Markar ESAYAN
Her şey iki hafta evvel, Emniyet’teki bazı atamaların kamuoyuna duyurulmasıyla başladı. Gazetecilikte normal reaksiyondur, kim nereye atanmış, niçin atanmış diye isimler tek tek kontrol edildiği gibi, rütbe alan veya tenzili rütbeye uğrayan kişilerin hikâyelerine özellikle bakılır, haber değeri olan bir unsur varsa büyütülür.
Yani, İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi Başkan Yardımcılığı’na terfi eden Sedat Selim Ay’ın adına da bu mantıkla rastladık. Şahsen ismini daha önce hiç duymuş değildim. Ama bir internet taraması bile önünüze bir sürü ilginç bilgi döküyordu. Ay, çok kritik bir göreve gelmişti, lakin hakkında yerel mahkemelerde olsun, AİHM’de olsun hüküm kurulmuştu. Türkiye AİHM’de Ay ve ekibi üzerinden iki mahkûmiyet almıştı.
Taraf’ın yaptığı da bu oldu.
Sayın Arınç “Herkesin, hakkında bir hatıra taşıdığı kişi” olarak tasvir ettiği ve atama hakkında“özensiz ve eksik olmuş dediği” bir kişi Ay. Yargılandığı iki davada mahkûm olduğu kabul edilmiyor, çünkü sicilinde gözükmüyor. Yani resmî prosedüre göre sorun yok. Arınç’ın yaptığı vurgu da bu yüzden “özensizlik” boyutunda kalıyor.
Ama kazın ayağı pek öyle değil. Biraz sonra hikâyesini anlatacağım Türkiye’nin cezasızlık ilkesinin can damarı olan devlet korumasından kaynaklanıyor bu.
Sedat Selim Ay ceza alıyor, Yargıtay bilakis cezayı az bularak bozuyor kararı, ancak Türkiye hâlâ işkencede zamanaşımı uyguladığı için, türlü yöntemlerle bu yargılamanın soluğu o aşamada kesiliyor. Ceza da erteleniyor. Hükümet, Ay’ın adının geçtiği iki davanın AİHM’den mahkûmiyet almasını da, “Orada şahıs değil ülke mahkûmiyet aldı” olarak yorumluyor. Oysa AİHM tam da bu cezasızlığı sağlayan hukuki prosedürü mahkûm ediyor. Yani devlet giysisiyle suç işleyenleri koruyan ve onları bir gün devletin önemli bir noktasında görmemizi sağlayan İttihatçı “hukuk” pespayeliğini...
Nitekim bir haftalık sessizlikten sonra Emniyet Genel Müdürlüğü’nden gelen “Hakkındaki soruşturma ve davalar terfisine engel değildir” açıklaması da bunun bir itirafı. Arınç da buna göre konuşuyor. Ama devlet adına suç işleyeni saklayan, koruyan onu aklayan, taltif eden ve en önemlisi devleti onlara emanet eden sistemi hiç konuşmuyoruz.
Tartışma Sedat Selim Ay üzerinden yürüyor olsa da, işkence konusu, Türkiye’nin derin devlet teknolojisi üzerine kurulmuş yönetim aygıtının halkına nasıl baktığını gösteriyor. İşkenceye sıfır tolerans konusunda samimi olan bir hükümet bunun telafisini hemen yapardı. Ama Melih Altınok’un haberine göre, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Sedat Selim Ay’ı tanımayan Başbakan’a kefalet vermiş; yine komplo teorilerine başvurarak... “Tanırım iyi çocuktur. Diyarbakır’da işini iyi yaptı. Burada da yapacağı operasyonlara engel olmak için kampanya başlattılar” demiş. Taraf’ın bir MLKP’li olmadığı kalmıştı, o da eksik olmasın bari.
Hrant Dink cinayetini araştırmak üzere Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla çalışma yürüten Devlet Denetleme Kurulu’nun raporunda, müfettişler Dink davasında yaşanan karartma ve devleti görevlilerinin üzerine örtülen karanlığı anlatabilmek için ta 1913’e gitmişlerdi, haklı olarak.
İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC), partiyi Osmanlıcı liberallerden temizledikten sonra, devlet organizasyonunu kendi cinayetlerini işlemek için kullanacaklarından, memurların yargılanmasına dair Muvakkat Kanunu’nu Meclis’i de by-pass ederek geçirmişlerdi. Bu kanun, devlet görevlilerini yargılamanın kurallarını düzenliyordu. Öyle bir sistem kurmuşlardı ki, hiçbir devlet görevlisini etkili şekilde kovuşturmak, soruşturmak ve yargılamak mümkün değildi. Bu mümkün olsa, mahkûm etmek sözkonusu olamıyordu.
Derin Devlet bu kanundan güç alarak halkına karşı birçok büyük suç işledi. Darbeler, katliamlar, operasyonlar yaptı. Tek ilke cezasızlıktı. “Cezasızlık” anayasanın ilk maddesi olsa yazılı olmayan anayasanın ilk maddesiydi ama bu kadar itibar ve işlevsellik kazanamazdı; çünkü böyle bir devlete inanan böyle bir kötücüllük vardı.
İki savaş, iki devlet, dört anayasa, elli küsur hükümet gördü ama, ne ilginçtir ki bu yasa 87 yıl hiç değişmeden kaldı. Avrupa Birliği sürecinin sayesinde 1999 yılında yasa kaldırıldı, yerine “hallice” 4483 sayılı kanun geldi. Tabii anayasamızda da devletlûları bu yönden koruyan maddeler hâlâ mevcuttu.
Referandumda askerler yönünden 145. Madde’de değişiklik yapıldı. CMK 250 ve 251. maddelerde savcılara devletlûlara dokunma yetkisi verilmişti. Ama mantık değişmediği için, sadece askerler yönünden kullanıldı bunlar. Diğer teşkilatlara dokunmak yasaktı. MİT krizinde sorunun o yönü de ortaya çıktı. Gerekçesi ne olursa olsun, yapılan düzenleme devlete dokunulmazlığı iyice pekiştirdi. Son Özel Yetkili Mahkemeler düzenlemesi ile bürokratların soruşturulması ve yargılanması yöneticilerin iznine tabi tutuldu.
Peki, biz Şemdinli’de bombacı çavuşuna sahip çıkan Yaşar Büyükanıt’a neden kızdık? Niye “İyi çocuk” dediğinde isyan ettik? Asker oldukları için mi sadece?
Son bir uyarı: Eğer zihniyet değişikliğini hemen yapmazsanız, buna yıllarca kibirle direnen, akılları başlarına geldiğinde de treni kaçıran askerin durumuna düşer, rezil olursunuz. İyi çocuk ayarlarınızı AB kriterleri, evrensel hukuk, insan hakları ve vicdanınıza göre yapın, mağdurun kim, mağdur edenin kimin safında olduğuna göre değil.
Yazarlar
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019