Akın ÖZÇER

Akın ÖZÇER
Akın ÖZÇER
Tüm Yazıları
Mitterrand ve Erdoğan
23.02.2013
3031

 Fransa’nın ilk sosyalist Cumhurbaşkanı François Mitterrand’la Başbakan Erdoğan’ı aynı yazıda biraraya getirebileceğim noktalar çok değil doğal olarak. İktidarda olduğu on dört yıllık iki dönem boyunca sadece V. Cumhuriyet’e değil, ayrıca AB’ye de damgasını vuran Mitterrand’ın Avrupa Parlamentosu’nda 17 Ocak 1995’te yaptığı son konuşma bu imkânı veren tek örneği oluşturuyor belki de. Mitterrand’ın ağır hastalığına karşın ayakta yaptığı bu konuşma, bir devlet başkanı için alışılmadık duygusallığı ve içtenliği, daha da önemlisi “milliyetçilik savaştır” (le nationalisme c’est la guerre) vurgusu ile yüzyılın nutukları arasında ilk sıralarda yer alıyor.


Mitterrand’ın tarihî konuşması

Mitterrand, kaderinin Eski Kıta’yı paramparça eden iki Dünya Savaşı’nın ilkinde 
doğmak ve ikincisini de yaşamak olarak çizilmiş olduğunu anlattığı o konuşmasında, AB ülküsünün artık parlamento sıraları etrafında biraraya getirdiği eski düşmanlarına sesleniyor. Çocukluğunun “ölülerine ağlayan ve dünkü düşmana karşı kin ve nefret besleyen ailelerin arasında geçtiğini” anımsatıyor. Geleneksel “düşman” sözcüğünün ne kadar anlamsız olduğunu ise şöyle dile getiriyor:“Düşmanlarımız bir yüzyıldan ötekine değişmiş. Fransa, Danimarka dışında kalan tüm Avrupa ülkeleriyle savaşmış; insan neden diye soruyor kendi kendine.”

Mitterrand, kendi kuşağının belki artık ömrünü tamamladığını ama yeni kuşaklara da iletmeleri gereken bir mesaj olduğunu söylüyor. O mesajın “nefret değil, savaştan kan revan içinde çıktığı, yaşamları parçalandığı hâlde, barışa dayalı çok daha ışıltılı bir geleceği öngörme cesaretini göstermiş olanlara borçlu olunan barışma şansı” olduğunun altını özenle çiziyor. Mitterrand, bu kanıya bir rastlantı sonucu varmadığını, kendi aile çevresinde Almanlardan “düşmanca” söz edildiği savaş yıllarında Bade-Wurtenberg’te bir süre kaldığı cezaevinde aynı ölçüde düşmanlık görmediğini itiraf ediyor.

Fransa Cumhurbaşkanı sıfatıyla sarf ettiği şu sözler alışılageldik değil kuşkusuz ama dünya barışı ve tüm insanlık için büyük önem taşıyor: “Oradaki insanlar, (cezaevinde) konuştuğum Almanlar fark ettim ki Fransa’yı bizim Almanya’yı sevdiğimizden daha çok seviyor. Ülkemi yermek için söylemiyorum; kaldı ki Fransa dönemin en milliyetçi ülkesi de değildi. Herkesin dünyayı bulunduğu yerden gördüğünü ama oradan baktığında gerçeklerin deforme olduğunu anlatmak için söylüyorum. Oysa önyargılarımızı yenmeliyiz. Sizden istediğim şey neredeyse imkânsız, çünkü bunun için tarihimizi de yenmemiz gerekiyor. Yenemiyorsak bilelim ki bize bir kural dayatılacak. Milliyetçilik savaştır. Ve savaş sadece geçmiş değil, geleceğimiz de olabilir.”


Başbakan Erdoğan’ın sözleri

Başbakan Erdoğan’ın geçen hafta sarf ettiği “Kimse bizim karşımıza Kürtlükle de, Türklükle de çıkmasın, biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına almışız” sözleri bana Mitterrand’nın yukarıda özetleyerek aktardığım konuşmasını anımsattı. Elbette aynı kontekst içinde ve dış politikayla ilgili olarak söylenmiş değil. Ancak Erdoğan’ın “Kim ki kendi ırkının, kavminin, kendi kabilesinin diğerlerinden üstün olduğunu iddia ediyorsa o kişi şeytanın izindedir. Kavimler, kabileler, ırklar, inançlar farklı olabilir ama hepsi saygındır” sözleriyle birlikte okunduğunda ortak noktaları bulunuyor. Zira farklılıklar içinde birliğin, demokrasi ve barışın gerektirdiği bir dili ve yaklaşımı yansıtıyor.

Erdoğan’ın alkışlanması gereken bu sözlerine muhalefetten “Türklük” vurgulu veya düpedüz Türkçülük kokan tepkiler gelmesi şaşırtıcı değil belki ama demokrasimizin düzeyi bakımından üzücü. Bir Cumhurbaşkanı ya da Başbakanımız bir gün Mitterrand gibi bir konuşma yapmaya kalksa neler olabileceğini hiç düşünebiliyor musunuz?


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar