Yüksel TAŞKIN

Yüksel TAŞKIN
Yüksel TAŞKIN
Tüm Yazıları
Değişmek zorundayız
13.10.2015
1848

 Bu yazıyı yazmak çok güç. Üzerimde büyük bir yük oluşturuyor. Çok değişik şekillerde yazılabilirdi bu yazı. Öfkeli, kırgın, isyankâr. Ne söylersem, nasıl söylersem söyleyeyim bir şeyler eksik kalacak. Yitip giden canlar karşısında duyduğumuz acı ve suçluluk yok olmayacak.

Ankara’da yapılan sivil katliam sonrasında hiçbir şey eskisi gibi olamaz, olmamalı. 100’e yakın insan Barış ve Demokrasi istedikleri ve bunun için soğuk bir hafta sonu Ankara’da barışçıl bir mitinge gittikleri için hunharca öldürüldüler.

Bu toplumda barış isteyen ve bunun için bedel ödeyenlere borcumuzu asla ödeyemeyeceğiz. Ankara’dan da önce barış için bedel ödendi ama Ankara belki de en sembolik olanıydı. Sanırım Ankara, uçurumdan önceki son uyarı.

Pakistanlaşma” yolunda hızla ilerleyen bir topluma, bedenleri havaya uçurulanlar, paramparça edilenler son bir uyarıda bulundular.

Nedir Pakistanlaşma? İç savaşa düşen komşusu Afganistan’ın içişlerine ordusu ve özellikle istihbaratı yüzünden bulaşan bir ülkede yaşanan trajedinin adıdır bu. Ülke hâlâ içinden çıkamadığı bir şiddet ortamına yuvarlandı.

Anımsayın, kaç siyasetçi, kaç masum insan bombalı saldırılarda öldürüldü. En son Pakistan Halk Partisi lideri Benazir Butto’nun bir miting sırasında bombalı saldırıyla öldürüldüğünü anımsayın.

Mitingler hedef alındığında yapılmak istenen nedir? İnsanların demokratik talepleri için barışçıl gösteri yapmaları engellendiğinde, onlar korkudan evden çıkamadıklarında kim kazanır?

Elbette bu puslu havada meydan “sizin adınıza” ve “size karşı” insan öldürenlere kalır.

Oysa çözüm tam tersidir. Çözüm, demokrasiyi tüm kurum ve kurallarıyla derinleştirmekten geçer. Hiçbir otoriter yapı, şiddeti kutsayan hiçbir yapı, demokratik toplumları mağlup edemez. Onları kanatır ama mağlup edemez.

Ama otoriterlikle baş etme adına otoriterleşen rejimler, kirlenirler. Ahlaki üstünlüklerini yitirirler.

Demek ki “Pakistanlaşmamak” için komşularımız Suriye ve Irak’la ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. Ama önce Kürtlerle tarihî barışımızı inşa etmemiz gerekiyor.

Başbakan yakın zamanda Suriye’de “Destan yarattık” türünden bir ifade kullandı. Suriye’de herhangi bir destanın izini gören oldu mu?

Bir kere mevcut dünya düzeni ve uluslararası ilişkiler anlayışı, Suriye’ye akbabalar gibi saldırılmasını getirdi. Biz ülke olarak bunun ne kadar dışında kaldık, ne kadar alternatif olduk tartışılır. Reel politik çılgınlığın parçası olduk. Çok hata yaptık.

Demek ki Suriye ve Irak’a barış ve istikrar gelmeden bizde de tam anlamıyla huzur olamayacak. Bu nedenle silahların susması için daha aktif çaba harcamalıyız.

Bu silahlar, en yakında olduğumuz için bizleri vuruyor önce ama herkesi vuracaktır. Kimse bu yangının yarattığı nefretten sadece coğrafi açıdan uzak olduğu için kaçamaz.

Bu ülkenin başta siyasilerine sonra da aydınlarına kutuplaşmayı geriletmek gibi çok büyük bir sorumluluk düşüyor.

Kimseyi durup dururken zan altında bırakmayacak bir dil geliştirmeliyiz. Kimse yer aldığı veya yer aldığını sandığımız siyasi cenahı yüzünden otomatik olarak zan altında bırakılmamalı. Bu yanlıştan kurtulmalıyız.

Yeniden birbirimizin yüzüne bakabilmeliyiz. Önce beraberce yas tutmalıyız. Bu kahredici acıyı anlamak, hissetmek zorundayız.

Sonra da “Ben nerede yanlış yapıyorum?” “Benim siyasi çevrem nerede yanlış yapıyor?” diyerek olgun her insandan beklenen iç muhasebeyi yapmamız lazım.

Barış ve demokrasi uğruna öldürülenlerin anılarına sahiden saygı duyuyorsak, Kürt sorununun taraflarının hemen parmaklarını tetikten çekmeleri gerekiyor. En azından çatışmasızlık ortamına geri dönmeliyiz.

Sadece acımasızca öldürülenlere değil, yaşayan ama ruhları incitilmiş insanlara da barış borcumuz var.

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar