Cafer Solgun
Türkiye toplumunda “ben bilmem devlet bilir” biçiminde aklî bir dengesizliğin hayli yaygın olduğunu biliyoruz. Mevzu her ne ise, ortalama “makbul” vatandaşın tepkisi budur. Soru sormaz, sorgulamaz, “durduk yere ne diye başıma iş açayım” uyanıklığını elden bırakmaz.
Bunun siyasi parti taraftarlığında da benzer izdüşümleri var. Özellikle de “lider”, “reis”, “önder”, “başbuğ” gibi ideolojik menşeî farklı olsa da aynı otoriterizmle malul parti ve örgütlerde…
Kafası angaje olduğu yapı ne derse o şeklinde çalışan birinin tabii ki soruları olmaz. Gerek yoktur.
Bu tipler gündemdeki herhangi bir konuyla ilgili bir tavır veya görüş belirlenecekse, kulaklarına üfürülene sorgusuz sualsiz biat ederler. Bu da bir tür “makbul” taraftarlık veya “militanlık” ölçüsü oluyor. “Resmi” ve “gayrı resmi” görüşleri vardır.
Çözüm Süreci dönemini hatırlayın. Dönemin başbakanının “Baldıran zehiri içtim” diyecek denli sahiplendiği sürece kamuoyu desteği, yüzde 70 dolaylarında idi. Dönemin başbakanı, “Yozgatlı annenin gözyaşları ile Hakkarili annenin gözyaşları arasında ayrım yapamayız” dediği zaman toplumun büyük çoğunluğu bu sözleri ayakta alkışlamış ve ülkenin havasına büyük bir “barış” duyarlılığı hâkim olmuştu. Öyle ki, dönemin CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, “Dersim’de ‘analar ağlamasın’ denildi mi?” dediği zaman CHP’deki Kürtler ve Aleviler kitleler halinde bu partiden ayrılmıştı. (Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin başına oturtulana değin…)
Ama “Reis” cumhurbaşkanı olduktan sonra süreci yerle bir edip bildik “son terörist öldürülünceye kadar…” konseptine geçtiği zaman, Çözüm Sürecini alkışlayan o çoğunluk, bu kez de bu tavrı alkışlamaya başladı. Ne de olsa “bir bildiği vardır”, barış dediğinde de, savaş dediğinde de. Kendileri bilmek zorunda değil. Onların görevi savaş deniyorsa savaşmak, barış deniyorsa barışmak. (Gerçi savaş tamam da barışın, barışmanın nasıl bir şey olduğuyla ilgili pek büyük tecrübeleri, sarsılmaz gelenekleri olduğu söylenemez bu coğrafyanın. Ama olsun, nasıl barışılacaksa onu da devlet söyler nasıl olsa…)
MHP ve Devlet Bahçeli örneği daha da çarpıcı. Miting meydanlarında idam ipi sallandırırken şimdilerde Öcalan’ın “umut hakkı”ndan dem vuruyorlar. İdam çığırtkanlığı yaparken alkış, “umut hakkından” bahsederken de alkış çalıyor bu partinin taraftarları; “Bir bildiği vardır elbet.” Üstüne de dün “barış” diyenlere “hain” nidalarıyla saldırıyorlardı, bugünlerde Ümit Özdağ ve İyi Parti gibi kendileriyle aynı kulvarda var olmaya çalışan diğer faşist çevrelere “hain” diyorlar…
Memleket meseleleriyle ilgili görüş alışverişinde bulunduğum bazı arkadaşlarım bu durum için “Ne var bunda yani? Değişmiş olamazlar mı?” diyor. Tabii ki olabilir. İyidir insanların değişmesi, taş gibi ideolojik dogmaların bir parça olsun esnemesi. Ama işte bu değişimin, eğer varsa böyle bir değişim, gerekçelendirilmesi gerekmez mi? Bizim de, hani yurttaşız ya, bu gerekçeleri bilmemiz gerekmez mi? “Hayır, gerekmez!” diyene ne diyeceksiniz? Oysa bu işlerin ceremesini hep beraber çekiyoruz…
Bu örnek üzerinden madalyonun diğer yüzünde de benzer tutumlar olduğunu belirtmek gerekir. Ne olup bittiğinden haberin olmayabilir ama her ne olacaksa, mademki söz konusu olan İmralı’dır, uyman gerekiyor, neye uyacağını da bilmeden. İmralı’da halen de devam eden bir tecrit olması, yıllardır orada neler olduğundan bihaber olman fark etmez; sormaya, sorgulamaya gerek yok! Barışsa barışacak, savaşsa savaşacak olan sen olsan da…
Görüşlerine değer verdiğim okur ve arkadaşlarımdan, “Biraz iyimser olmak lazım” diyen çok. Rojava’da saldırılar devam ederken, oradaki Kürt gazetecileri öldürülür, buradakiler tutuklanıp hapse atılırken, DEM Parti belediyelerine peş peşe kayyum atanır, halk iradesi hiçe sayılırken “iyimser” olmak biraz zor. Bu kez de, “Bunlar normal, İrlanda’da da böyle oldu, Güney Afrika’da da böyle oldu; bunlara aldanmamak lazım” diyor aynı iyimserlik telkin eden arkadaşlarım.
