Ural ATEŞER

68 tecrübesi ve gezi...
10.06.2016
2080

Eski yazılarımı karıştırırken, 2013 yılında yazdığım ve benim de sıcak olarak yaşadığım 68 günleri ışığında Gezi'yi düşündüğüm satırlara rastladım... Aradan geçen zaman daha da aydınlık görüyorum olanları...

Türkiye'deki "sosyal disiplinsizlik" denebilecek "başkaldırı" kültürü, hep kendiliğinden ve kaşarlanmış siyaset dünyasından bağımsız başlasa da sonunda ya iktidarların ya da sivil siyaseti devirmek için hazırlık yapanların kontrolunda gelişmiştir... 50'li yılların sonunda, 60'li yılların sonunda, 12 Eylül'nün öngünlerinde hep aynı tezgah gündemdeydi... Her hangi demokratik sosyal ve siyasal kültürden nasiplenmemiş toplumda Gezi olaylarının başında kendiliğinden toplanan rengarenk gençlerin ortaya koyduğu manzara 68'in deneylerini yaşamış olmamdan ve o dönemi iyi tanımamdan dolayı bana farklı gelmişti... Yeni olan bir şeyler vardı bu toplanmada... İnsan yaşayarak en iyi öğreniyor... En başından endişelenmedim dersem yalan söylerim... O yüzden, daha ilk gün onların aralarına sızmaya çalışan geçmişten bu yana başarısızlığı tescillenmiş sözde “devrimci” hayaletleri, Türkiye’yi neredeyse bir Yüzyıl baskıyla, eziyetle yönetmiş olanların askerlerini ve 60’dan bu yana gençlerin içten başkaldırılarını kendi amaçları için kurgulamış, onları kullanmış olan darbecileri sokmamaları konusunda uyarıcı yazılar yazdım… "Bizim nesilden size, sadece istediğiniz ve sizin yönlendireceğiniz yardımcılar işe yarayabilir… O yüzden, atın o sizin adınıza konuşanları aranızdan… Aman bu rengarenk ve yepyeni yüzünüzü değiştirecek 'kaşarlanmış' 68-78 artıklarını aranıza sokmayın... Yanlış bile yapsanız, bu sizin yanlışınız olsun" gibi ifadelerle uyarmaya çalıştım... Öyle olmadı tabi... Sonradan HDP'nin eşbaşkanının da teslim ettiği gibi, sivil siyaseti devirmeye yönelik elemanlar işi ele aldılar... Buna, kriz yönetimi konusundaki yeteneksizliği ve beceriksizliği ile her şeyi eline yüzüne bulaştıran bir siyasi iktidar da eklenince başlangıçta beni heyecanlandıran rengarenk hareketin yerini, Silivri'den gelen "sallayın düşecekler" komutlarıyla kargaşa amaçlı nümayişler aldı...

Bir defa, Türkiye’de Batı’da ve Dünya’da olduğu gibi bir “68 Hareketinden” söz etmek mümkün değil. Batı’da 68’de, gençler tamamen savaş sonrasının alışılmış siyasi hareketlerinin dışında, gençlerin, kadınların, çevrenin sorunları etrafında toparlanıp harekete geçtiler…  Birkaç ayrıntı hariç, koydukları hedefler ulaşılabilir ama uğrunda mücadele edilmesi gereken hedeflerdi… Hareket içinde olan ya da sonradan başlangıç noktasından ayrılıp, dünyayı “devrimci” yoldan değiştirmeyi amaçlayan hareketler de olmadı değil (Almanya’daki Rote Army-Kızıl Ordu ya da İtalya’daki Brigatte Rosse-Kızıl Tugaylar gibi)… Ama bu hareketler dünyadaki diğer örnekleri gibi fizyolojik olarak ve hemen hiç iz bırakmadan sahneden çekildiler… Daha iyi bildiğim Almanya örneğinde demokratik üniversite, demokratik okul, kadının emansipasyonu, çevre hassasiyeti gibi konular ve Vietnam, 68 hareketinin üzerinde birleşildiği ve hedefe konulan noktalarıydı… Gerçekten de toplumu demokratikleştiren bu hedeflere büyük oranda ulaşıldı… Buna “Kültür Devrimi” deniyor ki, tamamen haklıdır… 68 Oralarda bir kültür devrimini gerçekleştirdi… “Silahla düzen değişimi” falan olmadı tabi… Hareketin esas sorunu /hedefi de değildi bu… Gerçekten özgür-demokratik bir üniversite (hala daha eksiklikleri olsa da), gerçekten özgür-demokratik bir okul sistemi (özellikle bazı eyaletlerde hala eksiklikler olsa da),gerçekten kadının hem sosyal hayatta hem de üretimde emansipasyonu (hala eksiklikler olsa da) ve gerçekten hemen bütün partilerin programlarından eylemlerine kadar farklı da olsa yerleşen çevre hassasiyeti… Bunların hepsi bugün gerçek olan hedefler oralarda… Ve Kaynağını bir kültür devrimi olan 68 hareketinden alıyor…

Türkiye’de ise 68’de olanlar yukarıda sözünü ettiğim kaygıları içermiyordu… Vietnam konusundaki hassasiyeti ayırırsak, Türkiye’deki 68 hareketi, değişik fraksiyonlar halinde de olsa, temel olarak iktidarı hedefleyen, bunu da silahlı mücadeleyle yapmayı amaçlayan hareketler haline dönüştü… Ve o zamandan sonraki bütün kalkışmalar arkalarından askeri darbe, işkence, eziyet, ölüm getirdi… Bugün ne daha demokratik bir üniversite, ne daha demokratik bir okul sistemi; ne sosyal hayatta ve üretimde özgür ve eşit olan kadın, ne de tüm topluma-kurumlara-siyasete yayılmış bir çevre hassasiyeti var…

Hala efsane gibi gösterilmeye çalışılan o dönemleri kutsallaştırmak değil, her şeyiyle açığa çıkarıp tarihe teslim etmek gerekiyor...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar