Akın ÖZÇER

Akın ÖZÇER
Akın ÖZÇER
Tüm Yazıları
Aynanın öbür yüzüne bakmak
10.02.2013
2614

 Başbakan Erdoğan, üç Orta Avrupa ülkesine yaptığı ziyaretleri sırasında, bir süredir eleştiri oklarını yönelttiği AB’ye sert çıktı. Daha önce Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) üyelikten, AB’nin alternatifiymiş gibi söz etmişti. Hatta şaka yollu da olsa konuyu Putin’e bile açmıştı. Otoriter ülkeleri biraraya getiren ŞİÖ’ye üyelik ciddiyet kazandıkça demokratlar kaygılanmaya, Rusya ve Çin’le ittifak kurulmasını savunan ulusalcısı ve milliyetçisiyle tüm AB karşıtları da ellerini ovuşturmaya başlamıştı. Erdoğan hem arzu ettikleri çizgiye, hem de demokratlardan destek alamayacağı bir noktaya geliyordu.


AB’nin yükümlülükleri

Başbakan Erdoğan, Türkiye-Çek Cumhuriyeti İş Forumu’ndaki konuşmasında, “AB hedefinden asla bir sapmanın sözkonusu olmadığını” dile getirerek demokratların yüreğine biraz olsun su serpti. ŞİÖ ve AB’nin ayrı yapılanmalar olduğuna da işaret ederek, “yeni arayışlar peşinde değiliz” mesajı verdi ama müzakere sürecinin ucu açık olmasından duyulan rahatsızlığı da kendine özgü üslubuyla dile getirdi. AET’ye ilk başvurusundan bu yana elliyi aşkın yıl geçtiği hâlde Türkiye’nin hâlâ kapıda tutulduğunu, müzakerelerin ilelebet sürüncemede bırakılamayacağını artık herkesin görmesi gerektiğini vurguladı.

Erdoğan, Budapeşte’deki ELTE Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, eleştirinin dozunu daha da arttırarak, AB’nin Türkiye için hep yeni koşullar oluşturduğunu söyledi. AB üyesi olan bazı ülkelerin gerek ekonomik, gerek siyasi ölçütler bakımından Türkiye’den daha geri olduğunu, bu ülkelerin müktesebata uyum sağladığı için değil, “ideolojik nedenlerle” üye alındığını öne sürdü. AB’nin bu tutumuna örnek olarak da Kıbrıs’ı gösterdi.

AB üyelerinin Türkiye’nin üyeliğine yönelik tutumlarının adil olmadığına kuşku yok. Avrupa Konseyi’ne üye olduğu hâlde askerî vesayetçi sisteminden ödün vermeyen Türkiye gibi bir ülkeyle müzakerelerin başlatılmasını demokratikleşmeye bağlamak ne kadar haklı bir talepse, üyeliğe engel olsun diye “coğrafî” ölçütler icat etmek de o kadar büyük bir haksızlıktı. Avrupa Konvansiyonu gibi AB’nin geleceğini belirlemek üzere oluşturulmuş bir platformun Başkanı’nın “Türkiye Avrupa’ya yakın bir ülke, önemli bir ülke; ancak başkenti, topraklarının ve nüfusunun yüzde 95’i Asya kıtasında yer alıyor” demesi vizyon eksikliği bir yana hoş da olmadı. Aynı VGE (Valéry Giscard d’Estaing) Türkiye’nin üyeliğine ilişkin olumsuz görüşünü, yine biraz espri, biraz da sinizm katarak şöyle dile getirmişti: “150 milyonluk Türkiye mi AB’ye girecek, yoksa AB mi Türkiye’ye?”


Türkiye’nin yükümlülükleri

Aynanın öbür yüzüne baktığımızda, Türkiye’nin bu süreçteki yükümlülüklerini gözardı eden bir pozisyona savrulabilir, 54 yıldır kapıda bekliyor olmamızın tüm faturasını Avrupa’ya kesebiliriz ki bu da gerçeklerle örtüşmez. Türkiye, 1959’da Yunanistan’la birlikte ilk başvuruyu yaptığında ekonomik koşulları üyelik için yeterli değildi. 1963’te imzalanan Ankara Anlaşması’nın amacı da Türkiye’yi AET üyeliğine hazırlamaktı. Bu anlaşmanın üyelik hakkımıza hukuki dayanak oluşturan 28. maddesi, Roma Antlaşması’ndan doğan tüm yükümlülüklerini üstlenebileceğini gösterdiğinde, “Türkiye’nin Topluluğa katılımı olanağının taraflarca inceleneceği” hükmünü taşıyor.

Bu süreçte o tarihten bu yana meydana gelen tıkanıklıkları bir de şu soruların yanıtını düşünerek anımsayalım: 1978’de Türkiye ile AET arasındaki ilişkileri donduran taraf hangisiydi? Askerî diktatörlükten çıkan Yunanistan’ın AET üyeliğinin gündeme geldiği bir dönemde askerî darbe yapan ülke hangisiydi? Berlin duvarının yıkılmasını, Kopenhag siyasi ölçütlerini doğru okumayıp demokratikleşmeyi reddeden seçilmiş ve “atanmış” politikacılar hangi ülkedeydi?

Yakın geçmişimizi anımsadıkça, öyle sanıyorum ki bugünkü sorunlarımızı aşmak için aynanın arkasına değil önüne bakmanın önemini daha iyi kavrayabiliriz.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)
  • Hrac Madooglu

    Hrac Madooglu

    21.07.2014 02:15

    Bu Israil-Filistin konusu size gore degil Markar Bey. Patronlarinizin sizden bekledigi kadar kuvvetli olmuyor bu konudaki yorumlariniz. Siz en iyisi Erdogani putlastirma projesine katkida bulunan yorumlar yazin. O konuda elinize su dokecek cok az sayida kose yazari var. Bu arada, Ermeni okullarinin isimlerinin Turkcelestirilmesi icin cikarilan kanuna ne dersiniz? Sayilari 40-50 bin kalmis Ermeni vatandaslarimizin kokunu tumuyle kurutma projesi mi yoksa hukumetin birlik ve beraberligi saglamak icin yaptigi iyi niyetli bir hamle mi?

Yazarlar