Murat Sevinç
Bizlerin çalışma alanlarıyla bugüne dek herhangi bir teması olmamış, olması gerekmeyen, ancak hep işittiği kavramların tarih ve içeriğini merak eden okura yönelik bir yazı dizisi sürdürmeye çalışıyorum birkaç aydır. Hükümet sistemleri ve demokratikleşme süreçlerine dair. Dizideki yazıların bir kısmı, Osmanlı-Türk modernleşme tarihinde ‘laikleşme’ yönünde atılan bazı adımları hatırlatmaya yönelikti.
12’nci yazının başılığı, “Türban yasakları nasıl tartışılmıştı?” idi ve bugünkü yazının konusunu doğrudan ilgilendiriyordu. Buraya bırakıyorum.
Yazının derdi çok basitti: Biz ne üzerine konuşuyoruz? Laikliğe ilişkin tartışmaların odağında, ‘bir inancın gerekleri mi’ yoksa ‘laik/seküler hukuk kuralları mı’ var?
Türkiye’de uzun yıllar tanık olduğumuz ‘şey’in niteliği, ‘tartışma’ değil, ‘kavga’ sözcüğünü hak eder. Tartışmak için öncelikle tartışılacak konunun ait olduğu dünyanın kendi kavramlarını dikkate almak, bunun için de ‘konu’nun içeriğine karar vermek gerekir. Bu yapılmazsa ne olur? Bugüne dek ne olduysa o! Herhangi bir sorunumuzu olması gerektiği gibi ele almamış, siyasal sorunları anayasa sorunu zannetmiş ve bıkıp usanmadan anayasa metinleri üzerine tartışıp bir adım yol alalamış oluruz.
Sırayla:
Tartışma, yıllarca yazılarını okuduğum saygın bir siyasetçi Fikri Sağlar’ın, bir TV kanalındaki ifadeleri nedeniyle çıktı. 2010’dan bugüne TV’de tek bir tartışma programı dahi seyretmediğim için ne söylediğini bilmiyordum, Neyse ki hemen sonrasında bir açıklama yayınladı. Sağlar’ın açıklamasındaki bazı çıkarımlara ve tercih ettiği sözcüklere katılmıyorum. Özellikle başörtüsü-türban ayrımı ve bunun üzerinden 1990’larda kalması gereken değerlendirmeler yaptığı kısımlara.
Yargıdaki kadrolaşmayı eleştirirken (artık bu iddialara kargalar gülmüyordur herhalde!), bunun söz konusu ayrımlar ve Sağlar’ın tercih ettiği üslupla yapılmaması gerektiği kanısındayım. Ancak Fikri Sağlar, ne kadar katılmazsam katılmayayım eninde sonunda, mealen, ‘şu koşullarda eğer yargılanırsa türbanlı bir hâkimin kendisi hakkında adil bir karar vereceği konusunda kuşkuları olduğunu’ dile getirmiş. Özü bu.
Demek ki ortada bir ‘endişe’ ve ‘kanı’ var.
Burada iki seçenek var: Ya ”Eğer böyle bir endişe varsa, gerekçeleri üzerine konuşulmalı”, ya da ”Kapa çeneni” demeli! Türkiye’de hemen her zaman ikinci seçenek tercih edilir, çünkü ilki asgari iyi niyet ve uygarlık emaresi gerektirir.
Yıllar önce üniversiteye türbanla girmeye çalışan genç kadınlara yönelik tavır ve dil, bugün daha şiddetli haliyle Fikri Sağlar ya da benzer yönde düşünenlere yöneliyor. Memleketimizde yaygın faşizan tavrın içeriği değişir, şekli konusunda ise eşsiz bir istikrar vardır. ‘Doğru düşündürme ve düzgün hissettirme’ memurları hiç eksik olmaz.
Konu ne? Yargı mensubu kadınlar türban kullanabilir mi kullanamaz mı? Eğer kullanılırsa bu durum hâkimin/yargılamanın ‘yansızlığı’ açısından sorun olur mu olmaz mı?
Sorulara ilişkin, konuya anayasa/hukuk alanından bakanlar ile siyasetçilerin vereceği ya da vermek isteyeceği yanıt elbette farklı olur. İktidar söylemiyle ilgilenmiyorum, ne diyecekleri belli. Muhalefetteki siyasetçiler, ya ‘Bunlar çözüldü artık, uzatmayalım’ diye düşünüyor, ya da ‘Konuşulursa AKP’ye yarar’ kaygısı taşıyor. İkinci kaygı, siyasetlerinin sınırını çiziyor. Hâlâ, her gün Umre’ye gitseler bu adamların dilinden kurtulma ihtimalleri olmadığını kavrayamamış gibiler!
Muhalif siyasetçilerin gerekçelerinin doğruluğu ya da yanlışlığı üzerine bir şey söyleyecek değilim. Beni asıl ilgilendiren, şu ya da bu gerekçeyle ‘konuşulmayan’ hiçbir sorunun çözülme ihtimali olmayışı. Siyasetçi olmadığıma göre, anayasal/hukuksal açıdan bakmayı deniyorum.
Peki bugüne dek türban konusunu yeteri kadar konuşmadık mı? Evet çok konuştuk ve hayır hiç konuşmadık. Ne demek bu?
Eğer konu tek bir dinin, bir mezhebinin, bir yorumunun zorunlu kabul ettiği bir giysinin kamusal alandaki görünürlüğü ise, evet kırk yıldır kavga konusu. Ancak eğer, laik/seküler bir hukuk sisteminde ‘dini/siyasi semboller‘in hangi kamu hizmetinde kullanılıp kullanılamayacağı ise hayır bu pek konuşulmadı doğrusu. Hiç kimsenin işine gelmedi.
Çünkü Türkiye’de türban tartışması yıllar önce, daha çok ‘ulusalcılar’ ile ‘İslâmcılar’ arasındaki iktidar kavgasının parçası olarak gündem oldu. Arada kalan ve makul olmaya çalışan sesler, genellikle olduğu gibi duyulmadı. Türban serbestliğini savunanların çok büyük bir kısmı, türban dışındaki bir özgürlüğü ve yurttaşlık hakkını umursamıyordu. Dertleri demokrasi değil, iktidar/muktedir olmaktı. Oldular. Umursayan ‘azınlık’ ise bugün muhalif konumda.
Bu yüzden örneğin, hiçbir gayrimüslimin hâkim-savcı-subay olamadığı, kamu hizmetlerinde diğer din/inanç ve siyasi görüşlerin sembollerinin kullanılamadığı gibi konular gündeme dahi gelmedi, gelemedi.
Neden? Bir kez daha: Çünkü laik/seküler hukuk sisteminin sınırları değil, bir inancın bir yorumunun ‘gerekleri’ konuşuldu yıllarca ve ne ‘müesses nizam’ temsilcileri, ne de ‘yalandan özgürlükçü’ İslâmcı yazar çizerin umurundaydı diğer konular. Geleneksel riyakârlık, diyelim.
Sonuç: Dindar olmasa dahi dindar görünmek için çaba harcamayan hiç kimsenin, başta ‘siyaset’ olmak üzere hemen hiçbir kamusal faaliyette ‘başarı’ şansı olmadığı düşünülüyor artık. Asgari koşul olarak ‘cuma namazına gitmeyen’ birinin bu memlekette cumhurbaşkanı adayı gösterilmesi mümkün mü, örneğin? Salgın döneminde Ayasofya önünde yüz binlerce insanın toplanmasına itiraz edilebildi mi? Hafta sonu içki satışına? Diğerlerine?
Peki bunun adını ne koyacağız şimdi, inanç özgürlüğü mü? Bir kez daha: Biz ne hakkında konuşuyoruz?
Yazı dizisinde uzun uzun ve diğer ülkelerden örneklerle anlatmaya çalıştığım gibi, her yerde geçerli tek tip bir laiklik-sekülerlik uygulaması bulmak kolay değil. Ülkelerin tarihlerinden kaynaklanan farklılıklar söz konusu. Türkiye’nin laikliği de 1924’ten bugüne, ‘kendine özgü’ ifadesiyle tanımlanıyor.
Buna mukabil, şu üç somut gerçeği görmezden gelmek de olanaksız:
1. Yeryüzünde laik-seküler olmayan bir ‘demokrasi’ yok. Henüz icat edilmedi.
2. Demokratik ülkeler arasında ilke-uygulama farklılıkları olmakla birlikte, asgari kabule göre hukuk kurallarının ve idari uygulamaların referansı ‘inanç’ olamaz.
3. Türkiye Cumhuriyeti, anayasasına göre, laiktir. İdare inançlar arasında ayrım yapamaz. Gerçekte değil tabii, ama anayasada yazan bu.
Uzatmadan, Fikri Sağlar’a tepki gösteren ‘muhalif siyasetçiler’e basit birkaç soru yöneltmek istiyorum (Yanıt beklentisiyle değil kuşkusuz).
1. Kemal Kılıçdaroğlu şöyle bir açıklama yapmış: “Ya çağın neresindeyiz biz ya? Kişi başörtüsü takar takmaz o onun tercihidir. Benim görevim onun tercihine saygı duymaktır. Böyle bir ayrımcılığı asla kabul etmiyorum ve doğru bulmuyorum.”
Tartışma konusu ‘kişiler’ değil, yargı mensupları olduğuna göre, Kılıçdaroğlu’nun hâkimler/kamu görevlileri ile sıradan kişiler arasında hiçbir ayrım yapmadığını kabul edebiliriz.
