Abdurrahman Dilipak
Allah; cahil ve zalimlere yardım etmez de, peki neden ortalıkta, üst makamlarda daha çok cahil, ahmak ve zalimler var! Onlar daha zengin! Peki bunun sırrı ne?
“Gökyüzünün zenginliklerinin anahtarı Resullerin elinde de değil”. Sonuçta “Her topluluk layık olduğu gibi idare olunacak”. Yani tencere yuvarlanacak, kapağını bulacak. “Allah bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecek”, “Biz kendimizi değiştirmeden O, bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek”. O, zaman zaman “servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında tersine çevirecek ve her şey yeniden başlatılacak.” Esasen O, “bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister”. Ama biz işi O’na havale eder ve bu isteğe cevap vermeyiz. Hem zaten O, “bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde sonuç itibarı ile hayır murat etmiş olabilir.”
Hz. Lut kavmini kurtarabildi mi mesela. Firavunun karısı iman edenlerdendi ve sarayında Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Yuşa vardı.
Allah her şeyi görmekte, duymakta, bilmektedir ve O, hüküm sahibi olandır. Yaratılmış her ne varsa O’nun iradesine bağlıdır ve biz, sadece O’nun rızasını isteriz. Kimse O’ndan bir şey saklayamaz ve O’nu herhangi bir şeye mecbur da edemez! Sahi o zaman bunca telaş niye! Bunca gelecek kaygısı, beka kaygısı(!). Baki olan yalnız Allah’tır. Her ne olacaksa o olacak! Bunu kimse engelleyemez, hızlandıramaz ve geciktiremez.
İnsancıklar bırakın fıkhetmeyi, akaid temelinde bile kafalarında ve gönüllerinde düğümlenen soruların cevabını bulmuş değiller. Öfkeli bir telaş ve ham hayaller içinde, korktuklarından kaçtıklarını, umduklarına kavuşacaklarını sanarak koşturuyorlar. Oysa kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşuyorlar. Yaptıkları iş akşama kadar yün eğiren ve sabaha kadar söken kadının yaptığı işe benziyor.
Yeryüzünde bir cennet, sağlıklı bir hayat hayal ederken, kendi sırtlarında, kendi cehennemlerine odun taşıdıklarının bile farkında değil bunlar. “Durun kalabalıklar, bu sokak çıkmaz sokak” deseniz ne yazar, kollarınızı makas gibi açarak! Onlara söyleseniz de, söylemeseniz de bir, gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar. Onlara yeryüzünde bozgunculuk yapmayın dediğinizde ise, “biz ıslah edicileriz” diyorlar. İyi bilin ki onlar bozguncuların tâ kendileridir.
Cennet de, cehennem de boşuna yaratılmadı. Görevimiz insanları cennete çağırmak. Cennetin kapısı o kapıdan geçmeyi hakedenler için her zaman sonuna kadar açık. Cehennemin kapısı ise kıyamete kadar hep aralık kalacak. Zalimler için yaşasın cehennem. Kim bu dünyada ne kadar iyilik yaptı ise, karşılığını kat kat fazlası ile görecek. Kim bir kötülük yaptı ve sebeb oldu ise, karşılığını cehennemde aynı tadacak. Hem de “miskale zerretin hayran yerah ve misgale zerretin şerran yerah” ölçüsünde.
Kim, “yarın” nereye gideceğini merak ediyorsa, ruhunun, nefsinin, canının ve aklının onu neyle meşgul ettiğine baksın. Gözlerimizin nereye baktığı, dudaklarımızın ne söylediği, midemizi neyle doldurduğumuz da gizli imtihanımızın sonuçları.
Allah Şeytana kıyamete kadar mühlet verdi. Oysa bize Resuller gönderdi, kitap gönderdi. Allah’ın ipini bıraktık, Şeytanların yoluna saptık.
