Hidayet Şefkatli TUKSAL
Uzun bir aradan sonra yeniden ‘merhaba!’ sevgili okurlar.
Ülkemizin ilginç bir cazibesi var, öyle ki, bir kez kendisini bu cazibeye kaptırmış insanlar -dünyanın öbür ucuna gitmiş bile olsalar- burada neler olup bittiğine bakmadan duramıyorlar. Çünkü gündem çok hareketli, kimi iyi kimi kötü gelişmelerle her daim bir heyecan, bir gerilim sözkonusu. Yanlış anlaşılmasın, bu pek eğlenceli bir ortamda yaşadığımız anlamına gelmiyor, hatta monotonluğu arar hale bile gelebiliyoruz. Yazmadığım yaklaşık 4 yıl boyunca ülkemizde ve çevremizde öyle şeyler yaşandı ki, bazen aradan sanki 4 değil 40 yıl geçmiş gibi geliyor. İşte bu hissiyat içinde yeniden yazmaya başlarken, son haftaların gündemini işgal eden İstanbul Sözleşmesi’ni ele alan bir yazıya niyetlendim. Ancak, biraz gerilere uzanarak başlayacağım ve muhafazakar kesimin aile ile ilgili kabullerini, bu kabuller içinde kadına biçilen görev ve konumun feminist literatürde nasıl bir karşılığı olduğunu, aradaki farklılık ve hatta zıtlıkları ele alarak konuyu İstanbul Sözleşmesi’ne bağlayacağım.
Belki şaşıracaksınız ama, ‘kadın ve aile’ başlığı ayrılmaz bir ikili olarak, neredeyse iki yüzyıldır gündemimizde. Aydınlanma döneminin etkilerini yakından hisseden ve Avrupa karşısında “geri” bir konuma düştüklerini acı yenilgiler ve toprak kayıpları ile fark eden Osmanlı bürokratları bunun sebeplerini ararken, teknik yetersizliklerin yanı sıra ‘erkekleri yetiştiren kadınların cahilliğini’ temel sorun olarak belirlediler. Cahil annelerin cahil çocuklar yetiştirdiği iddiası o günlerde Namık Kemal başta olmak üzere pek çok aydının dile getirdiği bir görüştü ve “acilen kadınların eğitilmesi” ittifak edilmiş bir çözüm önerisi olarak ortaya çıktı. Kadınlar hakkındaki geleneksel görüş ve tutumları eleştiren, ideal kadının nasıl olması gerektiğini anlatan kitaplar yazıldı. Devrin padişahları Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamit de bu fikri desteklediler; hukukta kadınların lehine çeşitli düzenlemeler yapıldı ve okullar açılmaya başladı. 1862’de kızlar için ilk Rüştiye-ortaokul açılırken 1869’da sıbyan okulları, yani ilköğretim her iki cins için zorunlu kılındı. 1870’de kadınlar için ilk öğretmen okulu açıldı ve ilk kadın okul müdürü göreve atandı. Sultan II. Abdülhamit’in saltanatı sırasında okul sayılarında hızlı bir artış ve çeşitlenme gerçekleşti.