Peki değerli muhalif siyasetçiler, siz de aynı kanıda mısınız? Kamu görevlileri ile sıradan yurttaşın kılık kıyafeti arasında herhangi bir fark olmalı mı, olmamalı mı? Olmalı ise hangi ölçütlere göre belirlenmeli?
2. Yargı mensupları ile diğer kamu görevlileri arasında bir fark olduğunu düşünüyor musunuz? Varsa, o fark nedir?
3. Yargı mensuplarının, görünür şekilde ‘dini’ semboller taşıyabildiği ‘demokratik hukuk devletleri’nden örnek verebilir misiniz? Eğer bu yönde yaygın bir uygulamaya rastlanmıyorsa sizce gerekçesi ne olabilir?
4. Sık dile getirilen bir kanı var: “Efendim önemli olan kıyafet değil zihniyet, ben yargı mensubunun ne düşündüğüne ve adaletli olup olmadığına bakarım, kıyafetine değil.”
Kişisel olarak, insanların tavır, ahlak ve adalet duygularıyla, kılık kıyafet tercihleri arasında doğrudan ve tartışmasız bağlar kurulamayacağı kanısındayım. Bir hâkim türbanlı olup son derece adaletli, ya da başı açık olup berbat kararlar verebilir. Kabul. Yakında AYM’ye atanacak o meşhur erkek savcı ‘türbanlı’ değil, misal!
Peki, eğer dini ve siyasi sembollerin hiçbir önemi yoksa, ‘biçimsel yansızlık’ gereksiz bir çabaysa; hâkim cüppeleri üzerinde siyasi parti rozetleri, armalar vs. taşınabilmesini de destekler misiniz? Öyle ya, herhangi bir partiye ve ideolojiye gönül vermiş ve bunu sergilemek isteyen çok dürüst ve adil insanlar olamaz mı? Yanıtınız nedir? Peki bir hâkim boynunda ‘haç’ ile girse duruşmaya, sakıncası var mı?
5. Yanıtı tahmin edebilirim: Kardeşim biz dinden ve asıl olarak İslâm’dan söz ediyoruz, siyasi görüşlerden değil. İşte asıl mesele de bu ya: Ne üzerine konuşuyoruz? Laik/seküler hukukta dini semboller konusunu mu, yoksa yalnızca çoğunluk inancının ‘başörtüsü’nü mü?
5. Çevrenizdeki inançlı insanlara sorun lütfen: İslâm dışı bir inancın sembollerini taşıyan bir hâkim karşısında, özellikle siyasi içerikli davada yargılanırken kendilerini tümüyle rahat ve güvende hissederler mi? Ya da altı yaşındaki çocuklarını, Hristiyan sembolleri taşıyan bir öğretmene gönül rahatlığıyla emanet ederler mi? Etmezlerse, neden?
Hadi bir de Atatürkçüleri kızdıracak soru olsun: Yakasında Atatürk rozeti taşıyan hâkimin karşısına çıkan ve Atatürk’e hakaretten yargılanan bir sanık, ne hisseder? Kararın tümüyle yansız ve adil olacağını düşünür mü? Muhtemel yanıtlar üzerinde iki dakika düşünmek ister misiniz?
6. Yarın bir gün başkaca kamu görevlileri davranışlarını ‘inançlarıyla’ temellendirdiğinde, ne yapmayı düşünüyorsunuz? “İnancım gereği erkek hasta bakmam” derse bir kadın doktor, hangi yanıtı vereceksiniz? Bir aile, “İnancım gereği çocuğumu karma eğitim olan üniversiteye göndermem” dediğinde? Tavrınızı ve kararınızı belirleyen ‘inancın gerekleri mi’, yoksa ‘demokratik siyasal sistemin hukuk kuraları mı’ olacak?
Ben türban yasaklarına karşı çıkarken, dinin gereklerinden değil demokratik rejimlerin ilgili ‘ilke ve kurallarından’ hareket ettim. Sizlerin ‘referansı’ nedir? ‘Din’ ya da ‘oy oranları’ dışında bir referans noktanız var mı?
Türkiye kamusal alanda türban/başörtüsü sorununu büyük ölçüde çözdü ve çok da iyi oldu. Yıllarca saçma sapan yasaklarla uğraşıldı, İslâmcılar tepe tepe kullandı ve hâlâ kullanıyor. Ancak sistem, ‘laiklik’ sorununu çözemedi, çünkü konuşulması gerekenler bir gün olsun konuşulması gerektiği gibi ele alınmadı.
