Vedat Bilgin

Üniversite sorunu çözülmeden olmaz
6.01.2017
867

 Türkiye’nin bugün geldiği yerde, sahip olduğu insan gücünün kalitesinin yerini anlamak için üretim yapısında rol alan aktörlere, ithalattan ihracata, uluslararası ilişkilerde faaliyetlerde bulunan insanlara bakmak yeterlidir. Neredeyse bütün yirminci yüzyıl boyunca ‘motor üretmeyi’ problem haline getirmiş bir ülkenin bugün her alanda üretim bilgisine ve pratiğine sahip nitelikli emeğe sahip olmasında, teknik okullardan üniversitelere kadar bu eğitimi veren kurumların önemli bir yeri bulunmaktadır. İyi kötü Cumhuriyetin üniversiteleri kalkınmayı, insani gelişmeyi başlatacak bir ‘insan gücünü’ yetiştirmeyi başarmıştır.

“Türk üniversitelerinin başaramadığı nedir? Üniversitelerimizin başaramadığı çok şeyden bahsedilebilir. Bunların başında ulusalararası kurumsal sıralamada bu kurumların çok gerilerde olmasıdır. Üretilen makale ve özgün araştırma sayısının düşüklüğü (bunun sayıya indirilmiş olması ayrı bir sorundur), bilimsel alanda katkı yapacak düzeyde araştırmaların ortaya çıkmaması, yayımlanan kitapların ders kitabı niteliğinin dışında bir düzeye ulaşamaması gibi birçok sebepten bahsedebiliriz.”

Üniversite ne değildir?

Peki, bunların sebepleri nelerdir? Burada kategorize ederek ele alırsak bunları iki grupta toplayabiliriz: Birincisi, üniversite sistemimizden kaynaklanan sorunlardır yani üniversitelerin örgütlenme modeliyle ve dolayısıyla üniversiteye dönük eğitim politikalarıyla ilgidir. İkinci gruptaki sebepler arasında ise, üniversitelerin kendi sorumlulukları ve akademik personel yetiştirmesinden, araştırma yapmak için sadece gerekli değil zorunlu olan, bilimsel çalışmanın niteliğini belirleyen yöntem sorunlarını aşmakla ilgili sebepler gelmektedir. Üniversitenin anlamını, bilimsel çalışmanın mahiyetini kurumsal olarak üretmede sorun yaşayan bir ‘üniversite anlayışının’, bizatihi kendisinin sorun olduğunu görmek gerekir.

“Üniversite meselesi, aynı zamanda bir özgürlük meselesidir; üniversite bir ideolojiye göre işlev üretmeye zorunlu olduğu zaman, resmi ideolojinin endokrine edildiği yere dönüştüğünde artık başka bir kurum haline gelir. Bilim, ideolojik otorite kabul etmez, çünkü hiçbir ideoloji bilimsel olamaz! Bizim üniversitelerimizde en azından sosyal bilimler alanında bu konu ciddi bir mesele olmuştur.”

Mümkün olan!

Üniversite sisteminde, yapısal bir reform ihtiyacı vardır ve bunun kapsamlı bir biçimde hazırlanması, üzerinde çalışılması gerekir fakat acil olarak yapılması gerekenleri, öncelikli sorunları çözmek için beklemeye gerek yoktur. Türkiye’de üniversite meselesini giderek içinden çıkılamaz hale getirilen konulardan başında gelen akademik kadrolar sorunudur.

12 Eylül’ün Yüksek Öğrenim Kanunu ile yapılan düzenlemeyle gelen ‘Yardımcı Doçentlik’sorunlu bir uygulamadır, kaldırılması yerinde olmuştur fakat burada birkaç mesele gözden kaçmamalıdır. “İlki, doktora eğitimi mutlaka belli üniversitelerle sınırlandırılmalı, yeni açılan üniversitelerin ve bilhassa özel üniversitelerin (yüksek lisans ve doktora programlarını yapacak yeterli kadroları olmadığı halde bu işi bir ticarete dönüştürenleri vardır) bunu yapmasına izin verilmemelidir. Diğeri, doçentlik sınavı keyfiliklerden uzak objektif bir kurala bağlanacak şekilde bir ‘doçentlik tezi’ çalışmasına bağlanmalıdır. Sonuncusu ise, doçentlik kadrosu üniversiteye ait bir statüyü ifade eder ‘dışarıdan doçentlik’ adı altında üniversiteyi bitirdikten sonra üniversitenin önünden geçmeyenlerin kullanabileceği bir statü değildir.”

Çok büyük sorunları çözmek için, mümkün olandan başlamak en gerçekçi yoldur, ne dersiniz?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar