Leyla İPEKCİ
Çoğulcu, sivil ve özgürlükçü bir anayasayı hep birlikte yapmaya çalıştığımız bir dönemde, amacım geçtiğimiz haftasonu katıldığım etkinlikteki izlenimlerimi paylaşmaktı.
Kanın oluk oluk aktığı bugünlerde hakikat komisyonlarından bahsetmek lüks gibi dursa da değil. Gerçeğe nasıl tanıklık edebiliriz, daha doğrusu hangi hakikatleri kayda nasıl geçirebiliriz diye dertlenmenin tam zamanı. Yarının tarih tanıklıkları ve sözlü çalışmalar için bugünleri bütün karmaşıklığıyla kayda geçirmemiz gerek. O yüzden toplantının ayrıntılarını anlatmayı daha elverişli bir zamana bırakıyorum. Küçük notlar halinde kaydetmeye çalışacağım bugünün tanıklıklarından bazılarını. Yer darlığı nedeniyle sadece bazılarını.
Türkiye'nin dış politikasından rahatsız olanların 'içeri'yi karıştırma derdinde olduğunu not edelim hakikat komisyonları için öncelikle. Mesela bazı Batılı haber ajanslarının 'Kürt isyancı hareketi'nin direnişinden bahsederken, öldürülenlerin çoğunun Kürt olduğunu söylememesini... Ve bu isyancı hareketi desteklemeyen Kürtlerin varlığını ise pek telaffuz etmemesini... Hükümetin barış konusunda samimi olmadığını söyleyerek barışı sadece kendilerinin getireceğini söyleyenlerin yaptığı ucuz siyasetin nasıl masum kanıyla beslendiğini... PKK-MİT görüşmelerinin dahi toplumda kabul bulduğu, çok geniş kitlelerin ilk kez olarak gerçeği biraz olsun idrak ettiği ve Kürtlerin mağduriyetini fark ettiği bir dönemde PKK saldırılarının nasıl başladığını...
KCK tutuklamaları karşılığında eline silah almanın meşru olduğunu savunanların, KCK'lıların azmettiriciliğinden, medyada hemen her gün yer alan ve suç delili oluşturan toplum mühendisliklerinden hiç dem vurmamasını... Silahsız olmalarının masumiyet için yeterli olduğunu söylemelerini... PKK, Çukurca eylemini "KCK tutuklamalarına karşı yapılmış devrimci bir operasyon" diyerek direniş ideolojisi oluşturmaya çalışırken, sokaktaki insanın PKK ile KCK'nın farklı şeyler olduğuna ikna olmadığını... Devrimci savaş yürütenlerin devletle barış masasına oturmasının mümkünlüğüne geniş kitlelerin inanmakta zorlandığını...
Anayasa uzlaşma komisyonunun toplanacağı gün gelen büyük saldırıyla memleketin meclislerinde anayasa taslakları değil, sokaklarında öfkeli Türklerin toplandığını ve bu çatışmayı sokağa taşımak isteyenlerin memnuniyetini... "Barışı muhafazakârlar, liberaller değil ancak biz sosyalistler Kürt hareketiyle birlikte getiririz" diyerek barışı tekeline alan ve bu dönemde şiddetin kabul görmesine çanak tutan entelijansiyanın sözlerini... Hep kayda geçirebiliriz.