Fıkradır. Adamın biri rüyasında kendini ölmüş olarak görmüş. Yıkamışlar, cenaze namazını kılmışlar, gömmüşler. Kiramen katibin gelmiş, dili tutulmuş, yarı doğru yarı yanlış bir şeyler söylemiş. Seni Arasat’ta bekleteceğiz demişler. İyiliklerin de var, kötülüklerin de. Tamam demiş, ama bir yandan da merak ediyor ne olacak diye. Oradaki meleklerden birinden rica etmiş, ben her iki tarafa da bir girip çıksam olmaz mı? Melek, cennet de cehennem de çok büyük ve sen her ikisinde de çok ileriye gidemezsin. İyi ya zaten ikisinin de en beri tarafından birinde olacağım, şöyle kapıdan bir bakıp dönsem. “Tamam” demiş melek. Önce cennete göndermiş, kapıdan içeriye bir bakmış, bir bahar havası, yemyeşil bir vadi, kuşlar uçuyor, çocuklar kuzularla oynuyor. Harika ama burada pek tanıdığım yok galiba diye geçirmiş içinden. Bir de cehenneme bakayım demiş. Kapıya gelmiş, kapıda bakmış bir reklamcı, “Çalışma var” diye bir bariyer koymuşlar. Kapıdaki adam tanıdık gelmiş, “içeriye bir bakacaktım” demiş. “Şimdi olmaz, görüyorsun çalışma var” demiş. “Hayırdır ne çalışması” demiş. “Bugün büyük bir gemi battı, çok sayıda politikacı, sanatçı, işadamı, sporcu, tanınmış insan geliyor” demiş. Onun için onları karşılamak üzere, giriş kapısını süslüyoruz” demiş. “Ama şimdi dönmem gerek, bir kapıdan baksam” diyince o reklamcı kılıklı Şeytan, “Peki demiş, içeriye girmen olmaz da ben sana 3D bir gözlük vereyim, sen içeriyle ilgili bir sanal tur yap” demiş. Gözlüğü bir takmış, Aman Allahım, içeride tanıdığı bir sürü insan, vur patlasın-çal oynasın eğleniyorlar. “Tamam” demiş adam. Bu kadar yeter. Geri Arasat’a dönmüş, “beni cehenneme gönderin” demiş. “Nasıl olur, emin misin?” demişler. “Cennette canım sıkılır, benim arkadaşlarım hep öbür tarafta, ben oraya gideyim, zaten ikisinden biri olacaktı, ben öbür tarafı seçtiğime göre, sorun yok. Hem bugün yeni sanatçılar, politikacılar da geliyormuş, karşılamaya yetişeyim” demiş. Tamam demişler. Adamı zebaniye teslim etmişler. Zebani kapıyı açıp adamı kolundan tutup içeri fırlatmış. Adam kaynar kazana düşmüş. Bağırmaya başlamış, beni buradan çıkarın, yanlış yere gönderdiniz beni diye. Zebani gelmiş, “Ne bağırıyorsun, sen istedin” demiş. “Ama bana gösterdiğiniz yer burası değil” deyince, “sana orayı gösteren reklamcı kılıklı Şeytandı, o senin 3D gözlükle gördüğün de bir reklamdı” demiş!
Reklamcılar, “Fareli köyün kavalcısı”na benziyorsa, biz de “Haçlı ordusuna asker yazılan çocuklar” gibi Şeytanın peşine takılan kalabalıklara mı benziyoruz yoksa. Aslında “Fareli köyün kavalcısı” hikayesinin arkasında, Haçlı ordusuna katılan çocukların acıklı bir hikayesi vardır! Dikkat, bizim çocuklarımızı da birileri birtakım kavalcıların peşine takıp başka vadilere sürüklemesin sakın!
Şeytanın reklamına kanmayın. Size cehennemi cennet diye gösterirler. Fıkradır tabii bunlar. Bizim halimiz de bu adamın rüyasına benziyor sanki. “Şeytan sizi Allah’la aldatmasın” diye boşuna söylenmiyor bize. Elbette ahirete gidip dönen birileri yok aramızda, bunlar da sadece bir fıkra. Hatta ahiret hayatı ile ilgili fıkralar konusunda belki bizim de ihtiyadlı davranmamız gerek. Çünkü ahiret hayatı fıkralara konu olacak bir yer değil. Bu sadece konusu bir rüya olan bir fıkra.
Allah Şeytana mühlet verdi, bunlar bunları yaptı. Allah bize yardım etmek istiyor, ama biz O’nun kurtuluş için sarkıttığı ipe tutunmak yerine “Yalancı Şeytan”ın yalan vaadlerinin peşine takılıyoruz.
Cennete ulaşma hayali ile cehenneme doğru koşan kalabalıklar konusunda hepimizin daha dikkatli olması gerek. Her gün en az 40 defa, “Bizi Hakkı Hak, batılı batıl göster, Hak’da toplanmamızı nasib et, bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil” derken, aslında hassas olmamız gereken bir noktadaki hatırlatmalar içeren bir vahyi, ölülerin arkasından okuyup geçiyoruz. Rahmeti yalnız ölüler için okuyoruz. Keşke önce kendimiz ve çevremizdekilere anlatsak bu hakikati de, Allah dirilerimize de rahmet etse ve biz de kurtuluşa erenlerden olsak! Dilimizle ikrar ettiğimizi kalbimizle tasdik ettikten sonra hayatımıza rehber edinsek. Selâm ve dua ile.
Yazarlar
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.08.2024
5.08.2024
4.06.2024
27.05.2024
20.05.2024
5.05.2024
29.04.2024
22.04.2024
2.06.2022
7.03.2022