Bu arada yayın dünyası da hareketlendi ve 1869’da kadınlara yönelik ilk haftalık gazete, Terakki-i muhaderrat yayınlandı. Adından da anlaşılacağı gibi amaç, kadınların terakkisine yani ilerlemesine katkıda bulunmaktı. Burada erkeklerle birlikte kadınlar da yazmaya başladılar. 1886’da Şükufezar, 1895-1908 yılları arasında ise dönemin önde gelen kadınlarından Fatma Aliye Hanım ve Şair Nigar Hanım’ın da yazdığı Hanımlara Mahsus Gazete yayın hayatını renklendirdi. Sonraki yıllarda siyasi ortamın hareketliliğine paralel olarak kadınların hareketliliği de arttı ve pek çok yeni gazete, dergi yayınlanırken, insani yardım ve hak savunculuğu yapan dernekler kuruldu. Bütün bu faaliyetler aracılığıyla kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasi hayata erkekler gibi etkin bir şekilde katılımı talepleri dile getirildi. Özellikle, Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan (Kadın Haklarını Savunma) Derneği’nin yayın organı olan ve 1913-1921 yılları arasında geniş bir okuyucu kitlesine ulaşan “Kadınlar Dünyası” dergisi feminizm tartışmalarının ana mecrası oldu. Kurucusu Ulviye Mevlan gibi pek çok kadın yazarın Avrupa ve ABD’deki feminist kadınlarla benzer tartışmaları yürüttükleri bir dergiydi bu ve okuyucularının da yazara dönüştüğü bir diyalog imkanı sunuyordu. Ancak o günlerde, kadınların ailesiz bir yaşamı tasavvur edebilmesi pek mümkün değildi.
Osmanlı feministlerinin taleplerini ve ulaşmak istedikleri hedefleri destekleyenler, modenleşme yanlısı, pozitivist felsefeye yakın, ilerlemeci profile sahip kişilerden oluşurken; eleştirenler, kadın ve erkek cinsi arasındaki rol ve statü dağılımının Allah tarafından yapıldığını, buna göre kadınların esas vazifesinin zevcelik ve annelik olduğunu, kadınların erkeklerle eşit hak ve statüye sahip olma taleplerinin dini ve geleneksel yapımıza aykırı olduğunu savunan, aralarında din alimlerinin de bulunduğu muhafazakar gruplardı.
Aralarındaki farka rağmen aslında iki grup da, kadının aile içindeki görevleri ve annelik rolünün önemi üzerinde ittifak halindeydiler; ancak, bu rolün ifa edilmesi sırasında kadının başka neleri yapıp yapamayacağı konusunda zıt düşüyorlardı. Osmanlı muhafazakarları kadını aile içi rollerle sınırlarken, feministler ve destekçileri kadınların eğitim görmeleri ve çalışma imkanı tanınması halinde erkeklerin yaptığı her işi yapabileceklerini ve yapmaları gerektiğini savunuyorlardı.
O sıralarda bu iki grubun da Batıda muadilleri vardı. Ünlü düşünür ve yazar Jean-Jacques Rousseau (1712-1778) bizim muhafazakarlar gibi, kadınların sadece zevcelik ve annelik için yaratıldığını iddia ederken, Mary Wollstonecraft (1759-1797) annelik rolünü önemsemekle birlikte, kadınların sadece bu role hapsedilmelerine karşı çıkarak, erkekler gibi eğitim almaları ve meslek sahibi olmaları gerektiğini savunmuştu. Ancak, annelik mitine karşı çıkan feminist tarihçiler tarafından son zamanlarda ingiltere ve Fransa gibi ülkelerde yapılan araştırmalar, uzun yüzyıllar boyunca çocuk bakımının pek önemsenmediğini, yoksullar tarafından yetimhanelere; burjuva aileler tarafından da süt annelere, dadılara, yatılı okullara, manastırlara havale edilmiş bir hizmet olduğunu, buna bağlı olarak çocuk ölümlerinin çok yüksek olduğunu ortaya çıkarmıştır. Çocuk eğitimi konusunda bir klasik olarak kabul edilen ve bugün hala okunan ‘Émile, ou De l’éducation’ (Emile, ya da Eğitim Üzerine) adlı eseri yazan Rousseau’nun kendisinin de 5 çocuğunu yetimhaneye bırakmış olması ve bunun, eserin itibarına bir halel getirmemiş olması, bu uygulamanın sıradanlığı ve yaygınlığının bir kanıtı olarak değerlendirilebilir.