Davetli kılığına girerek düğün basanlara, öğrenci yurdu yakanlara, asker kılığında yaklaşıp askerlere saldıranlara, sokak ortasında sivilleri infaz edenlere, savunmasız halde futbol oynayanlara ateş edenlere, uzaktan kumandayla mayın patlatanlara ister gerilla deyin, ister terörist, ister başka şey. Terör değil de savaşsa bu yaşanılanlar, 'kendi kılıklarında' bir savaşçı gibi savaşmadıklarını, pusu yöntemleriyle direnişin hakkaniyetli dilini konuşamayacaklarını da kayda geçirmemiz gerek. Kürt Baharı, demokratik özerklik, sivil itaatsizlik gibi söylemlerin toplumsal barışa dair neler getirdiğinin hakkıyla dökümü yapılabilir mi bilmiyorum ama 'konjonktürel gerçekler'e de eğilmemiz gerek. PKK saldırıları 90'lı yılların sansürcü ve karanlık devleti karşısında bir direniş olarak algılanırdı. İşkencelerden, infazlardan, faili meçhullerden, anadilden, kayıplardan dem vurulurdu. Şimdi ise Suriyeli PKK'lılarla Esad rejiminin ilişkisinden, ülkenin batısında bomba sevk eden Suriyeliler'den, İran bağlantılarından, Kürt Şii ittifakından filan bahsediliyor her saldırı sonrasında. Bunların doğru olup olmaması değil, gerçekmiş gibi algılanarak tartışılması, bizlerin de bunu kanıksamamız yeterince ipucu verecektir komisyonlara bugünkü toplumsal algılar adına.
Elbette en başta devletin olduğu gibi, ordunun da yüzleşmesi gereken çok şey var. On yıllarca terörist sandıkları masum çocukları öldürenler, kaza kurşunlarıyla canlarını alanlar, panzerle ezenler hiç ceza almadı. Bunları kayda geçirmemiz gerektiği gibi, istihbarat zafiyeti içindeki askeri yetkililerin dağda silah taşıyan PKK'lıları ise "köylü kadınlar" zannettik diyerek göz ardı etmesini de mesela not etmeliyiz. Mehmetçik denilerek bir paye verilen ama başörtülü annelerinin GATA'ya dahi sokulmadığı bir orduda kimlerin şehit düşüp düşmediği tartışılırken, bunun, hiçbir hakikat komisyonunun yüzleşemeyeceği bir gerçek olduğunu da eklemek gerekir. Kimin ölüm anında neye şahitlik ettiğini hiçbirimiz bilemeyiz. Ne devlet, ne ordu, ne medya, ne de savcılarla hakimler. İnsanın kalbiyle Rabb'i arasındaki sır, hakikat komisyonlarının kayıtlarında netleşemez hiçbir zaman.
"Ağrı bir gün arayla iki kez sarsıldı" diye okuduğumuz haberlerin dilini de kayda geçirmemiz gerek yarınlar için. Sarsılan Ağrı değil, insanlık. Biz. Hepimiz. Kimliksiz olarak. Dökülen kanların artık kimliği yok çünkü. Hakikat için kurulacak komisyonlarda kan da şahitlik ediyor, edecek.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Kılıcın mızrağın okun acısında Müslüman’ın hüznü
15.09.2018 - Dolar kuruyla oynamaktan daha etkilisi: İnsanın vehimleriyle oynamak
4.02.2018 - Kültür Bakanı’na ve kültüre bakanlara sesleniş (2)
1.02.2018 - Kültür Bakanı’na ve kültüre bakanlara sesleniş (1)
28.08.2018 - Küresel kasabada vahdet denizi!
25.08.2018 - Candaki kurban sırrımız
21.08.2018 - Gezi’den mesire yerine; parkların bi/çim analojisi!
7.02.2018 - Savaşımızın binbir yüzü!
4.02.2018 - Toplumsal gerçekler bazen araştırılmaz, içinde yaşanır!
31.07.2018 - ABD’nin çöküşü işgallerinin mânâsında gizli!
28.07.2018
Yazarlar
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
yusuf kemal erkin
şu okula yeni başlayanlara öğretilen şarkı, "daha dün annemizin..." in müziği de ingiliz ninnisi (ninni olduğuna göre hayli eski olmalı!) twinkle twinkle little starın müziğinin aynısı. kaynak: youtube...düşündüğüm gibiyse, çok utanç verici!
Ad Soyad Giriniz...
benzemiyor.