamcı Mehmet Akif, batıcı laik Osman Zeki Bey ikiliği de gerçeğe pek yakın değil.
Meşhur şekerci Hacı Bekir ailesinden gelen Osman Zeki Bey (Üngör) de müzisyen bir aileden geliyor. Dedesi Müzika-i Humayün’un santurisi Miralay Hilmi Bey’di. 11 yaşında girdiği Müzika-i Hümayun’da yeteneğini keşfedip ona en iyi hocalardan dersler aldıran bizzat II. Abdülhamit olmuştu. Ve devlet tarafından ilk Türk konser kemancısı olarak yetiştirilmişti. Daha sonra şefliğine geldiği Saray Orkestrası’nı, geliştiren, 1917 ve 1918’de ilk defa Avrupa’ya konserlere götüren de oydu.
Her ne kadar İstiklal Harbi’nin başında İstanbul’dan Ankara’ya gitmiş, daha da sonra orkestrasını Ankara’ya getirmişse de Padişah Vahdettin’in orkestrasının şefi olması peşini bırakmayacaktı.
Bestelediği marş ise hep tartışıldı.
1932 yılında Cumhuriyet gazetesinde Abidin Daver ve Peyami Sefa’nın başlattığı bir tartışmadan anlaşıldığına göre o tarihlerde bile milli marş pek bilinmemekteydi, halkın marşı ezbere söylemesi ya da marş çalınırken ayağa kalkılması gibi adetler de henüz yerleşmemişti. Peyami Safa’ya marşın halk tarafından bilinmemesinin sebeplerinden biri Osman Zeki Bey’in marşının söylenmesinin zor olmasıydı.
1940’larda marş yeniden tartışıldı. Bursa milletvekili ve besteci Osman Şevki Uludağ, Zeki Üngör’ün bestesinin ilk kısmındaki on ölçünün 1845-1902 seneleri arasında yaşayan Romen besteci Ion Ivanovici’in Carmen Silva adlı eserinden alındığını da iddia etti.
İddiasını 7 Mayıs 1940’de CHP meclis grubunda Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’e de sormuştu. Ama sadece marşın çalıntı olup olmadığını da değil, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın başına gelmeden önce Vahdettin’in orkestrasının başında olan Zeki Üngör’ün bu marşı önce Vahdettin’e sunup sunmadığını, marşın orkestrasyonunu da “Ermeni milletinden [Edgar] Manas Efendi”nin yapıp yapmadığını da.
Hasan Âli Yücel iddiayı doğrulayan bir cevap verdi;
“Mütehassısların bendenize söylediklerine göre bu bize Karmen operasından bir kısım değil de Karmen Silva diye bir vals varmış, revaçta imiş, onun bilmem kaç batutası benziyormuş. Zeki Bey bunun orkestrasyonunu Ermeni bir zata yaptırmıştır.”
Bahsedilen “Ermeni zat” besteci Edgar Manas İtalya’’da ve Viyana’da eğitimler almış, İstanbul Konservatuvarı’nda dersler vermiş, Ermeni Patrikliği’nin kilise korolarını yönetmiş önemli bir besteciydi ve İstiklal Marşı bugünkü haline onun orkestrasyonuyla gelmişti.
1950’lerde marşın zor söylendiği için değiştirilmesi gerektiği üzerine tekrar bir tartışma çıktığında Moda’daki evine çekilmiş, emekli hayatı yaşayan Zeki Üngör bir röportajla iddialara sert bir cevap verdi.
Röportajında marşı İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşundan sonra süvarilerin şehre girişini anlatan bir arkadaşından etkilenerek, atlıları düşünerek bestelediğini söylemişti (Bu bilgi yarışma tarihleriyle tam uyuşmuyor) ve haberin manşetini de bizzat kendisi atmıştı “İstiklal Marşı yanlış tempo ile çalınıyor”:
“Sahibinin sesi müessesi orkestrayla marşı çalmamızı istedi Gittik. Orada marşı çaldığımız zaman teknisyenler bunun pek süratli bir marş olduğunu ve dolayısıyla plağın ancak yarısını doldurduğunu söylediler...O anda aklıma bir şey geldi. Marşı biraz ağır çalalım. Böylece plak dolar. Sonra çalınırken gramofon biraz hızlıya ayarlanır. Olur biter dedim... Fakat bilahare böyle bir teklifi vermekle hata ettiğimi anladım. Çünkü marş çalınırken gramofonun hızlıya ayarlanması icap ettiğini kim bilebilir ki? Nitekim bu yüzden ağır bir marş olarak dünyaya yayıldı.”