Yeri gelmişken, mütevazılık sınırlarını biraz zorlayarak… İrlanda, İspanya, Güney Afrika, Latin Amerika başta olmak üzere dünyada yakın ve uzak tarihte cereyan etmiş etnik veya toplumsal temelli sorunlar etrafındaki barış ve uzlaşma deneyimlerinin tamamını bilirim; okudum, inceledim, araştırdım. Her barış ihtimali söz konusu olduğunda ortaya atılıp “filanca yerde şöyle olmuştu” diye derinlikten yoksun yüzeysel bilgilerini “bilirkişi” havasında döktürenler, insanı acı acı gülümsetiyor sadece. Acı acı gülümsüyor ve “Ne alakası var?” diyorum kendi kendime. Neyse…
Meselemiz “iyimser” ya da “kötümser”, karamsar olmak değil, gerçeği olduğu gibi görmek. Buna hakkımız var.
Hemen belirteyim ki ben karamsar, kötümser biri değilim; aksine müzmin iyimser biri olduğum bile söylenebilir. Ama konuştuğumuz bağlamda iyimser olmak, bardağın dolu tarafını görmekten ziyade, bazılarının düpedüz tercih olarak aklını, iradesini askıya almışçasına bir gevşeklikle kulağına üfürülene hiç soru da sormadan inanması şeklinde tezahür edince, sorun oluyor… Bu “iyimserlik” ise eğer, doğru, ben değilim…
Soruları olmak, bunları gündeme getirmek, sorularının cevaplarını aramak, kötü bir şey değil; aksine, “sürecin” önem ve ciddiyetinin gereksindiği bir sorumlu davranıştır.
Bakın, bilerek ya da bilmeyerek konuyla ilgili konuşanların unuttuğu bir gerçek de şudur: Kürt sorununun mağduru en başta Kürtlerdir. Buna rağmen barış istiyorlar. Özellikle de acısını bağrına basmış barış isteyen yüce gönüllü Kürt anneleri. Savaşın ne olduğunu, evlat acısını, yerinden yurdundan edilmiş olmayı, işkence ve eziyetin her türünü, hapishaneleri, dağları bildikleri için…
“Sen okumuş yazmış, bu işleri bilen adamsın, bu sefer barış olacak mı sahiden? Yine bir oyun mu oynuyorlar bize? Barış umudumuza kan mı sıçrayacak yine?” diyen bir anneye ne cevap vermeliyim?
Egemen medyada sözüm ona bu meseleyi tartışanlar “devlet” diyor, “millet” diyor, “terörsüz Türkiye” diyor ama yıllardır bu sorunun en çok acısını, çilesini, eziyetini çekenlerin de onuru, gururu, haysiyeti ve umutları olduğunu görmezden, duymazdan, bilmezden geliyorlar! Meseleye bir de Kürtler açısından bakmak lazım diyenden bucak bucak kaçıyorlar; dilleri ve akılları tutuluyor…
Bakın, öncesi bir yana, 90’lı yıllardaki JİTEM cinayetleriyle ilgili zor bela açılan davaların her biri “zaman aşımı”, “delil yetersizliği” gibi gerekçelerle “aklandı” ve kapatıldı. Numunelik bir davada bile sanıklar için ceza kararı çıkmadı. Mesela Vartinis davasında: 3 Ekim 1993’te Vartinis’e gelen askerler, “örgüte yardım ettikleri” iddiasıyla köyü ateşe verdi. Köyde evleri ateşe verilen Nasır ve Eşref Öğüt çifti, en büyüğü 12, en küçüğü 3 yaşında olan çocukları Sevim, Sevda, Mehmet Şakir, Mehmet Şirin, Cihan, Aycan ve Çınar Öğüt’le birlikte yakılarak öldürüldü. O gece tesadüfen evde olmadığı için katliamdan tesadüfen kurtulan Aysel Öğüt, katillerin yargılanması için gayret etti. Öğüt’ün suç duyurusu üzerine Muş Cumhuriyet Başsavcılığı, görevsizlik kararı vererek dosyayı Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı’na gönderdi. DGM Başsavcılığı ise, dosyayı “faillerin belli olmadığı terör eylemi” olarak değerlendirip kapattı.
