Akın ÖZÇER

Akın ÖZÇER
Akın ÖZÇER
Tüm Yazıları
La vie en rose
19.06.2012
2697

 Bu başlık, Fransa’nın “La môme” (küçük kız) lakaplı ünlü sesi Edith Piaf’ın, sözlerini kendisinin yazdığı 1946 tarihli unutulmaz aşk şarkısını anımsatıyor bizlere. Dizeleriyle aşk dolu bir kadının sevgilisiyle birlikteyken duyduğu mutluluğu, “onu kollarına aldığında, (kulağına) aşk sözcükleri fısıldadığında hayatı tozpembe gördüğünü” dile getiren o hiç eskimeyen şarkıyı... “La vie en rose” mutluluğu simgeleyen böyle “pembe” bir yaşamı betimliyor. Ve melodinin görkemli tınısıyla bu pembeliği düşlerken gülün kokusunu da alıyor insan. Kimbilir belki sıfat olarak “pembe” demek olan “rose”, tüm Latin dillerinde olduğu gibi, isim hâliyle “gül” anlamına da geldiğinden... Belki de sadece gül ile pembe birbirini tamamlayan doğal bir ahengi ifade ettiğinden...

Siyasi konuların aktarıldığı bir köşe için fazla romantik bir giriş oldu belki ama Fransa’da pazar günü yapılan genel seçimlerin ikinci turundan sosyalistlerin salt çoğunlukla çıkması ister istemez Edith Piaf’ın bu şarkısını çağrıştırıyor bana. Cumhurbaşkanı Hollande’ın programını uygulamak için gereksindiği çoğunluğu elde etmesi Fransızların artık “hayatı tozpembe gördükleri” anlamına gelmiyor doğal olarak ama Fransa’da siyaset arenasına logosu pembe renkli bir gül tutan yumruk olan Sosyalist Parti’nin (PS) bir dönem için damgasını vuracağına kuşku yok. “La vie en rose” Voltaire’in lisanını bilmeyenler için bir şey ifade etmese de, pembenin sosyalizmin evrensel rengi olması benzetmeyi ortaklaştırıyor olsa gerek.

Katılımın ilk turdakinden de düşük (yüzde 55,7) kaldığı seçimlerden PS’in hükümet ortağı Yeşiller(EELV) ve komünist ağırlıklı Sol Cephe’nin (FG/Front de Gauche) desteğine ihtiyaç duymadan salt çoğunluğa ulaşması bu başlığa haklılık kazandırıyor elbette. Salt çoğunluğun 289 sandalye olduğu Milli Meclis’te kendisiyle birlikte hareket eden sol radikaller (PRG) ve diğer sol milletvekilleriyle toplam 315 sandalye alan PS böylelikle yasamanın iki kanadını da ele geçirmiş bulunuyor. Senato üç yılda bir yenilendiği için buradaki çoğunluk doğal olarak seneye değişebilir ama bir önceki yazımda altını çizdiğim gibi Milli Meclis çoğunluğunun Cumhurbaşkanı’nın siyasi ailesine mensup olması aslında V. Cumhuriyet’in “gaulliste” felsefesinin temelini oluşturuyor. De Gaulle’ün kendisi için öngördüğü sistem Fransa’yı Hollande’ın liderliğinde yasama ve yürütme güçlerinin birleştiği beş yıllık “pembe” bir döneme girmesine yol açıyor.

Seçimlerden PS’in müttefiklerinden özellikle hükümet ortağı EELV’nin sıçrama yaparak çıktığını söylemek mümkün. 2007 seçimlerinde dört sandalye alan Yeşiller şimdi 18 sandalyeyle grup kurmuş bulunuyor. Diğer müttefik FG ise kaybedenlerden oluyor ve 13 milletvekiliyle yetinmek durumunda kalıyor. Ama seçimlerin asıl büyük kaybedeni eski Başbakan François Fillon’un resmen kabul ettiği gibi yüzde 34 oyda ve yeni sağla (Nouveau Centre) birlikte 226 sandalyede kalan ılımlı sağın temsilcisiUMP oluyor. 2007’de müttefikiyle birlikte 328 sandalye kazanmış olan UMP, Sarkozy’nin kaybetmesinin ardından 100 den fazla milletvekili yitirerek adeta bozguna uğruyor. Pazar gününün bir diğer kaybedeniyse merkez partisi MoDEM; 2007’de üç milletvekili çıkarmış olan Bayrou’nun hareketi kendisininki dâhil tüm sandalyelerini yitiriyor ve bir dönem için siyaset sahnesini terk ediyor.

Aşırı sağı temsil eden Ulusal Cephe’ye (FN/Front National) gelince, ilk turda yüzde 13,6 oyla Fransa’nın üçüncü siyasi gücü hâline gelen bu partinin seçim sistemi nedeniyle sadece üç adayı seçilebilecek durumda bulunuyordu. Türkiye’de yüzde 10 seçim barajı haklı eleştirilere maruz kalırken, Fransız sisteminin de aşırı sağı engelliyor diye demokratik olduğunu söylemek o kadar kolay değil doğrusu. FN Genel Başkanı Marine Le Pen seçimi 114 oy farkla kaybederken (resmî itirazda bulunacağını açıkladı) partisinin Meclis’e iki milletvekili sokmasıyla avunmak durumunda kaldı. Ama Bayan Le Pen’i en çok 22 yaşındaki yeğeni (Jean Marie Le Pen’in torunu) Marion Maréchal-Le Pen’in bu iki milletvekilinden biri olması sevindirdi.

Seçimlerde sosyalistleri üzen birkaç kötü sonuca gelince, biri eski Bakanlardan Jacques Lang’ın, diğeri de Hollande’ın eski hayat arkadaşı Ségolène Royal’in erken saatlerde belli olan yenilgileri oldu. Böylece Bayan Royal’in çok arzu ettiği Milli Meclis Başkanlığı suya düştü. Gerçi yeni First Lady Valérie Trierweiler’in çok konuşulan son tweet’inden sonra bu konuda şansı zaten oldukça azalmıştı. Bayan Royal’in devre dışı kalmasının Başkanlık için eski Bakanlardan Elisabeth Guigou ile BayanLaurence Dumont’nun önünü açtığı söyleniyor.

Başbakan Jean Marc Ayrault genel seçimlere giren bakanlarına (on bakan girmemişti) hükümette kalmaları için seçilme şartını koşarak olası bir kabine değişikliği işareti vermişti. Ancak bakanların hiçbiri (19) ikinci turda fire vermedi. Bakanlar müjdeyi strese girmeden sandıkların kapanmasının hemen ardından kendisi de yeniden seçilen İçişleri Bakanı Manuel Valls’den aldı.

Kısacası oyunu tahminlerin ötesinde arttırarak müttefikleriyle göbek bağını kesip atan sosyalistler, vaatleri arasında bulunan yabancıların yerel seçimlerde oy kullanması gibi iki meclisin toplam sandalyelerinin beşte üç çoğunluğuna sahip olmayı gerektiren anayasa değişikliğini yapabilmek dışında, programlarını rahatlıkla uygulayacak “pembe” bir çoğunluğa ulaşmış bulunuyor. Bu da Cumhurbaşkanı Hollande’a siyaset hayatını tozpembe görme imkânı veriyor doğal olarak.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar