Ümit Akçay
Geçtiğimiz haftalarda TCMB rezervlerinde yaklaşık 50 milyar dolarlık iyileşme görüldü. Hatta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, katıldığı bir programda TCMB’nin döviz alımı yapmaması durumunda TL’nin ABD doları karşısındaki değerinin 30 TL’nin altına düşebileceğini söyledi. Bunun anlamı şu, döviz kıtlığı bitti, bolluğu başladı!
Elbette bu sürecin gerisinde, ‘yatırım için demokratik reformlar gerekli’ argümanının savunucularının düşündüğü gibi hukuk devleti yönünde atılmış olumlu adımlar nedeniyle yatırım ortamına güvenen yatırımcıların coşkulu demokrasi kutlaması yok (Bu haftaki Kriz Notları programında bu konuya değindik, dileyen okur programı şuradan izleyebilir).
Dövizin bollaşmasının gerisinde daha basit bir gerçek var, faiz artışı. Ancak sadece faiz artışı değil, aynı zamanda örtülü olarak kur garantisi verilmiş olması. Bu politika sonucunda gerek yabancı yatırımcı, gerekse Türkiye’de yerleşik firmalar için yüksek getiri vaat eden TL varlıklara yatırım yapmak, çok cazip bir kâr imkanı sunuyor. Sermaye hareketlerinin serbestliği, farklı para birimleri arasındaki faiz farkından yararlanmayı amaçlayan fonların yatırımlarını kaydırmaları için gerekli zemini sağlıyor. Ancak bu durumda faiz arbitrajından yararlanmak isteyen yatırımcı bir risk alıyor. Özellikle yüksek getiri vaat eden paranın değersizleşmesi durumunda, yatırımcının faizden elde edeceği potansiyel gelir o paranın değersizleşmesiyle bir anda buharlaşabilir. Yani riskli bir yatırım bu.
Tam da bu nedenle yıl başından beri Şimşek bir yandan, TCMB yöneticileri diğer yandan TL’nin reel olarak değerleneceğini, TL’deki değersizleşmenin enflasyonun altında kalacağını defalarca belirtti. Yani TL’nin reel olarak değerlenmesi, ekonomi yönetiminin enflasyonu düşürmek için kullandığı resmi bir araç haline getirildi. Bu bir anlamda döviz kurunun belirli bir aralıkta dalgalanacağının taahhüt edilmesi anlamına geliyor.
Bu durumda normalde riskli bir işlem olan faiz arbitrajından yararlanma sürecinin riskleri, politika yapıcılar tarafından verilen taahhütlerle azaltılıyor. Yani yüksek getiri garantisi veriliyor. Şimdilerde Şimşek programını destekleyen eskinin muhalif kalemlerinin bir dönem kullanmayı pek sevdiği tabirle söylersek, yaşanan bir ‘servet transferi’! Sermaye için hazırlanmış bu partiden nasiplenenler sadece yabancı yatırımcılar değil, Türkiye’de yerleşik firmalar da döviz kredisi alıp bunu TL varlıklara yatırıyor. Dönem sonunda elde ettikleri TL getiri, TL’nin değeri aşağı yukarı değişmediği sürece, tekrardan dövize geçip, döviz kredisini kapatmaya yetiyor ve üzerine cazip bir getiri kalıyor. Aradaki bu fark da akbabaları partiye çağırmaya yetecek kadar yüksek.
Peki ama burada sorun ne diye düşünen olabilir. İlk sorun, ekonomi yönetiminin verdiği döviz taahhüdü nedeniyle sermaye kesimine büyük bir kaynak aktarılırken, yine bu taahhüt, yani enflasyonla mücadelede takip edilen politika çerçevesi nedeniyle asgari ücret artışı yapılmıyor. Bir başka ifadeyle, halkı yoksullaştırma pahasına sermaye için düzenlenen bir partiden bahsediyoruz.
Bir an gelir dağımı ve büyük yoksullaşma sorununu göz ardı ettiğimizi varsayalım, sorun hâlâ devam ediyor. Zira bu politikadan ancak döviz kredisine erişebilen kesimler ve yabancı yatırımcı faydalanabiliyor. TL ile borçlanmak zorunda olan küçük ölçekli firmaların bu yüksek faiz ortamında yakında iflas bayrağını çekmeleri söz konusu olabilir. Üçüncü önemli sorun da parti bittiğinde geride neyin kalacağı ile ilgili. Yani, ekonomi yönetimi bu denli büyük bir getiri garantisi vermeyi durdurduğunda TL varlıklardan yaşanabilecek bir çıkış, göreli istikrar görüntüsünü bir anda yerle bir edebilir.
Kısacası, ülke ekonomisi döviz kıtlığından döviz bolluğuna savruluyor. Kıtlık kadar bolluğun da sorun yaratabileceği, yani sermaye çıkışları kadar girişlerinin de sorun olduğu konusu, ilgili literatürde uzun süredir biliniyor. Bu anlamda 1989 sonrasında, yani sermaye hareketlerinin serbestleşmesi sonrasında Türkiye ekonomisinin yaşadığı kısırdöngü, sadece Türkiye’ye özgü değil. Küresel finansal sistemle bütünleşmiş, sermaye hareketlerinin serbest olduğu ve uluslararası parasal hiyerarşide alt basamaklarda yer alan ülkelerin yaşadığı sorunların benzerleri, Türkiye ekonomisinde de görünüyor. Literatürde ‘bağımlı finansallaşma’ olarak adlandırılan bu dinamik, son 30 yıldaki kısırdöngülerin temel nedeni. Yoksa yaşadığımız sorun, ‘Nebati gitti, Şimşek geldi’ sorunu değil.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.03.2025
27.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
7.02.2025
31.01.2025
23.01.2025
16.01.2025
9.01.2025
2.01.2025