Aysel Öğüt, 2003’te yeniden suç duyurusunda bulundu. Muş Cumhuriyet Başsavcılığı, bu kez olaya ilişkin soruşturma başlattı, dosyayı Askeri Savcılığa havale etti. Faillerin görevli askerler olması nedeniyle Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığı, önüne gelen dosyayı hiçbir işlem yapmadan 7 yıl bekletti. Aysel Öğüt 2011’de tekrar suç duyurusunda bulundu. Başsavcılık, yasa değişiklerini de dikkate alarak soruşturma başlattı ve dönemin Hasköy İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Bülent Karaoğlu, Hasköy İlçe Jandarma Komando Bölük Komutanı Üsteğmen Hanefi Akyıldız, Muş Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürü Şerafettin Uz ve Gökyazı Karakol Komutanı Başçavuş Turhan Nurdoğan hakkında “kasten ev yakmak suretiyle birden çok kişinin ölümüne sebebiyet vermek” suçundan iddianame hazırladı. Güvenlik gerekçesiyle Kırıkkale’de görülen dava sonucunda Bülent Karaoğlu ile diğer üç sanık hakkında “delil yetersizliği” nedeniyle beraat kararı verildi. Yargıtay bu kararı bozdu. Kırıkkale 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde 21 Eylül 2021’de görülen ilk duruşmada dönemin İlçe Jandarma Alay Komutanı Bülent Karaoğlu hakkında tutuklamaya dönük yakalama kararı verildi. Ancak Bülent Karaoğlu o gün bugündür emekli maaşını almaya devam etmesine rağmen “bulunamadı” ve 4 Aralık 2023 tarihinde dava zaman aşımı gerekçesiyle düştü.
Bütün ailesi askerler tarafından yakılarak öldürülen ve kendisi de tesadüfen yaşayan, o gün bugündür adalet mücadelesi veren ama her seferinde hayal kırıklığına uğrayan Aysel Öğüt soracak olsa mesela, “Bu nasıl bir barış? Nasıl bir barış olacak bu?” diye, ne cevap vereceksiniz?
***
İkinci İmralı görüşmesinin ardından yapılan kısa açıklamanın sonunda, “Bu süreç herkesi, hepimizi birlikte ve özgürce yaşatacaktır. Bunun gerçekleşmesi umuduyla tüm toplumsal kesimlerin kıymetli katkılarını bekliyoruz” deniyordu.
“Hep birlikte ve özgürce yaşamak” için katkı koymayı, naçizane, görev addederim. Zaten bunun için yazıyorum ve birçok insanın aklından geçen soruları lisan-ı münasiple tarihe tanıklık olsun diye buraya kaydediyorum.
“Birlikte barış içinde ve özgürce yaşamak” için neler yapmamız lazım geldiğini ne zaman açıklığa kavuşturacaksınız sayın heyet?
Yukarıdaki sorunun sahibi annelere ne cevap vermem gerektiğini anlamaya çalışıyorum çünkü; sizi bilmem, benim uykularım kaçıyor…
Mevzunun ne olduğunu bu vesileyle tekraren hatırlayalım: Sorun Kürt sorunudur ve Kürt sorunu, barış içinde bir arada yaşama umutlarımızı her defasında kanla gölgeleyenlerin inkâr ve çözümsüzlük ısrarlarının hepimize ödetilen kanlı bedelidir…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURKutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolOrta Doğu’da İsrail tehdidi 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKardeşinin cenazesine gidememek 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağacı taşımanın suç olduğu ülke: Portekiz 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUEski bir anıdan günümüzde yaşananlara çıkartılacak ders 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasi meşruiyet ve matematik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR103 kişinin ölümündeki suçu sahte belgeyle gizlediler 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilÖtekileştirmek Ve Ötekileştirdiklerimizle Yüzleşmek – “Kürt Sorunu”na Alternatif Bir Bakış 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Geri zekalıya anlatır gibi” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRSiyaset çıkar, itibar, zenginleşme aracı olmadığında… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!” 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCumhurbaşkanı’nın ittifak çıkışı ve silahsızlanma sürecinin gölgesinde muhalefet 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEKim bu Ümmet? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUİnsan hiç üzülmez mi… utanmaz mı hiç? 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcılık ve post-İslamcılık ve modernizm ve milliyetçilik 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuErdoğan’dan tarihi itiraf… 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANCHP operasyonlarında yeni eşik 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
20.06.2025
15.06.2025
1.06.2025
23.05.2025
10.05.2025
27.04.2025
19.04.2025