Fikri Sağlar’ın benim de katılmadığım üslubuna tepki gösteren muhalifler, ‘insan hakları’ ve ‘demokrasi’ kavramlarına atıf yapıyor. Yani, ‘Batılı’ kavramlara. Bir insan, yargı mensuplarının dini semboller taşımasını savunabilir kuşkusuz, “Şunu savunamaz bunu konuşamazsın” diyenlerden olmamalı. Ayrıca herhangi bir ‘uygulama’yı tartışırken söze ‘dünyada‘ ifadesiyle başlamamak gerekir.
Hal böyleyken, ‘benim bildiğim’ demokratik sistemlerde yargı mensupları dini-siyasi sembol taşımıyor, çünkü yargılamanın selameti bakımından ‘biçimsel yansızlık’ hayati kabul ediliyor.
Türkiye’de konuya (biçimsel yansızlık) ilişkin bir çalışan var mı, habersizim. Bu nedenle ‘inanç özgürlüğü’ üzerine çalışmış iki anayasa hukukçusu meslektaşıma danıştım.
Biri, Danimarka Yargıçlar Sendikası’ndan örnek verdi. Sendika başkanı birkaç yıl önce “Bizde türbanlı hâkim olabilir” demiş, bir süre tartışılmış ve sonunda başkanı görevden almışlar!
Diğer meslektaşım ise Almanya ve Avusturya’dan örnek verdi. Aktardığına göre, Almanya’da bir hukuk stajyerinin mahkeme binasında türban kullanması yasaklanmış ve sonunda federal anayasa mahkemesi (AYM) bu uygulamayı anayasaya aykırı bulmamış. Bavyera AYM’si ise 2019’da verdiği bir kararla, hâkimlerin dini semboller taşımasının yasaklanmasını anayasaya uygun bulmakla birlikte; duruşma salonlarına haç konulmasının eşitsizlik doğurmayacağına hükmetmiş. Avusturya’da hiçbir düzenleme olmamasına karşın mahkeme salonlarında haç yasakmış ve sonunda Hâkimler Sendikası fiili durumun yasayla açık şekilde düzenlenmesini talep etmiş.
Görüldüğü gibi, farklı tartışma ve yaklaşımlar bulmak mümkün, belki başkaları da konuya ilişkin yazma gereği duyar.
Burada asıl olarak anlatmaya çalıştığım ise örneğini bilmediğim dini sembol kullanımına Türkiye’de tanınan serbestlik değil yalnızca. Derdim şu: Savunduğu her neyse, ‘referans‘ını dile getirmek zorunda herkes. Yoksa ne hakkında konuştuğumuzu bilemeyiz. Hiç kimse birbirinin asıl derdini, amacını anlamaz.
Eğer biri ‘demokrasi‘den söz ediyorsa örneğin, hangi demokratik sistemde yargı mensuplarının ‘dini ve siyasi’ sembol taşıyabildiğini de bir zahmet söylemeli. Eğer referansı orasıysa. Ancak o biri çıkıp “Dinimizin gereğidir” dediğinde; benim de “Laik/seküler bir hukuk sisteminde bir inancın gerekleri norm haline getirilebilir mi?’ ve ”Dinin hangi gereğine hayır diyebilirsiniz, sınır nerede?” sorularını yöneltmeme izin verilir herhalde.
Bağırıp çağırarak çözülebilecek sorunlar değil bunlar. Öfkeyle, hakaretle, baskıyla, demagojiyle çare bulunabilseydi dertlerimize, bugüne dek olurdu; toprağımızda bolca bulunan nitelikler bunlar! Ayrıca laiklik gibi zor konu ve açmazlara önümüzdeki yıllarda daha sağlıklı çözümler üretilebileceğini, dengenin bulunabileceğini, ülkede yeteri kadar aklı başında insan olduğunu da düşünüyorum. Umutsuz filan değilim.
Ancak bunun için ahalinin, özellikle inançlı kesimin aklı başında, dürüst insanlarının bazı soruları sormaktan kaçınmaması, ‘Aman şimdi ağızlarına laf vermeyelim’ saplantı ve boş çabasından vazgeçmesi gerekiyor herhalde.
Herkesin eteğindeki taşları, korku duymadan dökmesine ve her konuda en temel, en basit soruların sorulmasına ihtiyacımız var. Her anayasa, her temel hak tartışmasında: Biz ne üzerine konuşuyoruz? Referanslarımız nedir?
Bir duyuru ve rica:
Gökpınar Gölü ile ilgili imza kampanyası duyurusunu buraya bırakıyorum. İhmal etmezseniz sevinirim
Yazarlar
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları


























































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.12.2025
23.11.2025
21.11.2025
14.11.2025
30.10.2025
26.10.2025
12.10.2025
3.10.2025
14.09.2025
11.09.2025