Çocuk bakımı çok önemsenmese de, ilk kuşak feministler aileyi doğal bir çevre olarak görüp, daha çok kamusal alanda yaşanan eşitsizlikleri sorunsallaştırırken, buna aileyi de ilave edenler sosyalist kadınlar olmuştur. Flora Tristan’ın meşhur ‘Kadınlar proleterin proleteridir!’ sözüyle dile getirdiği aile içindeki emek sömürüsü ve ezme-ezilme ilişkisi sosyalist/komünist kadınların çözüm bulmaya çalıştığı konulardan biri olmuştur. Marx’ın yakın arkadaşı ve yoldaşı Engels, ‘Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’ isimli kitabında komünist kuramı aileyle ilişkilendirerek, erkeklerin kadınlar üzerindeki egemenliğinin, kapitalist toplumlarda burjuva sınıfının işçi sınıfı üzerindeki egemenliğine benzediği iddiasıyla eşitlikçi bir aile idealini savunmuştur. Bu ideal, Ekim devriminden sonra fiiliyata geçirilmeye çalışılmış ve kadınların aile içindeki iş yükü, mahallelere açılması planlanan ortak mutfaklar, çamaşırhaneler ve çocuk bakımevleri aracılığıyla topluma devredilmeye çalışılmıştır. Aile içindeki görevlerinden azade olan kadınların erkekler gibi işçi sınıfına katılmalarının önünde bir engel kalmayacaktır. Ancak işler pek planlandığı gibi gitmese de eşitlikçi aile ideali sosyalist/komünist kadınlar tarafından hararetle desteklenmiştir ve halen de savunulmaktadır.
Kadının aile içi rollerden kurtulması ve hatta aileden özgürleşmesi daha sonra radikal feminizmin de ana meselesi olmuş, Batı’yı epey salladıktan sonra 1980’lerin sonlarına doğru Türkiye’ye ulaşmıştır. Radikal feminizmin patriyarka odaklı analizlerini benimseyen Türkiyeli kadınlar bir yandan bilinç yükseltme toplantılarıyla farkındalıklarını arttırırken, bir yandan da evliliklere ve evliliğin getirdiği yükümlülüklere karşı çıkmışlar, kadınların tüm baskılardan kurtulmasını, cinsel özgürlüğe kavuşmasını ve kadın- erkek eşitliğinin her alanda gerçekleşmesini ideal olarak benimsemişlerdir. Bu anlamda kanun, gelenek, görenek, din ve töreleri eleştirmişler; ‘kadın’ başlığını aileden kurtarmaya özel bir önem atfetmişlerdir.
Radikal feminizmin dünya çapında ses getirmesi, lobicilik faaliyetleriyle etkili olması küresel ölçekte politik sonuçlar yaratmış; BM ve AB’ye bağlı çeşitli kurumlar nezdinde imzaya açılan çeşitli metinler ve sözleşmelerle, kadınların her türlü aidiyet ve otoriteden bağımsız birer birey olarak kabulü temelinde, cinsiyetleri sebebiyle maruz kaldıkları tüm ayrımcılıkların, hak kayıplarının ve şiddetin ortadan kaldırılması için kadın-erkek arasında tam bir eşitliğin sağlanması hedef olarak belirlenmiştir. Radikal feministlere göre kadınlara karşı ayrımcılığı ve şiddeti yaratan kurum erkek egemen sistem ve bu sistemin sürdürücüsü olarak bizzat erkeklerdir. Kadın cinayetlerini protesto eden feminist grupların pankartlarında sıklıkla gördüğümüz ‘Erkekler bugün de 3 kadın öldürdü!’ gibi sloganlar, faillerin erkekler olduğu bir zulüm sistemini işaret etmektedir. Ayrıca aile kurumu da, erkeklerin ayrıcalıklarını ve eşitsizliği pekiştiren bir tuzaktır radikal feministlere göre. Kadına yönelik şiddeti ve ev içi şiddeti önlemeye yönelik İstanbul Sözleşmesi de kullandığı kavramsal çerçevenin işaret ettiği üzere, hem radikal feminizme hem de daha sonra radikal feminizmi de aşan beden, cinsiyet ve cinsellik politikalarına dair izler taşımaktadır.