1990’larda bu kez şef Gürer Aykal’ın bir iddiasıyla marş yeniden tartışmaya açıldı. Aykal, Zeki Üngör’ün marşı Vahdettin’in tahta çıkması şerefine yazdığını ama padişah tarafından beğenilmediği için kullanılmadığını iddia etti.
En sonuncusu geçen hafta olmak üzere, çeşitli dönemlerde İstiklal Marşı’nın bestesi ve Zeki Üngör’ün besteciliği tartışılmaya devam edildi.
Padişahların orkestralarını yönettikten sonra Cumhurbaşkanlığı orkestrasını yönetmiş, Türkiye müzik tarihinin en önemli isimlerinden birinin adının bu kadar kolay unutulması, bu kadar rahat dokunulur olmasının belki de başka bir sebebi daha vardır.
1923’de Türkiye’yi terk etmek zorunda hisseden ve Mısır’a giden Mehmet Akif gibi Zeki Üngör de 1935 yılında daha 55 yaşındayken emekliğe ayrılıp, Ankara’dan ayrılıp İstanbul Moda’ya yerleşmişti.
Bu erken emekliliğin sebebi bir rivayete göre başka bir marştı.
1933 yılında, Cumhuriyet’in 10. Yılı için Cemal Reşit Rey’e bir beste sipariş edilmişti. O sırada Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın başında İstiklal Marşı’nın bestecisi Zeki Üngör vardı. Rivayet o ki, kendisinin de bir Onuncu Yıl Marşı olan Üngör, kanun, ud, kemençeden bir orkestrayla Rey’in marşını çalmış, tabii Atatürk hiç beğenmemiş, öfkelenerek derhal bir orkestrayla dinlemek istediğini söylemişti. İtfaiye Bandosu çağırılmış, marş bestelendiği tarzda yeniden çalınınca da Atatürk’ten onayı almıştı. Yine rivayet odur ki Atatürk, bu hareketi yüzünden Zeki Üngör’den Ankara’yı terk etmesini istemişti.
Zeki Üngör 1958’de vefat ettiğinde artık adını hatırlayan çok az insan vardı. Hakkında daha önce de bir kaç defa öldüğü yolunda haberler dahi çıkmıştı. Cenazesinde Mehmet Akif’inki gibi İstiklal Marşı çalındı.
İstiklal Marşı’nı yazan isimlerin bile devletin hışmından paylarını aldığı bir ülkede toplumun üzerinde anlaştığı ortak değerlerin sayısının az olması çok şaşırtıcı değil. O değerlerden biri de söylenmesi zor olsa da, kelimeler tuhaf yerlerde bölünse de İstiklal Marşı. Sadece marşın sözleri ve melodisi değil, onun yazan ve besteleyen hatta orkestrasyonunu yapan insanların hikayesi de İstiklal Marşı’nın hikayesinin bir parçası artık.
Savaş boyunca kahramanlık destanlarıyla cesaretlendirmeye çalıştığı ülkesini savaşın ardından burada yaşamayacağını düşünerek terk etmek zorunda kalmış bir şair ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e tarihi sürekliliğin kanıtı ve adı devletle ters düşünce unutulmuş bir bestecinin bestelediği, Ermeni bir bestecinin orkestraya döktüğü İstiklal Marşı, bize bu ülke, geçirdiğimiz tecrübeler, aştığımız eşikler hakkında da marşın kendisi kadar çok şey anlatıyor çünkü.
Varsın –larda yüzen alsancak diye okunsun...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
23.12.2025
17.12.2025
15.12.2025
10.12.2025
9.12.2025
6.12.2025
3.12.2025
1.12.2025
24.11.2025