Muhafazakar kesimi rahatsız eden bu izler, sözleşmenin aileyi parçalayacağı, eşcinselliği meşrulaştıracağı ve cinsiyetsizliği yaygınlaştıracağı iddialarıyla söze dökülmektedir. Ancak günümüzde AB‘yle bağlantılı herhangi bir anlaşma ya da sözleşmenin veya herhangi bir proje metninin bu izler olmadan yazılabilmesine imkan yoktur; zira, insan hak ve özgürlüklerinin korunması ve ayrımcılık yasağı bağlamında, insanlar arasındaki farklılıklar ve çeşitlilikler dikkate alınarak en geniş ve en kapsayıcı çerçevelerin kurulması etik açıdan zorunlu hale gelmiştir. Bu zorunluluk, herhangi bir sebeple (cinsiyet, din, etnik köken, mültecilik durumu, cinsel yönelim vb) ayrımcılığa uğraması ve hak kayıpları yaşaması; Istanbul Sözleşmesi bağlamında da şiddete uğraması muhtemel olan kişilerin en geniş çerçevede tadad edilmesi (sayılması) yoluyla ihmalinin önlenmesi hassasiyetinden kaynaklanmaktadır. Sözleşmenin ana hedefi bu bağlamda, kadınların ve ev içi şiddete maruz kalma ihtimali olan her bir bireyin şiddetten korunması ve şiddeti doğuran ataerkil sistemin ıslah edilmesi, dönüştürülmesi ve etkisiz hale getirilmesidir. Yani bir yandan sivrisineklerle mücadele yoluyla kurbanları korumaya çalışırken, bir yandan da bataklığı ne şekilde kurutacağımıza dair öneriler içermektedir.
Kadına karşı şiddet meselesi bütün dünyada can yakıcı boyutlarda seyrettiği için, bu şiddetin önlenmesi dünyanın pek çok yerinde kadınları birleştiren bir aciliyet ve uzlaşma durumu oluşturmaktadır. Bu sebeple İstanbul Sözleşmesi de, hem KADEM üyeleri gibi muhafazakar kökenli kadın hakları savuncuları tarafından, hem de muhafazakarlığı kadın hak ve özgürlüklerine yönelik büyük bir tehdit olarak gören radikal kadın örgütleri tarafından aynı anda savunulabilmektedir.
Şiddet ortamı, faili de dahil olmak üzere; sağlıksız, güvensiz, duygusal açıdan sakatlanmış bireyler yaratmaktadır. Üstelik ülkemiz, eş veya partner şiddeti sebebiyle her gün işlenen kadın cinayetlerine sahne olmaktadır. Daha yakın zamanlara kadar, işledikleri cinayetler ‘namus saiki’ kılıfına sokulan ve mahkemedeki ‘iyi’ halleriyle çeşitli indirimler alan kadın katilleri, bugün de vakitli vakitsiz çıkarılan aflara güvenerek, pervasızca, çocuklarının gözleri önünde kadınları katletmekte bir beis görmemektedirler. Bu tür tehditlere maruz kalan kadınlara destek olan Şefkatder’in kurucusu Hayrettin Bulan, devletin kadınları korumakta yetersiz kaldığından hareketle, böyle tehdit altında olan kadınlara silah dağıtılması fikrini savunmuştur. İşin içinde olanlar durumun vehametinin farkındadır. Bu yüzden İstanbul Sözleşmesi’nin acilen, bütüncül bir bakış açısıyla ve etkin sonuç almaya yönelik olarak uygulamaya konulması gerekmektedir.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.04.2021
28.03.2021
12.12.2020
23.11.2020
2.01.2020
13.10.2020
29.09.2020
21.09.2020
13.09.2020
5.09.2020